OYSA GERÇEK HAYATA 'BODYGUARD'I YOKTU!
Onun öyküsü ‘süperstar standartları’ açısından hem dramlara hem de Hollywood’un çok sevdiği türden inişli çıkışlı bir çizgiye sahip bir hayat içeriyordu. Ama gerek gerçek gerek kurgusal anlatılardaki gibi dibe vurma, yeniden yüzeye çıkma ve zirveye ulaşma kısmında yoktu. Çok genç yaşta, 48’inde hayata veda etti. Evet, 2012’de aramızdan ayrılan Whitney Houston, hakkında çekilen iki belgeselin (‘Whitney: Can I Be Me’ / Yön: Nick Broomfield-Rudi Dolezal / 2017 ve ‘Whitney’ / Yön: Kevin Macdonald / 2018) ardından bu kez kurgusal bir filmin ana karakteri olarak huzurlarımızda.
Oyuncu-yönetmen Kasi Lemmons’ın (en son ‘Harriet’ını izlemiştik) imzasını taşıyan ‘I Wanna Dance with Somebody: Whitney Houston Filmi’, bilindik ‘otobiyografik film’ sınırlarında ve formüllerinde gezinen bir yapım.
Hikâyeyi Houston’ların yetenekli kızları Whitney’nin gospel şarkıcısı annesi Cissy’yle birlikte yaptıkları zorlayıcı bir prova sekansıyla başlatan çalışma, yavaş yavaş merdivenleri çıkan ve nihayetinde zirveye ulaşan bir yıldızın hayatında dolaşıyor. Whitney Elizabeth Houston’ın sanat yolculuğundaki ana kapısıysa bir tavsiye üzerine kendisini dinlemeye gelen ünlü plak yapımcısı Clive Davis’in onu görür görmez büyülenmesiyle sonsuza kadar açılıyor. Artarda albümler, hızlı aşılan virajlar derken Amerika’nın en sevilen seslerinden biri oluyor.
Grammy’ler, ödüller, sinemada boy gösterme çabası, dönemin en ünlü ‘jön’lerinden Kevin Costner’ın onunla aynı projede (‘The Bodyguard’) rol alma isteği derken o artık gerçek bir ‘superstar’dır. Davis’le imzaladığı ilk kontrattan beri servetini yönetme ve kendisine yön verme konusunda ısrarcı olan babasının her konudaki adımlarına ve yönelimlerine de karışması; lezbiyen ilişki yaşadığı ve her daim hayatında yer alan Robyn Crawford’la olan yakınlığına ket vurması, ardından Jermaine Jackson’la ilişkisi ve nihayetinde Bobby Brown’la olan evliliği... ‘I Wanna Dance with Somebody: Whitney Houston Filmi’ tüm bu sularda dolaşıyor ve sanatçının trajik sonuna dek hayatındaki ana limanlara uğruyor.
Lakin Kasi Lemmons’ın yapıtının bence şöyle bir talihsizliği var: Kasım 2018’de bizde de gösterime giren Kevin Macdonald’ın ‘Whitney’yi, sanatçı hakkında bize çok doyurucu bilgiler ve veriler sunuyordu. Popüler kültürdeki yerini, evliliğini ve en önemlisi uyuşturucu bağımlılığını, tanıklar eşliğinde perdeye taşıyordu.
Bu belgeselin ardından Lemmons’ın kurgusal filmini, bazı parçalar eksik bırakılmış hissiyle izliyorsunuz. Çünkü Anthony McCarten’ın kaleminden çıkan metin, Houston’ın hikâyesindeki yükseliş ve zirve bölümlerinin yanı sıra o muhteşem sesinin kitleleri sarıp sarmaladığı dönemlere daha çok odaklanmış (ki uğramadığı noktalara rağmen 146 dakikalık bir film var karşımızda).
Ama ‘I Wanna Dance with Somebody: Whitney Houston Filmi’nin de görsel yanıyla ve aktardığı kimi atmosferlerle başarılı olduğu yanları var tabii ki... Özellikle konser sahneleri çok çok iyi. Hoş bu bölümlerde şarkılar için Whitney Houston’ın orijinal sesi kullanılmış ama sanatçıyı canlandıran genç İngiliz oyuncu Naomi Ackie hem bu kısımlarda hem de filmin genelinde çizgi üstü bir performans ortaya koyuyor. Ana karakteri fiziken andırmasa da etkileyici bir portre eşliğinde gerçek kılıyor. Filmde özellikle Houston’ın ‘1991 Super Bowl Finali’ öncesinde, üzerinde eşofmanıyla ve kendi yorumuyla seslendirdiği ‘Amerikan Ulusal Marşı’ (‘The Star Spangled-Banner’) sekansı çok iyiydi. Keza finaldeki iki şarkılık konser sahneleri de insanı, o salonda Houston’ı dinliyormuş hissiyle buluşturuyor. Ayrıca Clive Davis’le hangi şarkıları okuyacağına karar verme bölümleri de hem eğlenceli hem de öğreticiydi.
Bu arada Davis’i canlandıran Stanley Tucci, babası John Houston’da izlediğimiz Clarke Peters ve annesi Cissy’de karşımıza gelen Tamara Tunnie’nin performansları da etkileyiciydi. Filmin öne çıkan yanlarından biri de homofobik bir toplumun, karşısında üst düzey sanatçı da
olsa yönelimlerine karışma hakkına sahip olduğu kanısıyla hareket etmesi ve onu bir boşluğun, kafa karışıklığının içine itmesine yaptığı vurguydu...
Whitney Houston, 11 Şubat 2012’de Beverly Hilton Oteli’ndeki küvetinde boğularak aramızdan ayrıldı. Resmi açıklamada kalp krizi geçirdiği ve vücudunda kokain bulunduğu kaydedilmişti. O, müzik dünyasında birçok rekora imza atan, sesiyle hem ülkesinde hem de tüm dünyada çok sayıda insanın gözdesi olmuş bir sanatçıydı. ABD tarihi açısından da ‘beyazların en çok sevdiği siyahtı (ki kendi ırkına mensup insanlar da ‘yeterince siyah müziği yapmadığı için’ ona tepkiliydi!)...
‘I Wanna Dance with Somebody: Whitney Houston Filmi’, böylesi kült bir şarkıcının hayatını, şarkıları eşliğinde aktaran bir yapım olmuş. Eğer Whitney Houston hakkındaki belgeselleri izlemediyseniz daha çok seversiniz diye düşünüyorum. (UĞUR VARDAN/ 24.12.2022)