04 ŞUBAT 2011
Bu hafta vizyona iki yeni film giriyor. Yerli yapım ´´Aşk Tesadüfleri Sever´´, romantik bir dram. Yürütücü yapımcılığını James Cameron´un üstlendiği ´´Sanctum´´ ise, büyük kısmı su altında geçen gerilimi yüksek bir macera. Herkese iyi seyirler!
AŞK TESADÜFLERİ SEVER
Perdedeki yapım, sözleri Murathan Mungan´a ait olup, Müslüm Gürses´in seslendirdiği, filme adını veren şarkıyla başlıyor: Aşk Tesadüfleri Sever… Bir tesadüftür gidiyor sonra. Kağıt mendil gerektiren yürek enfaktı anlar... 60´lı, 70´li yıllar Yeşilçam melodramlarına taş çıkartan durumlar. Popüler sinemanın işçiliği iyi yeni ürünü, romantizmi yüksek bir dram. Fakat Ömer Faruk Sorak imzalı film, yeterince özgün değil. Ülkemizde, ´´Cesaretin Var Mı Aşka´´ adıyla izlenen 2003 tarihli Fransa-Belçika ortak yapımı ´´Jeux d´enfants´´a çok öykünmüş. İzlandalı yönetmen Dagur Kári´nin ABD´de çektiği ve geçtiğimiz Ekim ayında salonlarımıza uğrayan ´´The Good Heart / İyi Bir Yürek´´i andırıyor sonra. Müzik çalışması, gişe beklentisinin de etkisiyle oldukça özenle gerçekleşmiş filmin. Örneğin; Bülent Ortaçgil imzalı klasik ´´Değirmenler´´i Teoman seslendirmiş. Plastiği, teknik işçiliği belli bir kalitenin üzerinde filmin ama ya içerik… Özgünlük sorunu, bu denli tesadüf de olmaz dedirten eski Yeşilçam oluşları, formül sinemasının fazla göze batması, ´ben ağlatayım da gerisi gelir´ durumu, filmi zedelemiş. Ömer Faruk Sorak´ın yapabileceği daha iyi ve gerçek bir iş çıkabilirdi bu filmden. Kamuoyunda Yılmaz Erdoğan´ın eşi olarak tanınan Belçim Bilgin ve Mehmet Günsur, Hollywood ve Bollywood arasında bir yerde oynuyorlar; kimyaları değil ama yaydıkları elektrik fena değil. Ayda Aksel ve konuk oyuncu olarak izlediğimiz Arif Keskiner, oyuncu kadrosunun en iyileri. Sanat yönetimi, dolayısıyla yapım tasarımına kafa yorulmuş. 70´li yıllar, o eski objeler, renk paleti ...
Bir de senaryoya gösterilseymiş bu özen… ´´Issız Adam´´ formüllü sinemanın yeni bir örneği. Beylik tabiriyle, TV dizisi izleyicisi için keyifli ve duygu dolu bir yolculuk olacaktır. Yapımcıları içinse kârlı…
SANCTUM
Papua Yeni Gine´de son derece girift bir mağara sistemi. Deneyimli sualtı mağarası dalgıçlarından oluşan bir ekip uzun süredir araştırmalar yapmaktalar. Ekip başı olan usta kâşif ve dalgıç Frank´ın oğlu Josh ve araştırmanın maceracı finansörü ile doğaya meydan okumaktan hoşlanan kız arkadaşı da ekibe katılıyorlar. Aniden patlayan fırtına sonucu, çıkış kapanıyor ve su giderek yükselmeye başlıyor. Mağarada kalanlar, daracık su altı labirentlerinde bir can pazarında buluyorlar kendilerini… James Cameron´un yürütücü yapımcılığında ve ´big brother´lığında gerçekleşen yapımı, Avustralyalı Alister Grierson yönetmiş. Cameron´un ´´Avatar´´da kullandığı üç boyutlu kamera sistemiyle çekilen film, klasik tabiriyle bir felaket filmi. 70´li, 80´li yılların felaket filmlerinden farkı ise, sadece sinemadaki son teknolojik yenilikler. Dramatik unsurlar, öykü ve yaratıcı fikirler aynı. Hatta öyküleme ve karakter yaratmada eski örneklerin çok gerisinde olduğu rahatlıkla söylenebilir. Haliyle iyi çekilmiş, zahmetli, tempolu, temiz bir iş ´´Sanctum´´. Zihinden çabucak ötelenip vasat rafına kaldırılması ise filmin son jeneriklerinde gerçekleşiyor. En yüksek dağa tırmanmanın, okyanusun en derin yerine dalmanın, gobi çölünün bilinmezinde kaybolmanın ve buna benzer bilumum doğa tutkularının, şehir hayatından, aile başta olmak üzere tüm sorumluluklardan kaçmak, herkes ve her şeyden saklanmak demek olduğunu cesurca dile getirmesi filmin en olumlu ve dürüst noktası.
MURAT ERŞAHİN