Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

02 ŞUBAT 2024

01 Şubat 2024 Perşembe 19:16
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Şubat başladı. Boyu kısa içi ise dolu bir ay! Takvime ilk bakışta, İlker Çatak imzalı Almanya yapımı ‘Das Lehrerzimmer / Öğretmenler Odası’, Yorgos Lanthimos’un yeni filmi ‘Poor Things / Zavallılar’ ve Jonathan Glazer filmi ‘The Zone of Interest / İlgi Alanı’ başta olmak üzere kimi Oscar adayı otuzu aşkın filmin vizyona gireceğini görüyoruz ay içinde. Bunların yarısından fazlası, korku, animasyon ve komedi ağırlıklı yerli yapımlar… 
Şubat deyince Berlin Film Festivali de akla geliyor. ‘Berlinale’ bu yıl 15 Şubat - 25 Şubat tarihleri arasında düzenlenecek. İlk olarak 1951’de düzenlenen prestijli film festivalinin 74’cüsüne tanık olacağız Şubat ayı içinde. Bu yıl Altın Ayı için yarışan filmler arasında Mati Diop imzalı ‘Dahomey’, Abderrahmane Sissako’nun yönettiği ‘Black Tea’, Bruno Dumont’nun ‘L’empire’, Olivier Assayas’tan ‘Hors du Temps’ gibi merakla beklenen yapımlar var.
Haftanın giriş yazısını Özdemir İnce’nin ‘Şubat Ayında Ankara’da Yazılan Bir Şiir’iyle noktalayalım!

‘Bu yıl erken bastırdı kış!
Yağmur yağıyor, yağmur yağdıkça seviyorum seni.
Kar yağıyor, kar yağdıkça seviyorum seni.
Karaya vurdukça, sular dondukça
Üşüdükçe, bir şeyler yitirdikçe, umudum kırıldıkça
Çıkmaza girdikçe yaşam, yüreğim sıkıştıkça,
Sen değiştikçe daha çok seviyorum seni.

Donmuş suda çelik tadı var.
Ağzımda eski tütün ve buruk çay tadı
Her sabah yaya geçiyorum bütün Ankara’yı
Kömür ve kükürt kokuları arasında
Her aksam yaya geçiyorum bütün Ankara’yı
Okuyarak bildirilerini direnen öğrencilerin
Bakarak yırtık afişlere, şarkıcı resimlerine,
Nereye gitsem içimde bir geç kalmışlık duygusu
Bu yüzden bir saat erken gidiyorum gideceğim yere
Ne zaman, nerede ve nasıl bilmiyorum, ama birden
Yasamın korkunç bir hızla değiştiğini düşünüyorum
Ve ikimizin ayni kişiler olmayacağımızı yarın.

Bu yıl erken bastıran kişi yasıyoruz
Sanki olumlu kahramanlarıyız kotu bir romanın
Yeni bir dilin sözdizimine çalışıyoruz
Gökyüzünü verip yüzünü alıyorum
Görüntünü verip acıları siliyorum
Yüzünü koyuyorum umutsuzluğun yerine

Usumda sesinin ve gövdenin
Usumda sesinin ve gövdenin görkemli atlası.’

 

SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Nackt unter Wölfen / Kurtlar Arasında Çıplak
(Yönetmen: Frank Beyer / 1963)

Krajobraz po bitwie / Savaş Sonrası Görüntüleri
(Yönetmen: Andrzej Wajda / 1970)

Alice in den Städten / Alice Kentlerde
(Yönetmen: Wim Wenders / 1974)

Faustrecht der Freiheit / Özgürlüğün Zorbalık Hakkı
(Yönetmen: Rainer Werner Fassbinder / 1975)

Stroszek
(Yönetmen: Werner Herzog / 1977)

 

Vizyonda bu hafta (2 Şubat 2024)
Bu hafta yerli filmlerin egemenliği var vizyonda! Beşi yerli yapım olmak üzere toplam yedi yeni filme ev sahipliği yapıyor Şubat ayının ilk vizyon haftası!
İlker Çatak’ın yönettiği Almanya’nın ‘En İyi Yabancı Dilde Film’ dalında Oscar adayı olan ‘Öğretmenler Odası’, Matthew Vaughn imzalı şık avantür ‘Argylle: Gizli Casus’ ve bir ilk film olan Orçun Köksal’ın yazıp yönettiği ‘Bars’, 2 Şubat haftasının notlarımız arasında yer alan yeni filmleri.


ÖĞRETMENLER ODASI
-Tuhaf bir organizma-

Carla Nowak, kendini tamamen işine ve öğrencilerine adamış idealist bir öğretmen! Polonya asıllı eğitimciyi Almanya’da yeni atandığı okulundaki meslektaşlarından ayıran en önemli özelliği ise öğrencilerine ve mesleğine duyduğu tutku, sevgi ve saygı! Okulda ardı sıra yaşanan hırsızlık olayları okulda huzuru kaçırırken Türk bir öğrenci hırsızlıkla suçlanıyor ve Carla bu olayı araştırmaya karar veriyor. Öğretmenler odasına gizli kamerayla bir tuzak kuruyor ve ortaya bambaşka gerçekler çıkıyor. Öfkeli veliler, ukala meslektaşları, saldırgan ve bencil öğrencilerle katı eğitim sisteminin duvarına çarpıyor genç eğitimci! Umutsuzca doğru olanı yapmak için çırpındıkça saplandığı batak, daha fazla içine çekiyor Carla’yı…
 İlker Çatak imzalı dramın senaryosunu İlker Çatak ve Johannes Duncker birlikte kaleme almışlar. 1984 Berlin doğumlu yaman sinemacı Çatak’ın 2017 tarihli ‘Es war einmal Indianerland / Bir Zamanlar Kızılderili Ülkesinde’, ‘Es gilt das gesprochene Wort / Söz Senettir’ ve ‘Räuberhände / İstanbul Bahçesi’ adlı filmleri İstanbul Film Festivali kapsamında izleyiciyle buluşmuştu… ‘En İyi Yabancı Dilde Film’ dalında Almanya’nın Oscar adayı olan yapım, Avrupa Film Ödülleri, Berlin ve Bodil ödüllerinde toplam on dokuz adaylık ve on bir ödül elde etti şimdiye dek. 
Leonie Benesch’in başrolde döktürdüğü filmde diğer önemli rolleri Michael Klammer, Eva Löbau ve belki de filmin bir diğer yıldızı olan gencecik aktör Leonard Stettnisch üstleniyorlar. Stettnisch’in adını gelecekte pek çok önemli filmde duyacağımız kanımca garanti! Mesleğin zorlukları, eğitim denen olgu, işin kutsal tarafını törpüleyen sistem sorunları ve insan zaafları. Günün sonunda meselenin özü ve okul kavramının içini dolduran bir yığın yanlış! 
Gayet dinamik ve teknik bir çalışma yönetmen açısından bu ‘zor’ film. Zor zira fazla çetrefilli. Bina ve içerdeki kalabalık arasında bir maestro titizliği… Adeta okulu bir organizma gibi kullanıyor İlker Çatak ve ‘dışarıya’ çıkmayı yasaklıyor bizlere. Koridorlarda, sınıflarda, spor salonunda, en nihayet öğretmen odasında süren mücadele ve egolarıyla, çekilmez yanlarıyla, öğretmen olsun, öğrenci olsun, kendi düzenini bir şekilde yaratan ama herkesin içinde olduğu yapıyı bir ağ gibi sarmış hantal, anlayışsız ve insansız sistem mekanizması! Irkçılık, öğrenilmiş katı kurallar, yaftalama ve değişmesi çok zor ritüeller… Son tahlilde ‘rubik küp’ü çözüp, halleden öğrenci ve öğretmenin haklı gururu. (3,5 / 5)


ARGYLLE: GİZLİ CASUS
-Kurmaca mı gerçeği döver, gerçek mi kurmacayı?-

Mutluluk tanımı, göl kenarındaki evinde bilgisayarı ve kedisi Alfie ile sakin bir gece geçirmek olan; çok satan casusluk romanları serisinin münzevi yazarı Elly Conway, kitaplarının kahramanı olan gizli ajan Argylle’in dördüncü kitabını henüz bitirmiştir. Argylle’in küresel bir casus örgütünü çökertme görevini konu alan kurgusal romandaki olay, gerçek hayattaki bir casus örgütünün gizli eylemlerini yansıtmaya başladığında, evdeki sessiz akşamlar geçmişte kalır. Trende aniden ortaya çıkan ve kediye alerjisi olan gerçek casus Aidan’ın eşlik ettiği Elly, kitabındaki kurgusal dünya ile gerçek dünya arasındaki çizgi bulanıklaşmaya başladıkça peşindeki gizli örgütle mücadeleye girişir. Kendi hayatı ve yakınları diye bildiği hemen her şeyin kurgudan ibaret olduğunu öğrendiğinde ise… 
‘Layer Cake / Bir Dilim Suç’, ‘Stardust / Yıldız Tozu’, ‘Kick-Ass / Göster Gününü’, ‘X: First Class / X Men: Birinci Sınıf’, ‘Kingsman: The Secret Service / Kingsman: Gizli Servis’, ‘Kingsman: The Golden Circle / Kingsman: Altın Çember’, ‘The King’s Man / Kingsman: Başlangıç’ gibi stilize filmlerin yaman ismi İngiliz sinemacı Matthew Vaughn imzası taşıyan aksiyon, yönetmenin uzmanlık alanı olan avantürler gibi yine mizahi unsurlar içeriyor. 
Başrolde fazla kiloları olan ve bunları saklamadan kamera önüne çıkıp, gizli ajanlar tarihine adını altın harflerle yazdıran Bryce Dallas Howard yer alıyor. Sam Rockwell, Henry Cavill, John Cena, Catharine O’Hara, Bryan Cranston ve Samuel L. Jackson, oyuncu kadrosunun öne çıkan yıldızları… Kurgu ve gerçeğin kesişip ayrıldığı noktada romantizm de içeren serseri ruhlu bir avantür perdede duran. Tabu deviren sahneler, alışılmış formülleri tepe taklak eden gelişmeler ve kendisini ciddiye almayan eğlenceli ve şık bir gösteri çekmiş yine Matthew Vaughn. Beyazperdede eğlenceli anlar vaat eden ve bunun karşılığını veren, sürükleyici, çalışılmış, bazı anlar zihne soru işaretleri atan hoş bir seyirlik ‘Argylle’! (3 / 5)


BARS
-Soyu tükenenler üzerine-

42. İstanbul Film Festivali’nden ‘Seyfi Teoman En İyi İlk Film’ ödülü ile ayrılmayı başaran dramı yazan ve yöneten Orçun Köksal. Bir ilk film olarak oldukça başarılı, olgun ve derin bir anlatı ‘Bars’!
İki zoolog, Emre ile Veysel, soyu tükenmiş olan Anadolu parsına dair bir iz bulabilmek için Anadolu’da bir yolculuğa çıkarlar. Veysel, halk arasında büyük bir mite dönüşmüş olan bu efsanevi varlığın vahşi bir hayvandan öte Anadolu’nun ve insanlarının kaybettiği ve halen aradıkları bir tarafı olduğuna inanmaktadır. Emre ise parsın kırk yıldır çekilememiş fotoğrafını çekebilmenin peşindedir. Yerleştirdikleri foto-kapanlar gece bir görüntü yakalar. Ama çektikleri karanlık fotoğrafın parsa ait olduğunu kanıtlayamazlar. Görüştükleri yetkililerin makam odalarında karşılarına çıkan pars tahnitleri ise iki arkadaşı şaşırtır, tedirgin eder. Veysel’in Hacıbektaş bozkırında Emre ile paylaştığı sır, her ikisini de değiştirecektir. Olmayan bir şeyi aramak onları da mı yok edecektir acaba?
Anadolu’nun kültür ve mitlerinin bir bir kaybolduğu günümüzde yok olan değerler bütünü üzerine ilginç bir yol filmi, bu nefesi olan şahsiyetli ilk film! Etnik yapılar, genel geçer günümüz değerleri, bürokrasi, hayatı törpüleyen ve coğrafyanın büyük resmine ait olan genel bakış, yitirilen değerler, kültür ve fauna ile florasıyla birlikte doğa… Bozkırda yol alan iki genç araştırmacının farklılıkları, onların değişimi, sorgulama ve kabulleniş… Görkem Kasal, Münircan Cindoruk, Ali Seçkiner Alıcı, Hayrullah Tarhan Karagöz, Muttalip Müjdeci, Sencar Sağdıç ve Sezin Bozacı minimal görünümlü yüreği büyük filmin oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar. Görüntü yönetmenliğini Öyrçun Özkılınç’ın üstlendiği filmin sanat yönetmeni ise tecrübeli isim Natali Yeres. Özgün müzik ise Muhlis Berberoğlu imzası taşıyor. 
2005-2010 yılları arasında Semih Kaplanoğlu’nun ‘Yumurta’, ‘Süt’ ve ‘Bal’ filmlerinde yardımcı senarist olarak yer alan Orçun Köksal’ın bu ilk uzun metrajına tanık olmak ve sinemacıyı izlemek önemli! Mesele sahibi, samimi ve yalın film dikkat çekici! (3 / 5)

Haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yeni yapımlarına bakacak olursak…
Murat Şeker’in yönettiği, senaryosunu Murat Şeker ve Ali Tanrıverdi’nin birlikte kaleme aldıkları romantik dram ‘Aşk Mevsimi’, Şirin ve Ali Yaman’ın zamana yayılan öyküleri. Şirin ve Ali Yaman’ın genç yaşlarda Bozcaada’da başlayan macerası yıllar ilerledikçe içinden çıkılmaz bir hal alır. İkisinin de farklı anlarda hissettiği aşk mevsimleri bir türlü aynı anda gerçekleşmez. Dilan Çiçek Deniz, Cem Yiğit Üzümoğlu’nun başrolleri paylaştıkları duygusal yapımda diğer önemli rolleri Fırat Tanış, Duygu Sarışın, Mert Asutay, Hakan Bilgin, Çiçek Dilligil, Ertuğrul Postoğlu, Lila Gürmen, Ebru Aykaç, Murat Karasu ve Perihan Savaş üstleniyorlar.
‘Sadık Ahmet’, Yunanistan’da yaşayan Batı Trakya Türklerinin yaşadığı zulme karşı siyasi bir mücadele veren Doktor Sadık Ahmet’in hayatını taşıyor perdeye. Hakan Yonat’ın yönettiği tarihi biyografik dramın başrolünde Turgay Aydın yer alıyor. Nur Fettahoğlu, Erkan Can, Renan Bilek, Taner Rumeli, İlker Aksum, Burak Satıbol, Erdal Beşikçioğlu, Uğur Yücel, Ozan Akbaba, Doğukan Güngör ve Suzan Kardeş, oyuncu kadrosunda yer alan isimler.
‘Efsane’, Selçuk Aydemir’in yazıp yönettiği bir komedi. Çorum’da yaşayan Sadık ve ailesi binlerce yıllık aile geleneği olarak yoğurtçuluk yapmakta, yoğurtlarının lezzeti ve şifasıyla bilinmektedirler. Bu efsane yoğurdun sırrı ise ailenin en büyüğü olan Dede tarafından saklanmakta ve yoğurtları o yapmaktadır. Ancak bir yaz günü dedenin evinin çatısına kar yağması her şeyi değiştirecektir… Efsaneye göre sırra sahip olanın çatısına yaz günü kar yağarsa o sır başkasına aktarılmalı, aileden başka birine el verilmelidir. Eğer verilmezse, ailenin başına büyük felaketler gelecek ve helak olacaklardır. Bir an önce el verilmesi için Yoğurtçuoğlu ailesinin tüm fertleri bir araya gelmelidir. Buna Sadık’ın İstanbul’da yaşayan ve ailesiyle görüşmeyen ikiz kardeşi Özgür’de dahildir. İkiz kardeşler Sadık ve Özgür binlerce yıldır nesilden nesile aktarılan efsane yoğurdun sırrını Dede’lerinden alabilmek için amansız bir mücadeleye girişeceklerdir. Ahmet Kural’ın başrolde olduğu komedide, aktöre eşlik eden isimler Cengiz Bozkurt, Cemile Canyurt, Şinasi Yurtsever, Ayhan Taş, Elif Ongan, Sadi Celil Cengiz ve Serdar Gökhan.
Ailelerinin ilişkilerine onay vermemesi sonrası birlikte şehir dışına kaçan ve bir tanıdıklarının evinde kalan Ali ve Jale’nin, burada başlarından geçen paranormal olayları taşıyor perdeye Gökhan Arı’nın yönettiği ‘Hannas 2’. Korku filminin oyuncu kadrosunda yer alan isimlerse, Ali Oğuz Şenol, Sibel Ecenur Öztürk, Tayfun Sav ve Hasan Ballıktaş.
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!

İyi seyirler herkese!

 

 

TARİHTE BU HAFTA
On yedi ve altı yıl öncesine, 2007 ve 2018 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!


Vizyonda bu hafta (2 Şubat 2007)

BARDA
‘Gemide’, ‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’, ‘Maruf’ gibi filmlerinin ardından özellikle milliyetçi söylemiyle öne çıkan aksiyon yüklü bir gişe filmini, ‘Kurtlar Vadisi – Irak’ı imzalayan Serdar Akar, ‘Barda’ adlı yeni filminde, ‘sebepsiz şiddeti’ sorguluyor. Adalet ve vicdan kavramlarını da kaşıyan film, bir barda geçiyor. Kızlı erkekli genç bir arkadaş grubu, son içkilerini içip evlerine dönmek üzereyken beş kişilik bir grup tarafından zorla alıkonuyorlar. Elleri, ayakları ve ağızları bağlı biçimde sabaha kadar dayak, işkence ve tecavüze maruz kalan gençler korkunç bir kâbus yaşarlarken, saldırganlar hayatlarında eksik kalan her şeyin hesabını hiç tanımadıkları bu insanlardan soruyorlar. Bir şekilde ‘Gemide’ adlı filmiyle çağrışımlar taşıyan çalışmasında Serdar Akar, günümüzde özellikle büyük kentlerde artarak büyüyen toplumsal yara ve sıkıntılara kendi üslubu ve bakışıyla yaklaşmaya çalışmış. 

 

ÇİLE
İtalya-İspanya ortak yapımı 2005 tarihli filmin yönetmeni Pasquale Scimeca. 1492’de İspanya’dan göçe zorlanan Musevilerden yola çıkan film, dinsel ve tarihsel motiflerle dolu. Musevi Joshua’nın Hıristiyanlar tarafından aynı İsa gibi çarmıha gerilmeyle noktalanan hayatı, hoşgörüsüzlük, ırkçılık, zulüm gibi, asırlar boyunca değişmeyen önemli oluşlar eşliğinde yansımış beyazperdeye. Herkes için olmayan film, ticari aksiyon filmlerinden hoşlananların özellikle uzak durması gereken bir yapım. Senaryosu, yönetimi ve yapım tasarımıyla zor metinleri seven sinema tutkunları için ilginç olabilir.

 

AŞK İKSİRİ
Hint asıllı Amerikalı yazar Chitra Benarjee Divakaruni’nin 1997 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan ‘Aşk İksiri’, romantik bir dram. Sihir, gelenekler ve aşk üzerine romantik bir film olan ABD-İngiltere ortak yapımı, San Francisco’daki küçük bir baharat dükkânında çalışan Tilo’nun işi ve aşkı arasında kalışını öykülüyor. Aşkın tadı ve tuzu üzerine baharat kokan sevimli aşk filmi, özellikle romantik izleyiciler için ideal.

 

UYGUNSUZ GERÇEK
Bill Clinton döneminde başkan yardımcılığı yapan ve 2000’deki seçimlerde Demokrat Parti’nin başkan adayı olan Al Gore, Amerikan başkanı olamayınca Amerikan halkına ve bütün dünyaya beyazperdeden seslenmeyi seçmiş. Kıran kırana geçen başkanlık seçimlerinde Florida’daki hala tartışılan şaibeli oylamanın ardından koltuğu George W. Bush’a kaptırıp siyasete veda eden Gore, bütün vaktini 60’ların sonundan beri fiilen ilgilendiği kürsel ısınma tehlikesine karşı halkı bilinçlendirmeye ayırmış. Bu yıl, ‘En İyi Belgesel Film’ dalında Oscar için yarışacak yapım, Al Gore’un bugüne kadar okullarda, farklı eyaletlerde düzenlediği 1000’den fazla gösteri ve sunumu beyazperdeye taşımış. İzleyiciyi dünyanın hali üzerine kara kara düşündüren belgesel, Al Gore’un politik ikna kabiliyetinden de besleniyor. Dökümanter filmin ‘I Need to Wake Up’ adlı parçayla ‘En iyi Şarkı’ dalında Oscar adayı olduğunu da belirtelim. Küresel ısınma ve dünyayı bekleyen felaket senaryoları üzerine kafa yoranlar mutlaka izlemeli. ‘Benim derdim bana yetiyor. Ekmek parası, geçim derdi… Boş vermişim küresel ısınmaya, ben canımla uğraşıyorum’ diyen izleyiciler içinse söyleyecek bir şey yok.

 

KANLI ELMAS
Dünyanın en büyük elmas madenlerine sahip ülkesi Sierra Leone’de geçen film, ülkede 90’larda başlayan kanlı iç savaşı fon alıyor. Çaresizce ailesini arayan yerli çiftçi Solomon, geçimini elmas karşılığı silah ticareti yaparak sağlayan paralı asker Danny ve Amerikalı idealist gazeteci Maddy, çok para eden bir mücevher çevresinde dönen kanlı ve acı dolu bir macera yaşıyorlar. ‘Kanlı Elmas’, adını iç savaşın acıları içinde kaynayan Afrika ülkelerinden çıkarılan ve kirli savaşı finanse ederek daha büyük katliamlara yol açan elmaslardan alıyor. Kapitalizm, beyaz adamın kara adama yaptıkları, asırlardır süregelen sömürü ve güç oyunları, insanın insana ettikleri… Senaryo, yönetim, oyunculuk, görüntü yönetimi, yapım tasarımı ve teknik kalite olarak çok nitelikli olan film, acılı kara kıtaya yakılmış içten bir ağıt. Başrollerini Leonardo DiCaprio, Djimon Hounsou ve Jennifer Connelly’nin paylaştıkları aksiyon yüklü dram, ‘En İyi Erkek’ ve ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ dalları dahil tam beş dalda Oscar için yarışacak. ‘Zafer’, ‘Kuşatma’ ve ‘Son Samuray’ gibi filmleri imzalayan Edward Zwick’in yönettiği duygu dolu yapım, gözyaşları eşliğinde dünyada yaşanan acılar üzerine uzun uzun düşündürüyor. Bir kadının boynunu süslesin diye servet ödenerek alınan elmasların, yüz binlerce masum insanın kanına mal olduğu ve bunun hep süreceği düşünüldüğünde delirmemek ve isyan etmemek içten değil diyor insan.

 

 

Vizyonda bu hafta (2 Şubat 2018)

İkisi yerli, toplam yedi yeni yapım merhaba diyor Şubat ayının ilk haftasına! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese.


ÜÇ BILLBOARD EBBING ÇIKIŞI, MISSOURI
-Varoluşun karanlık ve şaşırtıcı dehlizlerinde-

‘En iyi film’ dahil toplam yedi dalda Oscar adayı olan suç dramı, Altın Küre’de de dram dalında ‘en iyi film’ dahil, dört ödülün sahibi olmayı başarmıştı. Yılın bol ödüllü filmini, ‘In Bruges’ ve ‘Seven Psychopaths / Yedi Psikopat’ filmlerinden tanıdığınız Martin McDonagh yazıp yönetmiş. Kara mizahı, varoluşun netameli, karanlık ve gerçeküstü dehlizlerinde dolaştırıp, sert ve incelikli suç öyküleri anlatmayı gayet iyi beceren İngiliz sinemacı McDonagh, üçüncü uzun metraj kurmacasında, ruh ortağı olarak nitelenebilecek Coen Kardeşlerin de kendisine şapka çıkartacağı bir filme imza atmış.
Kızını öldüren suçlunun yakalanamaması sonucu acılı anne, kasabanın saygın şerifi ve yerel kolluk kuvvetlerine adeta savaş açar! Kasabanın çıkışında meydana gelen bir cinayet, kasaba sakinleri ve gelişen olaylar… Herkesin farklı bir varoluş acısı yaşadığı dünyada ölümle hayatın iç içe geçmişliği öte yandan. Kara komedi, insan doğasının hemen her detayına bakabilmeyi denemiş. İyilik ve kötülüğün göreceli haritasında hayat dediğimiz tuhaf olgu. Acı ve kaybın tetiklediği insancıl dönüşümler. Varlığın ağırlığına ‘katlanabilmenin’ eşiğinde, derin Amerika’nın röntgen filmini çekmiş İngiliz Martin McDonagh. Gündelik hayatın hemen her hücresine nüfuz etmiş şiddet, ırkçılık, cinsiyetçilik, öteki düşmanlığı ve sıradan, sığ Amerikan vatandaşının algı dünyası. 
Frances McDormand döktürüyor yine başrolde. Woody Harrelson ve Sam Rockwell çok çok iyiler. Abbie Cornish, Peter Dinklage ve John Hawkes, kaliteli oyuncu kadrosunun diğer önemli isimleri. Telefonda çalan ‘Chiquitita’ nasıl bir ayrıntı öyle! Fazla söze gerek yok. Mutlaka izlenmeli. (4 / 5)


EN KARANLIK SAAT
-Teslim olmak mı; asla!-

‘En İyi Film’ ve ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dahil toplam altı dalda Oscar adayı olan tarihi biyografik dram, başrol oyuncusu Gary Oldman ile ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dalında Altın Küre’nin sahibi olmuştu. İngiliz Oscar’ları olarak bilinen BAFTA’da ise filmin dokuz adaylığı olduğunun altını çizelim. 
Yönetmenliğini, ‘Pride & Prejudice / Aşk ve Gurur’, ‘Atonement / Kefaret’ ve ‘Anna Karenina’ gibi önemli filmlere imza atan İngiliz yönetmen Joe Wright’ın üstlendiği yapım, İkinci Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren devlet adamlarından Winston Churchill’in başbakan olduktan sonra karşılaştığı sorunlar ve kararlılıkla attığı cesaretli adımlar üzerine, tarihi gerçeklere dayalı bir öykü anlatıyor. Gary Oldman’ın kelimeleri kifayetsiz bırakan performansına eşlik eden diğer önemli isimler, Kristin Scott Thomas, Ben Mendelsohn, Lily James ve Stephen Dillane. Anthony McCarten imzalı senaryo, nevi şahsına münhasır bir karakter olan Churchill’in başbakanlığa atanmasıyla birlikte, Avrupa’yı tehdit eden Nazi Almanya’sına karşı üyesi olduğu parti başta olmak üzere, parlamentonun refleksini, Churchill’in mücadele azmini ve bütün bir ulusun istiklal ve özgürlükleri için kararlı cesaretlerini, boyun eğmeme azimlerini, en karanlık günler dahilinde taşıyor perdeye.
Savaşın henüz ilk günlerinde, Nazilerin hızlı ve güçlü ilerleyişi sırasında teslim olmak veya sona ana dek mücadele etmek arasında, İngiliz ulusunun verdiği kararın filmini çekmiş Joe Wright! Bütün dünyanın kaderini belirleyen bu kararın en önemli destekçilerinden olan Churchill’de neredeyse anlatıcı olarak yer alıyor hikayede. Film son tahlilde, bir durum tespiti ve tarihi gerçeklerden hareketle kararlı bir mücadelenin tarihsel süreci. İçerdiği hayati karar bakımından hamasi olarak nitelenip, propaganda filmi olarak işaretlenebilir. Bu yanlış olur fakat! İzlediğimiz, kurmaca bir öykü değil çünkü! Sadece İngiltere’yi ve Avrupa’yı da değil, bütün gezegenin tarihini değiştirebilecek öneme sahip gerçekler üzerinden bir anımsama notu. Churchill’in metro vagonunda halkla yaptığı fikir alışverişi, yakınlaşma; hemen her şeyi özetliyor adeta! Son derece iyi oynanması, yazılıp, çekilmesi, kusursuza yakın atmosferi ve başta makyaj olmak üzere dönem ayrıntılarını bire bir yansıtan yapım tasarımıyla önem arz ediyor. (4 / 5)


FOXTROT
-İyileşmeyen yaralar üzerine-

Venedik Film Festivali’nde ‘Altın Aslan’ın sahibi olan 2009 tarihli savaş karşıtı dram ‘Lebanon / Lübnan’ ile tanıdığımız İsrailli yönetmen Samuel Maoz’un yazıp yönettiği ‘Foxtrot’, İsrailli bir ailenin aldıkları acı haberle alt üst olan hayatlarını, geçmişin ve bugünün muhasebesini yaparak öykülüyor.
Yine Venedik’te ‘Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan dram, askerdeki oğullarının aniden ulaşan ölüm haberi sonrası, bir ailede yaşanan acı ve öfke dolu süreci, sonrasında ise sürprizli biçimde gelişen olayları, eleştirel biçimde, incelikle ele alıyor. Samuel Maoz, kapkara ve elem dolu bir dramı, zekice bir kara mizah, absürt yaklaşım ve metaforlarla işleyerek, İsrail özeline ait hemen her gerçeği ve oluşu hunharca eleştirmekten geri kalmıyor. Savaş karşıtlığı, anti militarist yapı, geçmişin ve bugünün muhasebesi üzerine İsrail’deki sistemin temel dinamikleri ve dini meselelere getirilen eleştiri, cesur ve son derece özgürce. Yazgı, bireyin çıkmazı, şüphe, endişe, gerilim, vicdan azabı, irade dışı oluşlar, jeopolitik ve dini baskılar sonucu vücut bulan mecburiyetler ve insan hayatı… Kapanması çok uzun süren, iyileşmeyen açık yaralar üzerine içerden ve doğru tespitler! 
Lior Ashkenazi, Sarah Adler, Yonaton Shiray ve Shira Haas, ‘Foxtrot’un gayet güçlü oyuncu kadrosunu oluşturan isimler. Hikayenin ruh altını görüntüleyen kamera, son derece etkili. Hayatın gerçek tadı ve güzelliğini yaşamak varken, acılarla iç içe geçmiş insanlara dair elem dolu ve hakiki bir anlatı. (3,5 / 5) 


PARAMPARÇA
-Ne şiş yansın ne kebap!-

Fatih Akın yeni filmi ‘Aus dem Nichts / Paramparça’ da, ne şiş yansın ne kebap demiş! Son derece sıradan bir intikam öyküsü, perdede duran film! Eşi Nuri ve küçük oğlu Rocco’yu bir patlama sonrası yitiren acılı eş-annenin bireysel adalet arayışı, izlediğimiz. En sevdiklerinin ölümüyle sonuçlanan patlama sonrası, bu saldırıyı kimlerin neden yaptığını öğrenmek isteyen Katja, bir ara ümitsizliğe kapılıp bileklerini keser. Hayatla bağlantısının koptuğu o son anda gelen telefon, faillerin yakalandığını bildirir acılı kadına. Katja’nın düşündüğü gibi, saldırı Neo-Naziler tarafından yapılmıştır ve bütün delillerle Katja’nın şahsi tanıklığı, bir kadın ve kocasını işaret etmektedir. Mahkeme delilleri yetersiz bulup, tahliye kararı verince, Katja, yerine gelmeyen adaleti kendisi sağlamak için harekete geçer.
İzlenene göre bir ‘vigilante / kanuni yetkisi olmadan düzen sağlamak veya intikam almak için yasa dışı olarak harekete geçen kimse’ hikayesi çekmiş Fatih Akın! Hem de içeriği ve söyledikleri itibariyle fazlasıyla eleştiri alan ve bir seriye dönüşen Michael Winner’ın 1974 tarihli ‘Death Wish’i gibi. Neil Jordan’ın, başrolünde Jodie Foster’ın yer aldığı intikam öyküsü ‘The Brave One / İçindeki Yabancı’dan ne gibi bir farkı ve fazlası var ki bu filmin? İntikamı üzerinde tüten, dümdüz bir gerilimli suç dramı sadece. Holywood’da o denli çok örneği var ki, saymakla tükenmez! 
Cannes’de Altın Palmiye adayı olan ve başrolü üstlenen Diane Kruger’la ‘en iyi aktris’ ödülünü kazanan film, Altın Küre ödüllerinde ise ‘en iyi yabancı film’ seçilmişti. - Altın Küre’yi takip edip, ciddiye alanlar şöyle bir düşünür belki- Irkçı bir nefret suçu yüzünden insan öldüren neo naziler, acılı ve öfkeli intikamcı, adaletsiz dünya, kayıplar, yüreği kaplayan acı ve dünyayı dolduran hissizlik! Eyvallah da, neden ne suya ne de sabuna dokunmadan son derece yüzeyden öykülenmiş ve son derece sıradan bir oluşa yöneltilmiş bu film? Almanya’daki ırkçı katiller bile, ülkelerinde değil, Yunanistan’da kurulan illegal bir Nazi örgütünün sempatizanı. Örgütün gaz vericisi ve yönlendiricileri Yunanistanlı filan! Hak hukuk, adalet, hemen her önemli noktaya yüzeyden ufak bir değini ve hop, manasız, mantıksız bir aksiyona kırılan direksiyon! Boşluklar, boşluklar, boşluklar… Bir de düz bir vigilante hikayesi olmasın diye Fatih Akın, finalde karakterini de yok ediyor kendi bombasıyla. Hayattan kopan, her şeyini yitiren kadın, tekrar hayatın içinde olduğunu fark ettiği anda, intikam alacaklarının yanı sıra kendini de yok ediyor! Ne şiş yansın ne kebap, aman siyasi bir noktaya, birilerine, bir şeylere dokunmayayım, öyle idare edeyim işte, Diane Kruger’de şahane ağlıyor düşüncesinde bir proje perdedeki.
‘Chiko’ ve ‘Kebap Connection’ filmlerinden anımsayacağınız Denis Moschitto ile birlikte, Numan Acar, Johannes Krisch ve usta oyuncu Ulrich Tukur, Kruger’a eşlik eden önemli oyuncular. Nispeten tarihsel, toplumsal ve siyasi değiniler içeren ‘Auf der anderen Seite / Yaşamın Kıyısında’, bir dokümanter olan ‘Müll im Garten eden / Cennetteki Çöplük’ ve ‘The Cut / Kesik’in ardından, kimselere yaranamayıp, ‘orta yoldan ayrılmayayım, ortalama ve ‘sözde’ çarpıcı ana akım işlerde kalayım’ demiş Fatih Akın kanımca. Bunun kanıtı da karşımızda. (1,5 / 5)


Paolo Genovese imzalı 2016 tarihli İtalyan filmi ‘Perfetti Sconosciuti’nin yeniden çevirimi ve oyuncu kimliğiyle tanıdığımız Serra Yılmaz’ın ilk yönetmenlik denemesi olan ‘Cebimdeki Yabancı’, Tuncer Gürbüz’ün yönettiği korku-gerilim türündeki ‘Cin Çeşmesi’ ile birlikte Melisa Üneri’nin yazıp yönettiği Finlandiya yapımı belgesel ‘Isän tyttö / Babasının Kızı’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler.

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar