02 NİSAN 2021
Koronavirüs (COVID-19), dünya genelinde hızla can almaya devam ediyor! Virüsten, kendimizi ve sevdiklerimizi mümkün olduğunca izole ederek korunmaya çalışıyoruz. Sosyal mesafelerimizi koruyarak, hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyarak ve maskelerimizi evlerimizin dışında asla çıkartmamaya çalışarak. Umuyoruz bu zorlu günler sona erecek yakında.
Bazı salonlar yeni tedbirler uygulayarak kontrollü biçimde 2020 Temmuz ayından itibaren kapılarını açmışlardı. Kademeli ve kısmi olarak yaklaşık beş ay önce yeniden başlayan vizyona, 17 Kasım 2020 günü alınan bir dizi karar sonucu yeniden ara verildi. Covid-19 tedbirleri gereği sinema salonlarının yılsonuna dek kapalı olacağı açıklandı. Umuyoruz sağlıkla açılır perdeler en kısa sürede. Şimdi kendimizi ve sevdiklerimizi pandemiden korumak, umutla beklemek zamanı.
Siz değerli okuyucularla, henüz vizyon filmsiz kaldığı ilk günlerden bu yana, 2020 Mart ayından bu güne, artık hayatta olmayan canım ‘Sinema’ dergisindeki ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ adlı köşemde, geçmiş sayılarda yayınlanmış eski yazılarımı paylaşıyordum. Tam bir yıl geçti. 5 Mart 2021’den itibarense, sinema salonları perdelerini açana dek, her yeni hafta, o tarihe ait eski ‘sinemadan çıkmış insan / vizyonda bu hafta köşeleri’ sizlerle olacak/oluyor! Yani ‘tarihte bu haftaya’ bakacağız! Bu hafta yine eskiye, 2 Nisan 2010’a dönüyoruz ve tam tamına on bir yıl önce bugün vizyona ne girmiş, tekrar anımsıyoruz…
Sinema salonlarına bir an evvel ‘temelli ve sağlıklı biçimde’ dönmeyi ümit ederek, koronavirüse karşı önlemlerinizi aksatmamaya ve içinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini kesinlikle bırakmamaya devam edin. Herkese iyi seyirler, sağlıklı günler!
Vizyon madem halen filmsiz, evlerdeyiz; her hafta naçizane iyi filmler ve diziler önermek isterim sizlere… ‘Önce Tavsiyeler’ adlı bu yeni bölüm, sizlere her hafta sinema tarihinden 5 klasik film ve popüler olsun olmasın; ‘Sinemadan Çıkmış İnsan’ın beğendiği ‘güncelleri’ öneriyor!
ÖNCE TAVSİYELER…
SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
From Here to Eternity / İnsanlar Yaşadıkça
(Yönetmen: Fred Zinnemann / 1953)
The Caine Mutiny / Denizde İsyan
(Yönetmen: Edward Dmytryk / 1954)
12 Angry Men / 12 Öfkeli Adam
(Yönetmen: Sidney Lumet / 1957)
Journal d'un curé de campagne / Bir Taşra Papazının Güncesi
(Yönetmen: Robert Bresson / 1951)
Nosferatu, eine Symphonie des Grauens / Nosferatu
(Yönetmen: F. W. Murnau / 1922)
Güncel öneriler
Filmler:
Is Paris Burning? / Paris Yanıyor
(Yönetmen: René Clément)
‘En İyi Görüntü Yönetimi’ ve En İyi Sanat Yönetimi dallarında Oscar adaylığına sahip etkileyici tarihi dramın yönetmen koltuğunda usta auteur René Clément oturuyor. İkinci Dünya Savaşı’nda Paris’i Nazilere teslim etmeyen ve büyük bir direniş gösteren Fransız direniş grubunun hikâyesinde Jean-Paul Belmondo’dan, Alain Delon’a,Kirk Douglas’dan Glenn Ford’a, Michel Piccoli’den Yves Montand’a uzanan çok önemli bir oyuncu kadrosu rol alıyor.
The Killing of a Sacred Deer / Kutsal Geyiğin Ölümü
(Yönetmen: Yorgos Lanthimos)
Kynodontas / Köpek Dişi’, ‘Alpeis / Alpler’ ve İngilizce olarak çektiği ‘The Lobster’ın ardından Yunanistanlı rafine sinemacı Yorgos Lanthimos, bildik evreninde yol alıyor yine! Bir cerrah, eşi, iki çocuğu, özel hayatı, iç dünyası ve ameliyat esnasında kaybettiği babasının boşluğunu, doktorun hayatına sokularak doldurma gayretindeki ‘tuhaf’ genç adamın hikâyesi, Hristiyan mitlerinden de güç alarak, kutsal aile kavramına hunharca saldırıyor. Şiddete yine büyük yer ayıran ve aile, sınıf, modernite, ezberlenmiş davranışlar, intikam temaları üzerinde dolaşan film, gerçeküstü motiflerden de güç alarak şok bir finalle veda ediyor izleyicisine.
Sulla Stessa Onda / Aynı Dalganın İçinde
(Yönetmen: Massimiliano Camaiti)
İtalya’dan romantik bir esinti! Sicilya’da bir yelken kampında birbirine âşık olan genç çift, dünyalarını yıkacak acı bir gerçekle yüzleşip, çok önemli bir karar vermek zorunda kalacaklardır. Kavurucu Sicilya güneşi altında geçen yaz macerası, duygu dolu bir aşk hikâyesi ile harmanlanmış.
Secret Magic Control Agency / Sihir Gizli Servisi
(Yönetmen: Aleksey Tsitsilin)
Masallardan tanıdığımız Hansel ile Gretel artık gizli ajan. Kayıp bir kralı bulmakla görevlendirilen ikilinin sihre, kıvrak zekâya ve takım çalışmasına ihtiyacı olacak. Rusya-ABD ortak yapımı sevimli animasyon, macera ve mizah yüklü!
Hareket Sekiz
(Yönetmen: Ali Yorgancıoğlu)
Sakar ve beceriksiz üç polis, büyük bir kaçakçılık işi planlayan Rus mafya liderini soruşturmakla görevlendirilir ve kendilerini boylarından büyük bir işin içinde bulur. Yerli komedide, Ali Sunal ve Gürgen Öz başrollerde.
Diziler:
¿Quién Mató a Sara? / Who Killed Sara?
(Yönetmen: José Ignacio Valenzuela)
Meksika yapımı karanlık ve gizemli bir suç dramı! Kız kardeşinin öldürülmesiyle haksız yere suçlandığını kanıtlamaya ve intikam almaya kararlı olan Álex, gerçek faili bulmaktan çok daha fazlasını ortaya çıkaracaktır!
Sky Rojo
(Yönetmen: Óscar Pedraza)
Geçmiş travmaların izlerini taşıyan üç kadın, bir genelevdeki ölümcül olayların ardından muhabbet tellallarından ve onun adamlarından kaçarak çılgın bir maceraya atılırlar. İspanyol yapımı tempolu ve sürükleyici bir aksiyon!
Los favoritos de Midas / Midas’ın Müritleri
(Yönetmen: Miguel Baros, Mateo Gil)
Milyoner bir yayıncı bir şantaj mesajı alır. Vereceği kararsa ölüm kalım meselesine dönüşecektir. Usta yazar Jack London’ın kısa öyküsünden esinlenen İspanyol yapımı mizi sizi günümüz Madrid’inde geçiyor. Gerilimli suç öyküsünün başrolünü usta aktör Luis Tosar üstleniyor!
Paradise PD
(Yönetmen: Roger Black, Waco O’Guin)
Hevesli ve genç çaylak, küçük kasabalarındaki büyük bir uyuşturucu vakasında düşe kalka, ite kaka ilerleyen ve bizzat babasının idaresinde olan polis gücüne katılır. Çürümüş, kötü polisler üzerine aksiyon katkılı bir yetişkin animasyonu.
Formula 1: Drive to Survive
(Yönetmen: Nick Hardie, James Routh)
Formula 1’in kıyasıya rekabetle dolu her sezonunda pilotlar, yöneticiler ve takım sahipleri, hayatı, hem pistte hem de pist dışında hızlı yaşamaktadırlar! Hız dünyası üzerine titiz bir spor belgeseli.
Vizyonda bu hafta (2 Nisan 2010)
Bu hafta vizyona giren film sayısı üç. İzleme şansı bulamadığım haftanın tek filmi ise ‘Herkes mi aldatır?’ adlı yerli yapım… 29. Uluslararası İstanbul Film Festivalinin bu hafta sonu başladığını da hatırlatmak isterim. Herkese bol sinemalı günler!
TİTANLARIN SAVAŞI
Fransız yönetmen Louis Leterrier, ‘Danny The Dog’, ‘Transporter 2’ ve ‘The Incredible Hulk’un ardından yine aksiyonu bol bir gişe filmine imza atmış. Öyküsünü Yunan mitolojisinden ödünç alan yapım, 1981’de Desmond Davis’in yönettiği ve ‘Zeus’u Sir Laurence Olivier’in canlandırdığı aynı adlı orijinal filmi temel alıyor. Günümüz teknolojisinin nimetleriyle üç boyutlu olarak izleyeceğimiz film, aslında mitolojik tanrıların, yerlerini; görsel efekt tanrılarına bıraktıklarını duyuruyor dünyaya! Fransız yönetmenin yüklendiği bu en büyük proje, onun en başarılı filmi olmamış ama özellikle efektler ve teknoloji sayesinde kendini rahatça izlettiriyor. Kahramanımız ise, kafası kızan tanrılara karşı insanın kaderini ve geleceğini koruyan bir yarı tanrı. Zeus’un oğlu Perseus rolünü, yıldızı “Avatar” ile parlayan Sam Worthington üstlenmiş. Liam Neeson ve Ralph Fiennes, fantastik aksiyonun ‘baba tanrıları’. Keyifli bir avantür ama ötesi yok… Şubat ayında sinemalarımızı ziyaret eden ve aynı öykünün daha ‘naif’ bir yorumu olan ‘Percy Jackson ve Olimposlular: Şimşek Hırsızı’nın ise daha keyifli bir seyirlik olduğunu belirtelim. Bu arada, çevremizdeki yarı tanrılardan da bahsetmek gerek. Asgari ücretle veya çok daha azıyla ev geçindirip çocuk okutan ‘yarı tanrı babaların’ varlığından ve aç karnına sanatla, örneğin sinemayla uğraşan yarı tanrılardan haberdar olmak gerek. Hani, Zeus bir nebze de, Perseus’u filan geçelim…
DR. PARNASSUS
Kızını arayan yorgun bir baba. Şeytanla anlaşan bir yürek. Ölümsüzlüğün bedeli altında ezilen bir mistik ile alacaklısı… İki eski dost. Mutluluğu arayan insanlar, düşlerini, hayallerini… Bir aynanın ardına geçip öte dünyalarda, hayal ülkelerde gezinmek. Günümüz Londra’sında gezici bir tiyatro, karşılarına çıkan bir yabancı, dünyayı dolduran acı ve yaşadığımız günlerin incelikli röntgeni. İnsanlığın ruh haritası. İzleyicilerin karşısına ilk kez geçtiğimiz sene Cannes Film Festivali’nde çıkan fantastik macera/dram’ın yönetmeni hayal gücünü zorlayan filmlerin usta ismi Terry Gilliam. Heath Ledger’ın gencecik talihsiz ölümüyle çekim aşamasında derin yaralar alan film, şu an haklı bir efsaneye dönüşen Ledger’a adanmış. Gilliam’ın ünlü filmleri ‘Brazil’ ve ‘Baron Munchausen’in Anıları’nda da imzası olan Charles McKeown’un senaryoda Gilliam’a omuz verdiği filmde çok usta isimler rol alıyor. Heath Ledger, Christopher Plummer ve müzisyen/aktör Tom Waits ile birlikte, Ledger’ın boşluğunu doldurmaya gayret eden çok ünlü üç aktör, Johnny Depp, Jude Law ve Colin Farrell, rengarenk filmin özel renkleri olmuşlar. Ölümlülüğün insana ettikleri. Ölümsüz olmanın bedeli ve acıklı bir dünyada acıklı insan halleri. Hepimiz Dr. Parnassus’uz aslında… Yapım tasarımı ve genel atmosferiyle birinci sınıf bir iş ‘Dr. Parnassus’. Gilliam sineması içinse, tanıdık ve iç ısıtan yeni bir yapım. MFÖ’nün bir şarkısı takıldı dilime film çıkışı: Hâlâ devam hâlâ figan, hem de bile bile… Böyle bir şey işte.
MURAT ERŞAHİN