03 KASIM 2017
Üçü yerli, altı yeni filmle merhaba diyor yeni vizyon. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.
KARE
Medeniyete buyrun!
İsveçli Ruben Östlund’un yazıp yönettiği 2014 tarihli ‘Force Majeure / Turist’, batının kendini güvende hissetme durumuna, yalancı konformizm anlayışına, ‘mutlu aile’ kavramına, sınıf ayrımı, ahlak, ırkçılık gibi çok önemli mevzulara, ‘uygarlık’ ve ‘çağdaş insanın kurumsal yapısı’ pencerelerinden, ‘tatlı sert’ ve netameli biçimde bakıyordu. Fransa Alplerinde kayak tatiline giden üst-orta sınıf İsveçli bir aile, otelin dağın eteklerine bakan terasında, öğlen yemeklerini yerken, ufak bir çığ düşüyordu üstlerine. Anne, çocuklarını korumak derdindeyken, baba bir anda düşmekte olan çığ karşısında kaçmayı seçiyordu. Kendi canının derdine düşen adam, hiçbir şey olmamış gibi masaya geri döndüğünde, ilişkiler, otorite, aile, bağlılık, sevgi gibi içi dolu kavramları sorgulamaya başlıyordu film. İsveçli aile, oteldeki arkadaş ve diğer konuklar üzerinden müthiş bir steril Avrupa eleştirisi yapıyordu sert dram.
Cannes Film Festivali’nin ‘belirli bir bakış’ bölümünde jüri ödülü alan yapım, özellikle finali itibariyle, Bunuel klasiklerinden 1972 tarihli ünlü film ‘Burjuvazinin Gizli Çekiciliği’ne selam gönderiyor. İnsan doğası, aile kurumu, üzerimize ‘giyindiğimiz’ roller, ‘gibi’ yapmalar, ‘oyalanmalar’, seçkinci tavırla hayatı algılama, ‘umursama’ meselesi, sahicilik ve gerçekten yaşıyor olup olmamamız gibi hakiki durumlara içten ve zaman zaman kara mizahla yaklaşıyordu. Metni destekleyen görüntünün ve kusursuz ses miksajının enfes uyumu dikkat çekiyordu ayriyeten. Yaşıyorken, bir eksikliğin ya da, yavanlığın farkına varıp, arada bir durup başka yerlere, kim bilir, belki de aynaya bakmak ihtiyacı duyanlara tavsiye etmiştik filmi.
Östlund, yazıp yönettiği yeni filmi ‘The Square / Kare’ ile, Cannes’de ‘Altın Palmiye’nin sahibi oluverdi. ‘Kare’, prestijli bir müzede gerçekleşen bir enstalasyon etrafında gelişen olaylardan yola çıkarak, bildiğimiz batı medeniyetini, ‘Turist’ filminde olduğu gibi, belirli bir sınıf ve zümre çevresinden hunharca eleştiriyor yine. Üst sınıf batılıya ait ahlaki ve etik değerler, vicdan, egoizm, yine dokunaklı bir yergi ile yansıyor perdeye. Christian bir modern sanat müzesinde küratör olarak çalışmakta. İki çocuk sahibi olan Christian eşinden boşanmış. Müzede sergilenecek yeni gösteri ‘The Square / Kare’ adında. Yoldan geçenleri sosyal sorumluluğa davet eden, insanlığı hatırlatmaya çalışan bir enstalasyon. Bu arada cüzdanını ve telefonunu çaldıran Christian’ın hırsıza verdiği aptalca yanıt, ideallerinin tersine durumların ortaya çıkmasına sebep oluyor. PR ajansındaki ‘zeki’ gençler, ‘The Square’ için beklenmedik bir kampanya ortaya koyduklarında ise, garip süreç Christian için bir varoluş sancısına dönüşüyor ister istemez.
Buraya kadar her şey güzel. Östlund, yine Cannes’de, ‘belirli bir bakış’ bölümünde jüri ödülü kazanan önceki filmi ‘Turist’de deştiği meselelere geri dönüyor ve bir nevi, akşamdan kalmış yemeği, sonraki akşama hafif ısıtarak sunuyor yine bize. Yemeğin tadını sevenler için mesele yok ama damağına önem verenler, taze ve farklı tatlar almak istiyorlar, elde değil. Bir skeç mantığı var, her şeyden önce ‘Kare’de! Bütünlük, dağınık ve zeki olduğunu haykıran kimi ‘bilmiş’ buluşlara evrilmiş. Yapılmış, çekilmiş, binlerce kez, hatta kimi ustalarca da anlatılmış benzer hikaye ve meseleler, şık, gıcır gıcır ve snop birer skeç halinde akıyor perdeden. Film kötü değil; elbet beğenilebilir ama ‘Altın Palmiye’ biraz fazla kaçmış sanırım. Son tahlilde, şu tespitimi önemle arz etmek isterim: Sinema, her şeyden önce, snop bir bilmişlik değil, mütevazı bir bilgelik gerektirir! (2,5 / 5)
TESTERE: JIGSAW EFSANESİ
Ana karaktere saygı duruşu
Korku türünün popüler örneklerinden olan ve beyazperdeye ilk olarak 2004 yılında yansıyan, elini korkak alıştırmayıp, bol kan döken ‘Saw / Testere’, James Wan imzası taşıyordu. Günaha, yalana ve suça bulaşmış kurbanlarına, ölümcül oyunlar oynayan gizemli katil Jigsaw lakaplı John Kramer’ın oyunları, yedi film boyunca sürdü.
Serinin sekizinci filmi, efsanenin adını taşıyor: ‘Jigsaw’. Öldüğü ve gömüldüğü bilinen sıra dışı cinayetlerin faili John Kramer, namı diğer Jigsaw’un tarzının aynısı cinayetlerin işlenmesiyle, yıllar önce ölen ürkütücü karakterin yaşayıp yaşamadığı sorgulanmaya başlar. Bütün şehir korku altındayken, yeni kurbanlar olduğu gibi, yeni şüpheliler de vardır elbet!
Alman asıllı Michael ve Peter Spierig kardeşlerin yönetmen koltuğunu devraldıkları ünlü serinin sekizinci halkası, sıkı bir kurguyla ‘korkutmaya’ devam ediyor. Birbirinden vahşi metotların karşımıza çıktığı yeni filmde, Tobin Bell’in canlandırdığı efsanemiz ‘Jigsaw’, perdeye yansıyor yine. Alışık olduğumuz sürprizli yapısını koruyan, açılış sahnesinin ardından, ilerleyen anlarda ivme kazanarak, finalde pik yapan öykü; seriye aranan ‘taze kan’ı bulmuş gibi duruyor. Yeni bir başlangıca ihtiyaç duyan ve bunu ‘diri’ bir anlatımla sağlayan korku gerilim serisinin sayısı, düzineye yaklaşacak sanki!
Şunu da söylemek gerek, öyküsünün mimarı olan karaktere saygıda kusur etmeyen yapım, özellikle son düzlükteki performansıyla finişi görüyor. Hikayenin bildik seyri dışında çok fazla yenilik ve derinlik beklemeyen, serinin, karakterin, türün ve sağlam mideli korku uzmanlarının ilgisine sunulur. (2,5 / 5)
Haftanın notlarımız arasında yer alamayan filmlerine gelince… Başrollerini Tuba Ünsal ile Rıza Kocaoğlu’nun üstlendiği, aynı adlı romantik dramın ikinci filmi olan ‘Dünyanın En Güzel Kokusu 2’ ile birlikte iki komedi, başrolde Şafak Sezer’i izleyeceğimiz ‘Ketenpere’ ve Youtube ünlülerinin beyazperde macerası ‘OHA Diyorum’a, özellikle küçük yaştaki izleyiciye seslenen ‘Macera Günlükleri: Sihirli Adaya Yolculuk’ adlı Hindistan yapımı bir animasyon eşlik ediyor. Tekrar herkese iyi seyirler. MURAT ERŞAHİN