Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

01 ARALIK 2023

30 Kasım 2023 Perşembe 10:45
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Kış başlıyor… Resmi olarak üç ay boyunca bizle kalacak ağırbaşlı, mesafeli, karizmatik ve zorlu mevsim… 
Aralık vizyonunda beş hafta var. 1-8-15-22-29 Aralıkta, anlık plan doğrultuşunda kırk yeni film buluşacak izleyiciyle. İdeal bir sinema sezonudur kış. Sinema salonları evinizdir adeta soğuk günlerde. Sizi koruyan, kollayan, yoldaşlık yapan mekândır! Yakın dostum ve meslektaşım Tunca Arslan’ın her daim dediği gibi ‘salonu en son siz terk edin’! 
1 Aralık haftasında doğan ve aramızdan ayrılan ünlü sinemacılara bakalım… Usta sinemacı Woody Allen 1 Aralık doğumlu. 3 Aralık ‘Yeni Dalga’nın mimarlarından dev auteur Jean-Luc Godard ve sıkı aktris Julianne Moore’un doğum günleri! 4 Aralık’ta usta aktör Jeff Bridges dünyaya gelmiş. İngiliz aktör David Hemmings 3 Aralık’ta hayata veda eden ünlü isimlerden. Usta yönetmen-yapımcı Rouben Mamoulian ise 4 Aralıkta aramızdan ayrılmış.
‘Kış geliyor, koru gövdemi pardösüm’ der ‘Yeryüzü Ağacı’ adlı şiirinde Arkadaş Z. Özger. Dolaplardan kışlıkları çıkarmayı unutmayın! Botlar, bereler, eldivenler, kaşkol ve paltolar… Nikolay Gogol’un ‘Palto’sunu okumayan da kalmasın bu arada! Rivayet edildiği üzere Dostoyevski, ‘Hepimiz Gogol’un ‘Palto’sundan çıktık’ demiş sonuçta! Bütçeniz el verdiği ölçüde kış sebze ve meyvelerini, havuç, lahana, bal kabağı, ıspanak, karnabahar, kereviz, pırasa, kestane, ayva, portakal, nar, elma ve ayvayı sofranızdan eksik etmeyin. Ihlamur, adaçayı, zencefil, zerdeçal, tarçın, kuşburnu başta olmak üzere kış çaylarını da öyle!
Kara kışın fon olduğu binlerce film var zihinde… Eric Rohmer harikalarından 1992 tarihli ‘Conte d’hiver / Kış Öyküsü’nü mutlaka izleyin!
Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘Kış Bahçeleri’ adlı şiiriyle koyalım noktayı bu haftaki giriş yazımıza…

‘Dinmiş denizin şarkısı, rüzgâr uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı...
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mevsim gibi sislenmiş Emirgân, Çınaraltı.

Can verdi kışın sunduğu taslarla zehirden,
Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda.
Üstündeki son dallar ağarmış diye birden,
Pas tuttu bu akşam suların rengi havuzda.

Yerlerde gezen hâtıralar var korulukta:
Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.
Mehtaba çalan sapsarı benziyle, ufukta,
Binlerce daim verdiği tek meyve güneştir!

İçlenme, tabiattaki yekpare kederden,
Yas tutma, dağılmış diye kuşlarla çiçekler:
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecekler!’


SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK
Abschied von gestern / Düne Veda
(Yönetmen: Alexander Kluge / 1966)

Die Ehe der Maria Braun / Bir Evliliğin Öyküsü
(Yönetmen: Rainer Werner Fassbinder / 1979)

Fitzcarraldo
(Yönetmen: Werner Herzog / 1982)

Paris, Texas
(Yönetmen: Wim Wenders / 1984)

Rosa Luxemburg
(Yönetmen: Margarethe von Trotta / 1986)

 

Vizyonda bu hafta (24 Kasım 2023)
İkisi yerli yapım olmak üzere toplam beş yeni filme ev sahipliği yapıyor kış mevsiminin ilk vizyon haftası.
İstanbul dışında bulunduğumdan dolayı bu haftanın filmlerine yapım notlarına yer vererek değineceğim.
Walt Disney yapımı animasyon ‘Wish / Dilek’, fantastik bir ülke olan Rosas’ta geçiyor. Keskin zekâlı idealist Asha, dileğini o kadar güçlü bir şekilde diler ki, dileği evrene ait bir güç olan sonsuz enerji küresi Star tarafından yanıtlanır. Asha ve Yıldız, Rosas’ın hükümdarı Kral Magnifico’yla çetin bir mücadele içine girer ve toplumu kurtarmak için omuz omuza çalışır. ‘Dilek’, cesur birinin iradesi yıldızların sihrine bağlandığında mucizelerin gerçekleşeceğini kanıtlıyor! Yönetmen koltuğunda oturan ikili Chris Buck ve Fawn Veerasunthorn.
‘Aku wa sonzai shinai / Kötülük Diye Bir Şey Yok’, Venedik Film Festivali’nden ‘Büyük Jüri Ödülü’ dahil dört ödülle dönen, En İyi Yabancı Film dalında Oscar kazanmış ‘Doraibu mai kâ / Drive My Car’ ile tanıdığımız Japonyalı sinemacı Ryûsuke Hamaguchi imzalı. Politik gerilim lezzeti de içeren ve ekolojik yıkımı merkezine alan dram, Tokyo’ya yakın bir dağ kasabasında yaşayan Takumi ile kızını izletiyor bize. Ataları kuşaklar boyu doğanın düzeni ve döngüleriyle uyum ve sükûnet içinde yaşamlarını sürdüren Takumi, evlerine yakın bir arazide bir ‘glamping’ tesisinin kurulacağını öğreniyor. Yakındaki kentten bunalanların kaçacakları bir yer olarak sunulsa da bu mekânın hem kasabanın su kaynaklarını etkileyeceği hem de bölgenin ekolojik dengesini bozacağı ortaya çıkıyor ardından! Yapım, yönetmen Ryûsuke Hamaguchi ile filmin müziklerini de besteleyen müzisyen Eiko Ishibashi’nin iki ayaklı ortak projesinin bir parçasını oluşturuyor.
‘Thanksgiving / Kara Cuma’, Hostel serisini yaratan yönetmen ve aktör Eli Roth imzası taşıyan gizem yüklü bir korku-gerilim. Kara Cuma isyanının trajediyle sonuçlanmasının ardından, Şükran Günü’nden ilham alan gizemli bir katilin kötü şöhretli bu özel günün ortaya çıktığı yer olan Plymouth, Massachusetts’te terör estirmesini taşıyor perdeye. Patrick Dempsey, Gina Gershon, Milo Manheim, Addison Rae, Ty Olsson, Gabriel Davenport ve Karen Gliche, oyuncu kadrosunda yer alan isimlerden öne çıkanlar.
Senaryosunu Ali Atay, Feyyaz Yiğit ev Aziz Kedi’nin kalem aldıkları, yönetmen koltuğunda Ali Atay’ın oturduğu ‘Ölümlü Dünya 2’, ilk filmin bıraktığı yerden devralıyor kara mizahı!  Kanun kaçağı olarak hayatlarına devam eden Mermer ailesi, örgütün eline düşen Zafer’i kurtarmak için bu kez bile isteye arı kovanına çomak sokar ve son bir vurgun yapmaya kalkışırlar. Artık birer kanun kaçağı olarak yaşayan Mermer ailesinin her bir üyesi kendi sorunlarında boğulmuştur. Serhan, karnı burnunda Begüm’ü yeni hayat tarzlarına alıştırmakta zorlanırken Serbest, hayatında bir kadının eksikliğini fark etmiştir. Gazanfer ise, maskesi düşen ailesini örgüte karşı bir arada tutmak için çabalamaktadır. Zafer’in örgütün eline düşmesi ise her şeyi tepetaklak eder. Oğluna kavuşmak isteyen Gazanfer, eski bir dostundan yardım ister. Ahmet Mümtaz Taylan, Feyyaz Yiğit, Alper Kul, Doğu Demirkol, Giray Altınok, İrem Sak, Mehmet Özgür, Özgür Emre Yıldırım, Sarp Apak ve Reha Özcan, zengin kadroyu oluşturan yıldız isimler.
Senaryosunu Ayşe Banu Başarıcı’nın kaleme aldığı, yönetmenliğini Naser Maratibavil’in üstlendiği animasyon ‘Nasreddin Hoca 2: Dinozorlar Çağı’, bir grup çocuğun, Nasreddin Hoca’nın rehberliğinde, arkadaşlarını aramak ve buldukları T-Rexi kendi zamanına geri götürmek için tehlikeli ve eğlenceli bir maceraya atılmalarını öykülüyor. Nasreddin Hoca ve çocuklar, şehirlerine gelen bir dinozor araştırma ekibinin keşiflerini öğrenir. Ekip üyesi Selim, kötü niyetli kişilerden kaçarken yanlışlıkla dinozor çağına yolculuk eder. Cemil ve çocuklar, kalan dinozor yumurtasını bulurlar ve içinden çıkan bebek T-Rex’i korumak ve arkadaşları Selim’i kurtarmak için zorlu bir maceraya atılırlar. 
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!
İyi seyirler herkese!


 

TARİHTE BU HAFTA
On yedi ve altı yıl öncesine, 2006 ve 2017 yıllarına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!

 

Vizyonda bu hafta (1 Aralık 2006)

TAKVA
‘Günahtan sakınma, Allah’tan korkma, dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyruklarını yerine getirme’ anlamı taşıyan ‘Takva’ vizyonda. 43. Antalya Film Festivali’nde toplam 9 dalda ödül kazanan ‘Takva’, geçtiğimiz Eylül ayında Toronto Film Festivali’nde de ‘Kültürel Yenilik Ödülü’ kazanmıştı. Senaryosunu Önder Çakar’ın kaleme aldığı filmin yönetmeni, ilk sinema filmine imza atan Özer Kızıltan. Başrolü üstlenen Erkan Can’ın olağanüstü performansına eşlik eden isimler Güven Kıraç, Engin Günaydın, Öznur Kula ve Settar Tanrıöven. İçine dönük, yoksul, sıradan bir adam olan Muharrem, gece gündüz ibadet ederek, İslami kurallara sıkı sıkıya bağlı bir yaşantı sürmektedir. Bir tarikat, Muharrem’i idari göreve getirince çaresiz adamın hayatı ve değerleri değişmeye başlar. Toplumda çok tartışılan ince konuların cesur biçimde beyazperdeye yansıdığı ‘Takva’, sadece senaryosu ile değil, teknik özelliklerinden oyunculuğuna kadar özenle çekilmiş önemli bir yerli yapım. Mutlaka izleyin.

 

TAŞ MECLİSİ
Bütün dünyada kitapları çok satan, ülkemizde de oldukça sevilen ünlü Fransız yazar Jean-Christophe Grange’nin ‘Kızıl Nehirler’ ve ‘Kurtlar İmparatorluğu’ndan sonra bir romanı daha beyazperdede. Yazarın 2000 yılında yayınlanan ‘Taş Meclisi’ adlı romanından uyarlanan aynı adlı filmin yönetmeni Guillaume Nicloux. Başrolde ünlü ve güzel aktris Monica Bellucci’yi izleyeceğimiz Fransız yapımında, dev oyuncu Catherine Deneuve ve başarılı Alman aktör Moritz Bleibtreu da yer alıyorlar. Evlatlık oğlunun kaçırılmasının ardından hayatı değişen annenin Fransa’dan Moğolistan’a dek uzanan esrarengiz macerası, gerilim dolu anlar ve dramatik bir yapı içermesine karşın, kitap kadar etkileyici değil. Grange’ın kitaplarının beyazperdedeki kaderi ne yazık ki hep aynı. Yazılı metinden beyazperdeye yansıyan sadece parlak satırların vasat görüntüleri oluyor.

 

TEKSAS KATLİAMI: BAŞLANGIÇ
Tobe Hooper’ın 1974 tarihli kült filmi ‘The Texas Chain Saw Massacre’ ‘teen slasher’ alt türünü başlatan ve korku-gerilim sinemasına yeni bir soluk getiren önemli bir yapımdı. Üç devam filmi çekilen ünlü yapım, 2003’te ki yeniden çevirimle genç izleyiciler tarafından da çok sevildi. ‘Teksas Katliamı: Başlangıç’, serinin altıncı filmi ve bizleri olayların başlangıcına, kana susamış yamyam Hewitt ailesinin öyküsünün nasıl başladığına götürüyor. Son dönemde ‘Preguel / en başa dönelim’ filmleri modasına uyan yapım, 1969’da başlıyor. Gerçekten yaşamış olan ve Amerikan suç tarihinin en kanlı cinayetlerine imza atan Hewitt ailesinin fertlerini, onların ‘profesyonel psikopatlığa’ ulaşmasını ve özellikle ailenin en korkutucu üyesi olan meşhur Leatherface’i yakından tanıyacağımız film, midesi sağlam olanlar için. Kısaca, türün ve serinin meraklıları için bir ziyafet.

 

BORAT
Kazak gazeteci ve TV muhabiri Borat Sagdiyev, yapımcısı Azamat Bagatov ile birlikte, Amerikan halkının yaşamına ve kültürel yapısına dair bir belgesel çekmek amacıyla, ana yurtları Kazakistan’dan ABD’ye giderler. Umdukları ve buldukları Amerika arasında derin farklar vardır. Ününü TV showlarına borçlu İngiliz komedyen Sacho Baron Cohen’in senaryosuna katkıda bulunup başrolü üstlendiği filmin yönetmeni Larry Charles. Komedyenin, Ali G Show adlı bol ödüllü TV programında yarattığı ve İnternet Mahir’den esinlendiği söylenen ilginç karakteri Borat Sagdiyev, beyazcamın ardından şimdide beyazperdede. Özellikle ABD’nin toplumsal ve kültürel yapısına, Amerikan insanının ruh ve bilinç durumuna, çılgın kapitalizmin sıradan Amerikalı üzerindeki tahribatına dikkat çeken absürd komedi gerçekten güldürmeyi başarıyor. Görünürde kaba esprilerle güldüren; aslında ince ve zeki bir mizah içeren filmin gösterimi Rusya’da yasaklanmış durumda. ABD’de büyük gişe başarısı elde eden filmin, gösterileceği hemen her ülkede benzer başarıyı elde edeceği kesin gibi. Yaşadığımız gezegenin ruh durumu, ABD’yi sarmalayan büyük yabancılaşma, insanlığın trajikomik hali… Kazak yapımcı Azamat rolünde izleyeceğimiz Ken Davitian’ın performansı, en az Sacha Baron Cohen kadar güçlü. Kaçırmayın.

 

SON UMUT
İngiliz yazar P.D. James’in aynı adlı romanından, en çok ‘Harry Potter ve Azkaban Tutsağı’ filmiyle tanıdığımız Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron tarafından beyazperdeye yansıyan ‘Son Umut’, son dönemde sinemalara uğramış en kaliteli filmlerden biri. 2027 yılında İngiltere’deyiz. Son doğan bebeğin üzerinden nerdeyse 20 yıl geçmiş. Gezegenimiz yok olmak üzere. Hemen her yerde kaos hakim. Ve insanlık için son umut, yeni doğacak bir bebek… Karanlık roman uyarlaması, kaotik bir gelecekte geçiyor. Çizilen gelecek portresi son derece inandırıcı. Bu yıl Venedik Film Festivali’nde ‘Altın Aslan’ için yarışan etkileyici dram, batılı eleştirmenler ve izleyici tarafından büyük beğeni ile karşılandı. Başrolde Cliwe Owen’ın izleyeceğimiz filmde Julianne Moore ve usta aktör Michael Caine rol alıyor. Kolay kolay unutulmayacak, tüketilmeyecek, son derece güçlü bir sinema örneği ‘Son Umut’. Mutlaka ama mutlaka izlemelisiniz. 

 


Vizyonda bu hafta (1 Aralık 2017)
Yerli yapımların sayıca fazla olduğu vizyon haftası, beşi yerli, dokuz yeni film içeriyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.


ÇİZGİ ÖTESİ
-Orijinali hatırına-

Usta yönetmen Joel Schumacher imzası taşıyan 1990 tarihli ‘Flatliners / Çizgi Ötesi’, bilimkurguya, ‘yerinde’ bir korku dokunuşuyla anlam katmayı başarıyordu. Bunu yaparken, duygulandıran incelikli bir dram da içeriyordu Peter Filardi’nin kaleme aldığı filmin öyküsü öte yandan. Kiefer Sutherland, Julia Roberts, Kevin Bacon, William Baldwin ve Oliver Platt’lı ‘efsane’ oyuncu kadrosu da, artı değer katıyordu ilginç sayılabilecek tür kırmasına.
Görüntü yönetmenliğini Jan de Bont’un üstlendiği, orijinal müziğini James Newton Howard’ın yaptığı doksanlı yılların önemli filmi, ‘ses efekti kurgusu’ dalında Oscar adayı da oluyordu üstelik. Orijinalinden tam yirmi yedi yıl sonra yeni nesil tıp öğrencileri, öncesinde olduğu gibi yine ‘ölümden sonrasını’ araştırma gafletine kapılıyorlar. Ölüm sırasında ve ölümden sonra ne olduğunu merak eden beş tıp öğrencisi, hayatlarını riske ettikleri son derece tehlikeli bir deneye kalkışırlar. Birbirlerinin kalbini kısa süreliğine durdurup, ölüm anını deneyimledikten sonra tekrar hayata döndürmekle meşgul olan ekip üyeleri, geçmişteki günahları ve vicdanlarının kanayan yanı tarafından rahatsız edileceklerdir.
Paranormal durumlar arasına ucuz korku numaralarını, bilimkurguyu öteleyerek eklemeye çalışan yeniden çevirim, orijinalinin silik ve kötü kopyası olmaktan sıyrılamıyor. Özellikle İskandinav polisiyesi ‘Ejderha Dövmeli Kız’ ile tanıdığınız Danimarkalı yönetmen Niels Arden Oplev’in yönettiği yapım, işlevsiz bir boşluk ve anlamsızlık içeriyor fena halde! Orijinal öykünün potansiyeline sırtını dönüp, dramatik, karanlık ve netameli noktaları yumuşatan ve özellikle hedef kitle olarak yeni yetmeleri seçen filmde başrolleri Ellen Page, Meksikalı iyi aktör Diego Luna, filmin belki de en büyük silahı olan cazibeli Bulgaristan asıllı aktris Nina Dobrev, James Norton ve Kiersey Clemons üstleniyorlar. Yeni filme ‘merak’ unsuru eklemek ve orijinal yapıma saygı sunmak için eski kadronun ana karakterini canlandıran Kiefer Sutherland’ı tecrübeli öğretmen doktor olarak karşımıza çıkaran yapımcıların bu hamlesi de kurtarmıyor durumu. İzle-unut filmlerin sayısız örneklerinden biri yeni ‘Çizgi Ötesi’. Tek özelliği, orijinal filmin ne denli farklı ve iyi olduğunu anımsatması! (1,5 / 5)


YARINI YOK
-Kanlı Hesaplaşma-

Güney Afrika-Hong Kong yapımı aksiyonu, dublörlükten gelme Brian Smrz yönetiyor. Emekçi yönetmenin filmi, ‘John Wick’ tarzı yeni nesil ‘vur-kır-parçala’lı, kanın gövdeyi götürdüğü aksiyonların yeni bir örneği. Grafik şiddetin iyice abartıldığı aksiyonda başrolü, her rolün adamı Ethan Hawke üstlenmiş. Elli yaşına merdiven dayamış aktöre eşlik eden isimler, Paul Anderson, İrlandalı Liam Cunningham, Çinli aktris Qing Xu ve usta oyuncu Rutger Hauer.
İşinin erbabı kiralık katil Travis, eşi ve çocuğunu yitirdikten sonra, alkolle avunan, kendi halinde yaşayıp giden, eski bir kanun dışıdır. Kendisine son derece cazip bir para karşılığında önerilen son işinde öldürülüp, patronu tarafından ‘yeniden’ hayata döndürülen Travis’in önünde sadece yirmi dört saatlik bir yaşam süresi vardır. Travis son gününde, geçmişin hesabını göreceği bir intikam için kolları sıvar.
Kaç kişinin öldüğünü hesaplamaya çalışsanız yorulup bırakacağınız senaryo, sadece bir takım iyi çekilmiş yakın dövüş çatışma planlarına ve John Wick mirası; sözde stilize, bol kanlı bir aksiyona dayamış sırtını. Emekçi yönetmeninin, oyuncu kadrosundaki ‘isimlerin’ ve günümüzde oldukça ‘tutan’ bu sanatsal ve hunharca yok ediş sahnelerinin hatırına izlenebilir. İnandırıcı olmasa da ikna ediyor bir şekilde! (2 / 5)

 

SARI SICAK 
-Sıkışmış hayatlar üzerine- 

36. İstanbul Film Festivali’nde, ‘Ulusal Altın Lale’yi kazanan ‘Sarı Sıcak’, yazarı ve yönetmeni Fikret Reyhan’ın ilk uzun metrajı. Festivalden, ‘En İyi Film’, ‘En İyi Erkek Oyuncu’ (Aytaç Uşun), ‘En İyi Görüntü Yönetimi’ (Marton Miklauzic), ‘En İyi Kurgu’ ödülleriyle dönen dram, üretim ilişkilerinin değişmesine paralel olarak, sermayenin el değiştirmesi ve bu değişimden etkilenen küçük, yoksul insanların ‘çıkışsız’ hikâyelerini yansıtıyor perdeye. 
Endüstrileşmenin artmasıyla fabrikaya yenik düşen tarlalar ve sahipleri. Tarlalarını geleneksel yöntemlerle yaşatmaya çalışan göçmen ailenin mücadelesi ve çıkmazı. Ailenin en küçük oğlu olan İbrahim, kendi kaderini çizme, farklı bir geleceği yaşama derdinde. Tırlarda uzun yol şoförü olmak istiyor. İlerde bir de tır sahibi olmak, uzaklara gitmek sevdası. Bölgede yaşanan acımasız ve adaletsiz sistem dışında bir de feodal aile yapısının ona dayattığı baskı var üzerinde! Kolay değil hayal kurmak; imkansızlık, yoksulluk ve olanca yoksunluğun ortasında düşlere tutunmak. 
Yürekli, hakiki, yalın, ‘neyse o’ olan bir film ‘Sarı Sıcak’. Numarasız, süssüz, ‘bilmiş, ukala söylemlerden’ kaçınan, mütevazı, ayakları yere basan, olanaklarını sonuna kadar kullanmış, meselesine gayet hakim, bir ilk film olmasına rağmen neredeyse ‘usta işi’ bir yapım perdede duran. Ah! nedir o gazozlar öyle. O ümitsiz molalar, tedirgin, birbirinin aynı voltalar, o odalar, evler, tarlalar, hapsolmuş suskunluklar, kaçamayışlar, tutsaklıklar, yenilgi, onur, umut, korku, hasret ve bütün o gerçek karakterler... 
Başrol oyuncusu Aytaç Uşun, rolü üzerine giyinmiş. Enfes performansını takip etmek şart! Son dönemin usta ismi Mehmet Özgür ise yine çok iyi. Meseleye içeriden bakan, nitelikli, ustalıklı görüntü yönetimi, matematik kurgusu, metni ve yönetimiyle; karşımıza arada bir çıkan ve biz ‘tutkulu’ sinema yazarlarını heyecanlandıran, coşku veren bir film; ‘şiirimiz karadır’ diyen ‘Sarı Sıcak’. Kuru bir sıcağın tam ortasında, değindiği ‘dertleri’, bölgeyi ve insanları çok iyi tanıyan, çıkışsızlığın kekremsi umutsuzluğunu bünyeye salan, ‘sahici’ filmi kesinlikle kaçırmayın lütfen. Bu yürekli, yaman genç sinemacıya sahip çıkın. Yanındayız deyin, elinizi usulca omuzuna koyarak. (4,5 / 5) 

 

KÖRFEZ
-Fatura orta sınıfa-

Emre Yeksan’ın ilk yönetmenlik denemesinin senaryosu yine Emre Yeksan ve Ahmet Büke imzalı. Prömiyerini, 74. Venedik Film Festivali’nde gerçekleştiren ‘Körfez’, ülkedeki bütün toplumsal adaletsizliğin ve duyarsızlığın faturasını, şehirde yaşayan üst orta sınıf beyaz Türklere yükleyip, sıyrılıyor geniş meseleden.
Otuzlu yaşlarını süren henüz boşanmış olan Selim, yaşadığı İstanbul’dan, üst-orta sınıf ailesinin yanına, İzmir’e döner. Ailesiyle olmaktan pek hoşnut değildir genç adam. Aslında hemen hiçbir şeyden hoşnut değildir. Tamamen bir yabancılaşma efekti ile adeta bir robot, duyarsız bir zombi edasıyla geçirmektedir günlerini. Denizden gelen dayanılmaz koku şehri tamamen sarınca, Selim’de bildiği dünyanın sınırlarını aşıp, yeni bir dünyayı keşfetmek zorunda kalacaktır.
Alsancak’tan Karşıyaka’ya, Göztepe’den Çiğli’ye, Bayraklı’dan Kadifekale’ye sokak sokak İzmir’i arşınlayan öyküde önemli rolleri, Ulaş Tuna Astepe, Serpil Gül, Ahmet Melih Yılmaz, Müfit Kayacan, Merve Dizdar, Cem Zeynel Kılıç ve Damla Ardal üstleniyorlar. Görüntü yönetmenliğini Polonyalı Jakup Giza’nın üstlendiği dramın orijinal müziği Ekin Fil imzası taşıyor.
Sosyal ve ekonomik tutarsızlık ve adaletsizliği tamamen ‘tanıdık’ ve ‘bildik’ sınıfa yüklemiş olan film, yaşayan ölü olan ana karakterinin etrafında gelişen olaylara uzay boşluğundan bakmaya da azami gayret etmiş. Kolaya kaçan bakış açısı ve ‘acımasız’ yargılarıyla, bireyin çıkmazları üzerinden soyunduğu toplumsal etik yargıya da sözde bir ‘bilgelikle’ ulaşıyor kara komedinin dramla buluştuğu kapkara ruh altı tahlili. (1,5 / 5)

Cannes’de Altın Palmiye için yarışan Kornél Mundruczó imzalı Macaristan yapımı ‘Jupiter Holdja / Jüpiter’in Uydusu’, Rusya’dan çıkagelen animasyon ‘Fiksiki: Bolshoy Sekret / Tamircikler: Gizli Görev’ ve senaryosunu Gülse Birsel’in yazdığı, Ozan Açıktan’ın yönettiği ve başlıca rolleri Engin Günaydın ile Demet Evgar’ın paylaştıkları komedi türündeki ‘Aile Arasında’ haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese!

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar