Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

01 NİSAN 2016

31 Mart 2016 Perşembe 21:12
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yeni haftanın beraberinde getirdiği film sayısı sekiz. Hemen her türün perdeye yansıdığı yeni vizyonda, üç de yerli film var. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

CLOVERFIELD YOLU NO:10
Evinden telaşla ayrılan Michelle, bir trafik kazası geçirir. Gözlerini açtığında bir sığınakta tutsak halde bulur kendini. İçerde, dışarıda bir kimyasal saldırı olduğunu ve kesinlikle dışarı çıkmamaları gerektiğini söyleyen iki adam vardır. Hollywood’un son dönem harika çocuklarından J.J. Abrams’ın yapımcılığındaki gizemli gerilim, ilginç ve sürükleyici bir tür kırması olmuş. Sürpriz içerdiğinden fazla detay vermek istemiyorum ama seyir zevkinizi kaçırmamak adına, birçok türü bir arada bulabileceğinizi söylemekle yetinmek isterim; birden fazla öyküyü de! Abrams ekibinden genç isim Dan Trachtenberg’in ilk yönetmenlik denemesi, sınıfı geçiyor. Coen filmleri dışında pek rastlayamadığımız usta aktör John Goodman’ı izlemek başlı başına bir zevk. Mary Elizabeth Winstead ve John Gallagher Jr. Filmin diğer oyuncuları. Bradley Cooper, konuk kontenjanından, sesiyle renk vermiş yapıma. Açılıştan finale dek, sorguladığınız, sizi farklı köşelere yatıran, sürprizli öykü; ilgiyle izletiyor kendini. Özellikle ilk bir saatin klostrofobi yüklü tek mekan gerilimiyle geçmesi ama netameli merakın bir türlü azalmaması, filmin başarısını gösteriyor. Görüntü yönetmeni Jeff Cutter ve sanat yönetimini omuzlayan genel yapım tasarımına imza atan Ramsey Avery, kamera arkasının önemli isimleri olmuşlar. Sözün özü, Hollywood’un, uçucu ama epey keyifli cin projelerinden biri daha yansımış perdeye (3,5 / 5)

SUİKASTÇİ
‘Eşsiz bir savaşçısın fakat yüreğindeki insanlık, aklına egemen olmuş’ denen suikastçı, sekizinci yüzyılın başında, Çin’de tehlikeli bir görev alır. Dövüş sanatlarında ustalaşmış suikastçı, merkez yönetime karşı en ateşli muhalefeti yöneten Weibo hanedanında üst düzey görevli bir generalin on yaşındaki kızıdır işin aslı. Bir rahibe tarafından kaçırılmış ve ölümcül bir suikastçı olarak yetiştirilmiştir. Akrabası olan adamı öldürmek için görevlendirilen Nie Yinniang, anıları ve upuzun yıllar boyunca bastırdığı duygularıyla yüzleşmek zorunda kalacağı zorlu göreve doğru yola çıkar. Aşk, fedakarlık, erdem, ideal, görev, politika, aile, güven, sevgi, sadakat... Dövüş sanatları ve kara büyü içeren mistik dram, yedinci sanatın usta isimlerinden Hou Hsiao-Hsien imzası taşıyor. Çinli ustaya, Cannes’de en iyi yönetmen ödülünü kazandıran incelikli yapım, altın palmiye için de yarışmıştı. Cannes’de, yine titiz ses bandı ile teknik bir ödülde elde eden şiirsel filmin toplam ödül sayısı şimdilik yirmi beş. Tüller ardından görüntülenen eşsiz sahneler. Hakkı sonuna kadar verilmiş kareler. Mükemmel kamera ve yapım tasarımının eşlik ettiği son derece zarif anlatı. İncelikli ve çok geniş yerlere dokunan öykünün ‘boşluksuz’ yansıması perdeye… Qi Shu ve Chen Chang’ın oyunculukları da nüanslı. Dile gelmeyen ama hissettirilen o çok önemli duyguların, ancak gelişkin bir duyarlıkla algılanıp, içselleştirilebileceği film, kuşkusuz her bünye ve zevke göre değil. Katıksız bir sinema sevgisi içeren, unutulmaz kadrajlara sahip yapım, üst düzey teknik kalitesiyle de dikkat çekiyor. Hakisi sinema sevdalıları ve işin profesyonel üreticilerine göz kırpan film, Hou Hsiao- Hsien’in sinemasında önemli bir basamak değil sadece. Yedinci sanatın varlığı açısından yüreğe iyi gelen, ferahlatan bir örnek. Vizyonu istila eden kötü ve sıradan yapımlar arasında pırıl pırıl parlayan, o ‘bizim’ filmlerden! (4,5 / 5)

KARTAL EDDIE
Aktör asıllı yönetmen Dexter Fletcher imzalı biyografik yapım, yaşanmış, gerçek olaylardan uyarlanmış perdeye. 1988 Calgary Kış Olimpiyatlarına, kayakla atlama dalında katılıp, yarışan ve neredeyse, bütün sporseverlerin sempatisini kazanan ‘başarısız’ sporcu Eddie Edwards’ın öyküsü. Sporcu olarak nitelendirilmeyen biridir Eddie. Çocukluğundan beri, olimpiyatlara katılıp, kendini kanıtlamak isteyen Eddie, atletik özelliklere de sahip değildir. Bozuk gözleri ve spora uygun olmayan yapısı dışında, kimsenin bilmediği çelik gibi bir iradesi vardır. Başarmak değil, yarışmak istemektedir Eddie. Kendisine uygun bir dal olarak benimseyip seçtiği kayakla atlamanın, umulan yere gelemeyen altın çocuğu Bronson Peary ve özellikle annesinin desteğiyle, zoru başarmak üzere harekete geçer kahramanımız. Olimpiyat ruhuna saygılarını sunan, kazanmanın değil, yarışmanın önemini vurgulayan yapım, Beckett’in dediğini yüksek sesle söylüyor yeniden: ‘Hep denedin. Hep yenildin. Olsun. Yine dene. Yine yenil. Daha iyi yenil!’ Nitelikli komedi-aksiyon ‘Kingsman: The Secret Service / Kingsman: Gizli Servis’ filminden anımsayacağınız Taron Egerton’un, ‘Eddie Edwards’ karakterinde döktürdüğü yapımda, Avustralyalı yıldız Hugh Jackman’ın yanı sıra, usta aktörler Jim Broadbent ve Christopher Walken da, insana kendini gerçekten iyi hissettiren, sıcak, sevimli filme renk katıyorlar. (3 / 5)

YİTİK KUŞLAR
Son derece iyi niyetli, naif ama sinema açısından vasat altında bir yapım ‘Yitik Kuşlar’. Tarihi dram, 1915 Ermeni tehcirini öykülüyor. İki kardeşin, Maryam ve Bedo’nun gözünden Anadolu’da yaşanan büyük acılar. 1915’de, Anadolu’da bir Ermeni köyünde, varlıklı bir ailenin çocukları olan Maryam ve Bedo günlerini yaramazlık yaparak ve gizli ‘saraylarında’ oyun oynayarak geçirirler. Yine böyle bir günün akşamında, köylerini ve evi bomboş bulurlar. Büyüklerin acımasız dünyasında iki küçük çocuk, birbirlerine sıkıca sarılarak oynadıkları oyunlarla hayata tutunmaya çalışırlar. Senaristliğini ve yönetmenliğini, ‘Yanlış Zaman Yolcuları’ adlı ilk filmiyle tanıdığımız Aren Perdeciyan ile yine bir ilk film olan ‘Peri Tozu’nun yönetmeni Ela Alyamaç’ın üstlendikleri tarihi dram, eli yüzü düzgün bir plastiğe sahip olup, son derece iyi niyetle çekilmiş olsa da, olaylara yaklaşırken ki ‘ürkek’ duruşu ve bir sahne temsili görüntüsündeki sinemasıyla önemli bir fırsatı kaçırıyor maalesef. Hikayesinin odağına oturttuğu masalsı biçimini, uyumadan önce çocuklara anlatılan öylesine bir masal sıradanlığında ele alan ve sinema büyüsünü epeyce ıskalayan film, önemli tarihsel meselesine yaklaşımındaki samimi, dürüst, içten ve insancıl ruh haliyle övgüyü hak ediyor öte yandan. (2 / 5)

Haftanın notlarımızda yer alamayan diğer yenileri ise; iki yerli yapım; Murat Şeker imzalı ‘Deliormanlı’ ve ‘Somuncu Baba: Aşkın Sırrı’ ile romantik komedi kontenjanını dolduran İspanya-ABD ortak yapımı ‘My Bakery in Brooklyn / Bir Dilim Aşk’ ve küçük izleyicilere seslenen Rusya yapımı animasyon ‘Savva. Serdtse Voina / Savva Küçük Savaşçı’. Herkese tekrar iyi seyirler! MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar