Konuk Yazar

'BU TREN NEREYE, NEREYE GİDER?'

20 Şubat 2022 Pazar 12:07
'BU TREN NEREYE, NEREYE GİDER?'

Yolculuklar keyiflidir, hele ki trenle olanları... Lakin yolculuk sırasında pencereden kayıp giden onca güzel görüntüye eşlik edecek partner de önemlidir... Kabul edelim ki Richard Linklater’ın o ünlü üçlemesinin ilk filmi olan 1995 tarihli ‘Gün Doğmadan’ı (Before Sunrise) izleyen herkes bu türden yolculukların arayışı ya da beklentisi içindedir...

KIRILAN ÖNYARGILAR...

‘6 Numaralı Kompartıman’ın (Hytti nro 6) ana karakteri Laura böylesi şanslı bir yolcu değil. 90’ların başında dil öğrenmek için Moskova’da bulunan Finli bir arkeoloji öğrencisi olan bu genç kadın, kendisinden yaşça büyük sevgilisi Irina’yı geride bırakıp (o da gelmek istemiştir ama işi yüzünden isteği gerçekleşmez) ülkenin uç noktalarından birine, kuzeybatıdaki Murmansk’a doğru bir yolculuğa çıkar. Hedefinde mesleğine ilişkin araştırmalarda bulunmak ve o bölgedeki petroglifleri (antikçağlardan kalma, taş ya da kaya üzerine yapılan çizim, zaman içinde oluşmuş görüntü vs.) incelemek vardır. Fakat amacına varmak için çıktığı bu serüvende, kompartımanındaki diğer yolcu en büyük zorluk olarak belirir. Ljoha ırkçı, kadın düşmanı, sarhoş, kaba saba bir gençtir ve ilk tanışmanın hemen ardından tacizlerine başlar. O da madende çalışmak için Murmansk’a gitmektedir... Dışarıda lapa lapa karın yağdığı dondurucu kış ortamında bu yolculuğun Laura için sorunlu geçeceği bellidir...

Şampiyon bir boksörün hayatından kesitler aktardığı, gerçek öyküye dayalı 2016 yapımı “Olli Maki’nin En Mutlu Günü’yle (Hymyileva mies) tanınan Juho Kuosmanen imzalı ‘6 Numaralı Kompartıman’ bir yolculuk esnasında değişen dengeler ve insanların birbirini daha yakından tanımasıyla kırılan önyargılar üzerine bir film. Finli yazar Rosa Liksom’un 2011’de yayımlanmış ve büyük övgüler almış romanından uyarlanan çalışma, Rusya’nın beyaz örtüye bürünmüş bölgelerinde seyreden sahnelerine rağmen ‘Gün Doğmadan’ türü romantik bir öykü anlatmıyor. Coğrafya açısından benzer güzergâhlarda geziniyor ama ünlü klasik ‘Doktor Jivago’vari bir hava da taşımıyor. Ancak İskandinavlara özgü bir lirizme ve kara komedi anlayışına sahip olduğu söylenebilir.

Film başlarda Laura ve sevgilisi Irina’yı gösterirken Moskova’nın küçük burjuva aydın çevrelerinden de portreler sunuyor. Çoğu snob (şair Anna Ahmatova’nın adını yanlış telaffuz ettiği için dalga geçiyorlar mesela), ağzı laf yapan ama mutsuzlukları belli bir topluluk bu. Laura’yla Irina’nın ilişkisinde de problemler başlamış gibi. Bu açıdan genç arkeoloji öğrencisinin yolculuğu tam da bir metaforun karşılığı olarak kendi içine doğru bir rotayı da barındırıyor. Öykü zaman zaman tren dışına taşıyor ve belli bir bölümünde Laura ve Ljoha’nın yanı sıra ara karakterlere (Finli yolcu ve ziyaret edilen yaşlı kadın gibi) uğruyor. Bu noktalarda da ana refleksinden taviz vermiyor: Kimse göründüğü gibi değildir. Zaten yolculuk esnasında yaşanan dönüşüm de benzer hamlelerin eseri; burjuva zevklerine sahip entelektüel kadın, çok geçmeden önyargılarını kırıyor, dürtüleriyle hareket eden, emekçi genç adam sert görünümünün ardındaki hüznü ve karamsarlığı geride bırakıp umuda koşmak için çabalıyor...

Laura’da Seidi Haarla’nın, Ljoha’da da Yuriy Borisov’un canlandırdıkları karakterleri basit ama etkili dokunuşlarla son derece gerçekçi portrelere dönüştürdüğü ‘6 Numaralı Kompartıman’, geçen yıl Cannes’da Büyük Ödül’ü Asghar Farhadi’nin ‘Kahraman’ıyla paylaşmıştı. Sonuç olarak ilgiye değer bir yapım. UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/19.02.2022)



Diğer Yazılar