Konuk Yazar

KADININ ADI VAR...

10 Kasım 2019 Pazar 11:01
KADININ ADI VAR...

Tito sonrası dağıldıkça dağılan eski Yugoslavya’nın eski bileşenlerinden biri olan Makedonya’nın küçük bir kasabasından (ismi Stip), 30’lu yaşlarının başında, geleneksel yapıyı reddetmiş ama öte yandan ekonomik krizden dolayı hâkim olan işsizliğinin üstesinden gelememiş ve giderek ‘tutunamayanlar’ sınıfına dahil olmaya doğru harekete geçmiş genç bir kadın: Petrunya... Tarih eğitimi görmüş ama onun bu birikimini değerlendirecek bir sistem yok; annesi bir tanıdığının yanına iş görüşmesine yolluyor, lakin görüyor ki dönemin rüzgârlarıyla yelkenlerini şişirmiş cinsiyetçi genç patronun derdi başka.
Kendisi için bir umut kapısı daha kapanan Petrunya, moral bozukluğu içinde hayata kaldığı yerden devam ederken hem kendisi hem de tarihsel ve dini değerler açısından beklenmedik bir hamleye soyunuyor. Ortodoks kiliselerinin geleneksel olarak kutladığı ‘Epifani Günü’nde sudan haç çıkarma törenine dahil oluyor. Papazın nehrin sularına attığı ahşap haçı çıkarmak için uğraş veren erkeklerden daha erken davranan Petrunya, suya dalarak mücadelenin galibi oluyor. Ve haçı yanına alarak gizemli bir şekilde olay mahallini terk ediyor. Sonrası elbette toplumsal karışıklık... Ana gündem maddesi de bir kadın kutsal haçı sudan çıkarma hakkına sahip midir?

Sen ‘Büyük İskender’in torunusun!
İş çığırından çıkıyor; suda kendilerini bir kadına boyun eğmiş gibi gören şiddet yanlısı milliyetçi muhafazakâr erkekler, durumu toparlamakta zorlanan kilise tarafı, olaydan haberdar olup işi sansasyonel boyutlara taşıyan ama öte yandan da tartışmayı ülke boyutuna yayan medya derken Petrunya, her şeyin odağı haline geliyor.
Teona Strugar Mitevska’nın, Elma Tataragic’le birlikte kaleme aldığı senaryodan çektiği ‘Onun Adı Petrunya’ (‘Gospod postoi, imeto i’ e Petrunija’), ana karakterinin kişilik ve karakter mücadelesinin yanında, bir yıl boyunca bereket ve uğur getirmesi beklenen haçı bir kadının çıkarmasıyla birlikte geleneksel ezberleri bozulan bir toplumun yaşadığı gelgitleri anlatıyor. Filmin ilk bölümünde Petrunya’nın dünyasını ve dinamiklerini, büyük bir kısmı bir karakolda geçen ikinci adımında ise din ve gelenekler bazlı mirasın modern toplumlardaki izdüşümlerini ve açmazlarını izliyoruz. Hikâye, Petrunya’nın reddedişleri doğrultusunda (mesela karakolda polis şefi “Madem tarihçisin hangi alana odaklandın, ‘Büyük İskender’e mi?” türünden bir soru sorarken aldığı cevap, “Hayır, Çin Devrimi’ne odaklandım; çünkü daha çok komünist ekonomilerin demokrasiye entegrasyonuyla ilgileniyorum” mealinde oluyor) ilerlerken iş ‘Tanrı’ kavramına kadar uzuyor ki, filmin orijinal ismi (‘Tanrı Var, Adı Petrunya’) zaten Tanrı’nın bir kadın olabileceği ihtimaline de vurgu yapıyor.
Üniformalı kurtarıcı...
Sistem değişikliğiyle (komünizmden kapitalizme) birlikte ekonomik ve sosyal anlamda travmalar yaşayan, işsizlik gerçeğiyle yüzleşen ve düzenin meseleyi çözemediği noktalarda geleneksel yapılardan yardım isteyerek anı kurtarmaya ve meseleyi ‘şimdilik’ örtbas etmeye çalıştığı bir toplum manzarası içinde, bir kadının direnişini, ayakta kalma çabasını anlatan ‘Onun Adı Petrunya’, bence ilgiye değer bir sinemasal ve sosyolojik çaba. Ana karakteri canlandıran Zorica Nusheva’nın etkileyici performansı, Petrunya’yı inandırıcı ve görünür kılıyor. Yabancı eleştirmenlerin filme ilişkin en büyük itirazı ise, Petrunya’nın karakol bölümünde genç bir polisle yakınlaşması ve nihayetinde aralarında filizlenen aşk olmuş. Genç memurun öyküdeki varlığı ve konumuna dair, “Üniformalı kurtarıcıya gerek var mıydı?” şeklinde eleştiriler getirilmiş.
Sonuç olarak, 2014’te yaşanmış gerçek bir olaydan sinemaya aktarılan ve bu yılki Berlin Film Festivali’nden iki ödülle (‘Ekümenik Jüri Ödülü’ ve ‘Sinemacılar Ödülü’) dönen ‘Onun Adı Petrunya’ için klasik eleştirmen ifadesine başvurayım: ‘Kaçırmayın derim’.UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/09.11.2019)



Diğer Yazılar