‘TUTSAK DEĞİLDİK ZAMANA, BAŞINA BUYRUK YAŞARDIK'
Alfonso Cuarón, çocukluğunun izlerini sürdüğü ‘Roma’da Meksika siyasi tarihinin utanç sayfalarından Corpus Christi Katliamı’na uğrarken eylemi filminin bir parçası olarak sunar. Kenneth Branagh’ın otobiyografik unsurlarla dolu ‘Belfast’ı ise dönemin siyasal dalgalanmalarının ortasında açılıyor. Film, Ağustos 1969’da Belfastlı çocukların mutlu günleri, sokak çatışmaları ve Protestanlarla Katolikler arasındaki zorlu süreç üzerinden biçimleniyor.
‘Sir’ unvanlı sinemacının son filmi, odağına 9 yaşındaki Buddy’yi alıyor; yaşananları onun perspektifinden anlatıyor. Baba çoğu zaman iş dolayısıyla şehir dışındadır, fedakâr anneleri ona ve abisi Will’e kol kanat gerip evin düzenini sağlar. Büyükannesi ve büyükbabası da
sürekli didişen ama birbirlerine sevgileri her hallerinden belli iki tatlı ihtiyar olarak gündelik hayatlarının en büyük neşesidir.
İki kardeş dışarıda oyun oynarken etraftaki mezhepsel ve politik çekişmenin yansımalarını sokağın gerçekleri eşliğinde öğrenirler...
Branagh’ın siyah-beyaz çektiği (sadece günümüzün Belfast’ı renkli görüntülerle perdeye yansıyor) film, yer yer komik, yer yer hüzünlü, nostaljik bir yolculuk. Buddy’nin büyüme ve hayatı kavrama sürecinin (ilk aşk da dahil) kimi zarif anlarla yansıtıldığı yapımda ailece sinema ve tiyatroya gitme ritüeli de var. Ki ‘Kahraman Şerif’ (High Noon), ‘Kahramanın Sonu’ (The Man Who Shot Liberty Valance) gibi western klasiklerinin yanı sıra ‘Uçan Otomobil’ (Chitty Chitty Bang Bang), ‘Bir Milyon Yıl Önce’ (One Million Years BC) gibi yapımları izlediklerini, Dickens’ın ‘Bir Noel Şarkısı’ (A Christmas Carol) oyunu için de tiyatronun yolunu tuttuklarını görüyoruz.
Buddy rolünde minik oyuncu Jude Hill’in döktürdüğü ‘Belfast’ta anne ve babayı Caitriona Balfe ve Jamie Dornan canlandırıyor. Filmde ikisi de son derece başarılı ve uyumlu. Ama asıl etkileyici ikili, büyükanne ve büyükbabada izlediğimiz Judi Dench ve Ciarán Hinds adlı iki muhteşem çınar. Ki performanslarıyla yarın gece sabaha karşı dağıtılacak Oscar’larda Dench En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu; Hinds, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarında aday oldular. Meraklısına not: Filmin soundtrack’inde Van Morrison’ın şarkıları yer alıyor.
‘Umut ve Zafer’ tadında
Başta En İyi Film ve En İyi Yönetmen olmak üzere yedi dalda Oscar’a aday gösterilen ‘Belfast’ı, özellikle Britanyalı eleştirmenler çok beğenmiş. Kimileri dokusunda az biraz ‘Roma’dan izler bulmuş ama daha asıl kan bağının Terence Davies’in ‘Uzun Günün Sonu’yla (The Long Day Closes) olduğunu yazmışlar. Bense John Boorman’ın ‘Umut ve Zafer’ine (Hope and Glory) yakın buldum. İki film de bir çocuğun zor zamanlarda yaşadığı mutlu anları anlatıyordu. Lakin Branagh’ın ‘Belfast’ı belki de yönetmenin kökleri bakımından fazla teatral. Gerçi bu tercihte bir sorun yok, birçok sahne dekor hissi verse de öykünün kendisi tüm dezavantajları yok ediyor.
Fakat ben filmi fazla apolitik buldum. ‘Böyle ortamlardan masumlar da etkileniyor’ ya da ‘Tarafsız kalanlar da gözetilmeliydi’ türünden bir yaklaşımı var. Bunları savunmak çocukluğunda yaşadıkları itibariyle yönetmenin hakkı. Ama dağarcığımızda aynı meselede daha önce dolaşmış ‘O da Bir Ana’ (Some Mother’s Son), ‘Babam İçin’ (In the Name of the Father), ‘Özgürlüğün Bedeli’ (Michael Collins), ‘Kanlı Pazar’ (Bloody Sunday) gibi filmler varken Kenneth Branagh’ınki fazla naif bir çaba gibi geldi bana.
İngiliz bir eleştirmen filmle ilgili şöyle bir yargıda bulunmuş: “Belfast siyasi bir eleştiriden ziyade bir anı filmi.” Belki de doğru saptama budur... UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/26.03.2022)