HABABAM EFSANESİ
Çok satan kitapları kadar filmler aracılığıyla da gönülleri feth etmiş, Türkiye’nin Oscarı’nı almış, milyonları güldürmüş, hüzünlendirmiş Hababam Sınıfı, efsane unvanını tam anlamıyla hak etmiş bir ‘kült seri’ durumunda uzun yıllardır.
Yabancı bir internet sitesine ‘Hababam Serisi’yle ilgili düşülen not her şeyin özeti aslında: ‘Türkseniz mutlaka defalarca izlemişsinizdir’.
Gönüllerdeki öğrencilik de orada, arkadaşlık da, dostluk da; anılarıyla, şakalarıyla, haylazlığıyla, öğretmenleriyle, öğrencileriyle hepimizin sınıfı o…
Evet, Rıfat Ilgaz’ın yapıtı Hababam Sınıfı’nın beyazperdedeki öyküsü şöyle:
1956’da İlhan Selçuk’un yönettiği Dolmuş dergisinin sütunlarında tefrika halinde başlayan yapıtı Rıfat Ilgaz (1911-1993) ‘Stepne’ imzasıyla yazmış; haylaz arkadaşlarıyla yaşadıklarını, maceralarını, öğretmenliğinden edindiği gözlemlerini gayet matrak dille satırlara dökmüştü.Bir söylentiye göre de, Kabataş Lisesi'nde okuyan oğlu Aydın'ın eve dönünce anlattıkları da Rıfat Ilgaz'a bol malzeme sunmuştu.
78 hafta süren yazı dizisi yoğun ilgi görünce Mayıs 1957’de kitap haline getirilmişti. Daha sonra Ilgaz, Hababam Sınıfı Baskında (1972), Hababam Sınıfı Uyanıyor (1972), Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı (1975), Hababam Sınıfı İcraatin İçinde (1987) kitaplarını da seriye katmıştı…
Hababam Sınıfı’nın sıcacık, sihirli öyküsünü ilk keşfedenlerden biri Ulvi Uraz’dı. 1966’da Beyoğlu Küçük Sahne’de genç oyuncularla sahneye koyduğu oyun büyük ilgiyle karşılanmış, ekibin başarısı uzun süre konuşulmuştu…
Sinema ise, Hababam’ı beyazperdeye aktarabilmek için çok zahmet çekmişti. Tiyatroda tutmasının ardından yapıtın sinema haklarını alan Atıf Yılmaz ile Orhan Günşıray öyküyü bir türlü sansürden geçirememiş; ardından birçok yönetmen devreye girmiş, sorun yine aşılamamıştı.
Nihayet 1974’te Arzu Film, siyasetten uzak, suya sabuna fazla dokunmayan senaryoyla sansürü ikna edebilmiş, bizim halkın zevkini ve komediyi iyi bilen Ertem Eğilmez’in yönetmenliğinde filmin çekimlerine başlanmıştı.
Umur Bugay yazmıştı senaryoyu. Okula yeni gelen müdür muavini Mahmut Hoca’yla hemen takışan, öğretmenlerini ve okul idaresini bezdiren, hepsi çift dikiş, Özel Çamlıca Lisesi’nin ‘6 Edebiyat’ sınıfı öğrencilerinin ya da kendilerine taktıkları adla Hababam Sınıfı’nın serüvenleri skeçler halinde sunulmuştu sinemaseverlere.
Film 21 Nisan 1975’te 11 salonda gösterime girmiş, iki hafta kapalı gişe oynamıştı.
Öğrenci-öğretmen ilişkilerini, eğitimdeki çarpıklıkları komediyle sarmalayan öykü çok beğenilmiş, seyirci rekorları kırmıştı.
Filmdeki dostluk, arkadaşlık, sevgi, toplu hareket etme durumu benzersizdi. Zaten okul sıralarında dirsek çürütüp de, filmde anlatılanları kenarından köşesinden yaşamamış olan var mıydı?
Kemal Sunal (İnek Şaban), Tarık Akan (Damat Ferit), Halit Akçatepe (Güdük Necmi), Münir Özkul (Kel Mahmut), Adile Naşit (Hafize Ana), Muharrem Gürses’li (Okul Müdürü) kadro muhteşemdi. Hababam, Arzu Film’in yerli sinemada ekol haline gelmesinde büyük pay sahibi oluyor, Melih Kibar’ın müziği klasikleşiyordu…
Tabii ki devam filmi gecikmiyor; Ertem Eğilmez, bu kez Sadık Şendil’in senaryosuyla ve aynı kadroyla Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı’yı yapıyordu. Öyküye yeni katılan beden hocası Badi Ekrem’in kattığı müthiş enerjiyle, birçoğuna göre serinin en keyifli ayağı oluyordu ikinci film.
Sıra üçüncü filmdeydi: Hababam Sınıfı Uyanıyor. Eğilmez-Şendil ikilisi bu kez Damat Ferit’siz ‘6 Edebiyat’a Ahmet adında çalışkan, dürüst bir öğrenci getiriyordu. Hababam, film boyunca saf Ahmet’e türlü şakalar yapıyor, yıl sonunda Ahmet, Hababam tarihindeki ilk mezun oluyor, öğretmenlik için köyüne dönüyor, Hababam da Ahmet’in köyündeki okulu onarıp kendini affettiriyordu…
Arzu Film, gittiği yere kadar diziyi sürdürmeye kararlıydı; Ertem Eğilmez ile Sadık Şendil bu kez Hababam’ı tatile çıkarıyordu. Hababam’a kız öğrenciler geliyor, bizimkiler kızların gönlüne girebilmek için birbirlerine düşüyordu. Kemal Sunal’ın oynadığı son Hababam filmiydi bu…
Seri devam ediyordu; bu kez kameranın ardında Eğilmez yerine Kartal Tibet vardı ve yine Şendil’in yazdığı Hababam Dokuz Doğuruyor’u çekiyordu. Çekirdek kadrodan sadece Münir Özkul’la Adile Naşit kalırken öğrencilerin yaşları da hayli küçülüyordü. Birçoklarına göre Kemal Sunal’sız Hababam olmazdı ve film de dizinin en zayıf halkasıydı.
1981’de Eğilmez yeniden yönetimi ele alıyor, Yavuz Turgul’un senaryosuyla, Doğulu edebiyat öğretmeniyle öğrencisi arasındaki aşkı anlatıyordu Hababam Güle Güle’de…
Seksenli yıllarda bir ‘sakinlik’ çöküyordu beyazperdede Hababam’ın üzerine. TRT’de ise özel günlerin nostaljik malzemesi oluyordu.
Doksanlar’da ise özel TV’ler açılınca Hababam serisi adeta yeniden keşfediliyor ve baş tacı ediliyordu. Televizyonlarda defalarca yayımlanıyor, kesilip biçilip dizi halinde veriliyor ve seri her seferinde izlenirlik oranlarının en üst sıralarında geziniyordu. Ömrü hapislerde, baskı altında geçmiş Rıfat Ilgaz’a dolaylı yoldan bir tür özür oluyordu bu sıra dışı ilgi.
Büyük, küçük her yaştan insanın filmiydi Hababamlar. Hiç bitmeyen masal gibi tekrar, tekrar izleniyordu.
Kitapta olmamasına karşın öyküye iyi oturan yakışıklı Damat Ferit, Kemal Sunal’la özdeşen İnek Şaban, çoğu şakaların ele başı Güdük Necmi, Hababam’dan askere giden ilk isim Hayta İsmail, Dom Dom Ali, Hafize Ana, sınıf başkanı Tulum Hayri, Şener Şen’in Yeşilçam’da ilk parladığı karakter Badi Ekrem, öğretmenler Külyutmaz, Paşa Nuri, Akil Hoca, Kel Mahmut ve diğerleri…
Ertem Eğilmez’in oğlu Ferdi Eğilmez ‘efsane’yi 2000’lerde sürdürebilmek amacıyla 2003’te harekete geçiyordu. İşi zordu; hem Hababam kültürü korunacak, hem de gişede bol hasılat elde edilecekti.
Filmin Hababam Forever olarak saptanan ismine tepki geliyordu; Rıfat Ilgaz gibi ‘Türkçe öğretmeni’nin, Türkçe’yi en iyi kullanmaya özen gösteren bir kalemin yapıtında ‘forever’ kelimesinin işi neydi? Diğer yanda Tarık Akan, her şeyin tadında kalması gerektiğini söyleyerek projeye karşı çıkıyordu.
Sonuçta yeni film ‘Hababam Sınıfı Merhaba’ adıyla gösterime giriyor, gençlerce büyük ilgiyle karşılanmasına karşın, Hababam’ın kemik kitlesine kendini beğendiremiyordu…
Filmi yöneten Kartal Tibet haklıydı; yapıtı eski Hababamlar’la kıyaslamak anlamsızdı. Hangi şey eskisi gibiydi de bu film klasik Hababam tadını taşıyabilsin, eğlendirebilsin ve duygulandırabilsin? Hatta, devamında Hababam serisi büyüdükçe kalitenin ne derece düştüğü göz önüne alındığında Hababam Sınıfı Merhaba’nın düzeyi iyi de sayılabilirdi.
Adının Hababam Sınıfı olması, birçok sahnede serinin eski yapıtlarına göndermeler yapabilmesi, onlarda oynamış isimleri konuk edebilmesi ve de o günün genç komedyenlerinden kalburüstü isimleri bir araya getirmesiydi artılarıydı.
Yeni nesil Hababam’ın da devam filmleri geldi sonra. ‘Güncel süslemeler’le eski öykülere cila atılmaya çalışıldı, ama olmadı. Hababam’ın eski ‘fırlamaları’yla bugünün ‘yaramazlar’ı arasında dağlar kadar fark vardı…
CUMHUR CANBAZOĞLU