Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

04 EYLÜL 2020

03 Eylül 2020 Perşembe 20:53
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Koronavirüs (COVID-19), dünya genelinde can almaya devam ediyor! Virüsten, kendimizi ve sevdiklerimizi mümkün olduğunca izole ederek korunmaya çalışıyoruz. Sosyal mesafelerimizi koruyarak ve maskelerimizi evlerimizin dışında asla çıkartmamaya çalışarak. Umuyoruz bu zorlu günler sona erecek yakında. 
Bazı salonlar yeni tedbirler uygulayarak kapılarını açtılar. Perde açıldı anlayacağınız… Üç hafta önce yeniden başlayan vizyon, sonbaharın ilk haftası olan 4 Eylül haftasında yedi filme ev sahipliği yapıyor. 
‘Whale Rider / Balinanın Sırtında’, ‘North Country / Tek Başına’, ‘The Zookeeper’s Wife / Umut Bahçesi’ gibi filmlerden anımsayacağınız Yeni Zelandalı yönetmen Niki Caro, 1998 tarihli popüler Disney Animasyonu ‘Mulan’ın aynı adlı canlı kurmacasını, ünlü Çin efsanesini tekrar perdeye taşıyor. Tempolu aksiyonda başrolü üstlenen Çinli aktris Yifei Liu’ya, usta vatandaşları Jet Li, Li Gong, Tzi Ma ve Donnie Yen eşlik ediyorlar. Jason Scott Lee ise kadronun sürpriz ismi! Olga Kurylenko, Lambert Wilson, Sidse Babett Knudsen, Riccardo Scamarcio ve Eduardo Noirega’lı ‘uluslararası’ oyuncu kadrosuyla dikkat çeken Régis Roinsard imzalı Fransa-Belçika ortak yapımı ‘Les traducteurs / Sırlar Kitabı’, gizem yüklü bir gerilim. Brett ve Drew T. Pierce kardeşlerin birlikte yazıp yönettikleri ürkütücü korku örneği ‘The Wretched / Davetsiz’, yaz tatili için annesiyle ayrı olan babasının yanına gelen genç Ben’in, komşu evde yaşanan garipliklere şahit olduktan sonra baş etmeye çalıştığı ürkütücü olayları konu ediniyor. Güney Afrika’da Apartheid döneminde hapisten kaçmayı planlayan iki politik mahkûmun hikâyesini anlatan Francis Annan imzalı gerilim ‘Escape from Pretoria / Pretoria’dan Kaçış’, İngiltere-ABD-Avustralya-Güney Afrika ortak yapımı. Çok uluslu filmin başrolünü Daniel Radcliffe üstleniyor. Nitelikli kısa metrajlarıyla tanınan Gerard Bush ve Christopher Renz’in birlikte yazıp yönettikleri korku-gerilim ‘Antebellum’, başarılı bir yazar olan Veronica’nın bir gece evine dönerken kaçırılmasının ardından yaşadıklarını anlatıyor. Ruken Tekeş imzası taşıyan Türkiye-İtalya ortak yapımı dokümanter, sular altında bırakılmadan önce Hasankeyf’e doğrultuyor kamerayı. ‘Aether’, yakında hidroelektrik barajın suları altında kalacak kadim topraklara 21 günlük saygı ziyareti anlamı taşıyor. Özel bir mekân, sezgiler, gözlemler ve derin eleştiri içeren, acıtan gerçekler… Özellikle küçük yaştaki izleyicilere seslenen animasyon ‘Penguin League / Penguenler Takımı Uzayda’yı ise James Snider yönetmiş.  
Siz değerli okuyucularla, vizyon filmsiz kaldığından bu yana, Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaşıyorum. Mart-Nisan-Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos ve nihayet Eylül aylarında, köşemde yazdığım eski yazıları… Bu hafta, 2009 yılının Eylül ayını ziyaret ediyoruz. O yılın Eylül’ünde sinema ve vizyon gündeminde, ‘yeni’, ‘düzgün’ ve ‘iyi’ olan ne varsa yazıda yer alıyor… 
Sinema salonlarına bir an evvel ‘temelli ve sağlıklı biçimde’ dönmeyi ümit ederek, koronavirüse karşı önlemlerinizi aksatmamaya ve içinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini kesinlikle bırakmamaya devam edin. Herkese iyi seyirler, sağlıklı günler!


Sinemadan Çıkmış İnsan / Sinema Dergisi / Eylül 2009

BİR SİNEMA YAZARININ YAZI – II

‘… Karşınızda eylülün sesi
Ağustosa çekildi, eylülün sesi
Birazdan konuşacak
‘Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar.’…’
Edip Cansever

Süregelir sıkıntı ve alır başını gider arada… Yaz sonları böyledir genelde; yaralarlar insanı. İki minik gamzeyle beliren mutluluk, yerini oturaklı bir hüzne bırakır. ‘Annie Hall’un romantizmi gibidir yaz akşamlarının özeti. Aşklar, kayıplar ve kaygıların mevsimi Eylül başlarken, yine Woody Allen koşar imdada. Carlo Di Palma’nın kamerasıyla ‘Eylül’ü duyumsatır bize. Verilip tutulmamış sözler, aranmamış telefonlar, saklanmamış mektuplar… Olmayan bir zamanı özlemek. ‘Jules ve Jim’i, Kundera’nın sözcüklerini, Boris Vian’ı, Kosinski’yi… ‘Being There’… Anlamı, anlamsızlığı hayatın… Ölüm sonra. Keskin bir bıçak gibi kesip atan her şeyi. Bütün kelimelerin içini boşaltan kesin son. Nezihe Araz ve Ersin Pertan’da yoklar artık. Her geçen gün öksüzleşiyor anlamlar. ‘Groundhog Day’ gibi bir şeyi, bir şeyleri özlemek… Kubrick’in var olmadığı gerçeği gibi sokakta yürürken ağlayıvermek. Ayna karşısında o unutulmaz Travis Bickle repliği: ‘You talkin’to me? You talkin’ to me? You talkin’to me? Then who the hell else are you talking... you talking to me?’… ‘Stranger Than Paradise’tır hayat, öyledir. Her yerde her şeyin aynı olması gibi, sevmek… ‘Aşk odur ki, sonradan hiçbir şeye pişman olduğunu söylememeli insan.’ ‘Love Story’, zamana ait olmayan bir klasiktir, hor görülemez ve ihmal edilmez… “Atları da Vururlar” gibi geçiyor günler. Ne kadar aynı, Pollack’ın filmi ve Horace McCoy’un kitabı, yaşananlarla… Şu Tim Burton’un ‘Big Fish’i de yeteri kadar önemsenmeyen filmlerden: ‘Bazı balıkları yakalayamazsınız. Diğerlerinden hızlı ve güçlü değillerdir. Sadece farklıdırlar.’ ‘La Strada’, üzer ama iyi gelir ruha, arada bir izlenince. Martin Sulik’in ‘Bahçe’si (Záhrada) gelmiş geçmiş en iyi masaldır.

Slovak yönetmen, yaşama dair çoğu şeyi çözmüş bir bilge sanki... ‘Bugün ne pişirelim?’ gibi bir şey değildir, ‘bugün ne izleyelim?’ sorusu. İzlemek, farklı bir ‘yok olmadır’ aslında. Gündelik hayatın sıradanlığından başka bir yere ışınlanmaktır. Okumak gibi. Yeni bir denizde yüzmek, bir çocuğun ayakkabısını bağlamak, trene el sallamak gibi... Sonra sizi asla tanıyamamaları. ‘O’nun, bazen en yakınlarınızın. ‘Siz geniş zamanlar umanlardansanız’, yanmışsınız. Böyle bir dünya yok artık. Zarifliklerin devri kapandı. Nobran, hoyrat günler sürüyoruz. Fazla hızlı, sürekli ve daimi olarak tüketiliyor her şey. ‘Popüler olanla olmayanı ayırmak gerek!’… Sevdiğiniz, kollarınızın arasındayken ona güzelliklerden bahsetmelisiniz. Filmler, kitap sayfaları, gün batımı, gün doğumu, kabak çiçeği dolması, müziğin ritmine eşlik etmek, onu gerçekten anlamak, gerçekten sarılmak, bırakmamak, sevmek… İyileştiricidir sevmek. Yerine koyar eksikleri. ‘The Way We Were’, ‘Fransız Teğmenin Kadını’, ‘Serseri Aşıklar’, ‘Maria’s Lovers’, ‘Tess’ ve daha pek çok film vardır hafızanda; o, şehri terk ederken. Başka bir yerde başka birileriyle başka şeyler konuşurken birden ‘o’ takılır akla. Kalbinizi avutamazsınız. Artık ne sinema, ne şiir… En iyisi yok olmak, görünmeyecek denli küçülmek, belki de tanımsız olmaktır. Yaz biterken, yazmak zordur. Günün son ışıkları beyaz duvara vururken ‘Lost in Translation’dır artık her şey. ‘Kırda Bir Pazar’ hüznü sarar kalbinizi. Ağlayamazsınız. ‘Ağlayacaktı, kim anlayacaktı’ durumu oluşur aniden. ‘Yaşam gelip geçti’ dersiniz, ‘Vişne Bahçesi’nin yaşlı uşağı Firs gibi. ‘Sanki hiç yaşamadım.’…


‘G. I. JOE: KOBRA’NIN YÜKSELİŞİ’  ve ‘TERRA’YI KURTARMAK’
İki film birden…

Bu iki film, aynı hafta vizyona girdiler. İkisi de öncelikle çocuklara sesleniyor. Ama biri, savaş teknolojileri ve silahlar üzerine; diğeri ise barışçıl bir animasyon… Dev oyuncak firması Hasbro’nun özellikle erkek çocuklar arasında bir salgına dönüşen ‘Transformers’tan tam 20 yıl önce, 1964 yılında piyasaya sürdüğü oyuncak; G.I Joe adını taşıyordu.  Açılımı; Global Integrated Joint Operating Entity (Küresel Bütünleşmiş Çalışma Birimi) olan ve Amerikan askerlerini tanımlayan bu oyuncaklar, Transformers ile aynı yıl, yani 1984’te TV’de çizgi dizi olarak yerlerini aldılar. 2. Dünya Savaşı’nda Amerikan deniz piyadeleri için kullanılan G.I. Joe terimi, ekibe yeni elemanların katılımıyla çizgi romanlara da taşındı. Beyazperde için uzun süre bekleyen proje, ‘Mumya’ serisinden tanıdığımız Stephen Sommers’a emanet edildi ve Hollywood’un formülünü gayet iyi bildiği aksiyon-bilimkurgu ve gerilim kırması bir macera filmi olarak perdeye yansıdı. Eğlenceli olmasına eğlenceli ama aşırı militarist yapısıyla, Amerikan ordusunu parlatan ve silah sektörünü yücelten yapım, silahlarla ve savunma teknolojisiyle fazla haşır neşir. 1960’larda Amerikan hükümetinin katkısıyla oyuncak piyasasına sürülmüş G.I. Joe’lar, aynı Action Man’ler gibi özellikle çocuklar için yan etkisi ve hasarı olan kötü bir alışkanlığa yol açabilirler…

Aşırı milliyetçi, CIA ve Pentagon kökenli olması dışında, filmin hiç artısı yok mu? Yapım tasarımının ve özellikle Paris’te geçen aksiyon sahnelerinin başarısı, filmin az sayıdaki artılarından. Eiffel Kulesinin yıkılmasının insanın içini acıtan önemli bir detay olduğunu da ekleyelim. Silahla oynamak yerine kitap okuyun diyen filmler tercihimiz tabii. ‘Terra’yı Kurtarmak’, özellikle çocuklar için daha öğretici bir seçenek. Birçok filmde tehlikeli düşmanlar olarak gösterilen uzaylılar bu kez mağdur durumda olan canlılar. İşgalciler ise insanoğlu… Kanada doğumlu Aristomenis Tsirbas’ın yazıp yönettiği ABD yapımı animasyon, barışçıl ve çevre dostu insancıl mesajlarıyla dikkat çekiyor. Ottowa Film Festivali’nde animasyon dalında büyük ödülü kazanan yapım, ülkemizde dublajlı olarak vizyona giriyor. Filmin orijinal seslendirme kadrosundaki önemli isimler insana, ‘tamam ama, en azından bazı kopyalar orijinal olarak gösterilseydi keşke’ dedirtiyor. Brian Cox, Rosanna Arquette, Danny Glover, Ron Perlman, Beverly D’Angelo, Dennis Quaid, Luke Wilson, Amanda Peet ve Evan Rachel Wood, seslendirmede rol alan bu ünlü oyunculardan bazıları… Sevgi dolu animasyon, ‘vizyondaşı’ ‘G.I Joe’ ile tamamen tezat anlayacağınız. Kurmanın, yok etmekten daha zor olduğunu, hangi gezegende olursak olalım, bütün canlıların koca evrende barış içinde yaşamak zorunda olduklarını ve şu an ‘hayat’ olduğu bilinen tek gezegen olan dünyamızı mahvetmeden, ona daha dikkatli ve özenli bakmamız gerektiğini söyleyen ‘Terra’yı Kurtarmak’, çocukların yanı sıra, bu hayati konular üzerine bilincini yitirmiş herkese özellikle önerilir. ‘G.I.Joe’ ise, farklı dertleri ve bakışları olanlar için öncelikle. Filmin ‘ne olduğu’ o denli öne çıkıyor ki, içerdiği ‘sinema’, ‘teknoloji’ ve ‘emek’ ikinci planda kalıyor. Sadece bol yağlı bir ‘patlamış mısırlık’.

(Sinema Dergisi / Sinemadan Çıkmış İnsan / Eylül 2009)

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar