KEREM GÖRSEV (PİYANO)
1961’de İstanbul’da doğdu. Cazı ileri taşıma, bestelerini fazla insana ulaştırma, iyi bir şeyler ortaya koyma arzusuyla dolu, azimli, yetenekli ve hayal gücü gayet geniş olan Kerem Görsev altı yaşında İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda Rana Erksan’dan dersler alarak başlayan klasik müzik serüvenini 1972-79 arası İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda piyanonun yanına kemanı ve viyolayı koyarak sürdürdü.
Kerem Görsev’in caza merak sarması 1985 yılına rastlıyor. Elvan Aracı yardımıyla bu geniş sahayı keşfeden sanatçı, bir yandan Stevie Wonder’ın geleneksel caz kalıplarının dışına taşan denemelerini inceliyor, diğer yandan beste biriktirmeye başlıyordu.
Maddi gereksinimler nedeniyle uzun süre pop şarkıcılarının arkasında çaldıktan sonra tamamen caza eğilmeye karar veriyor ve serüveni bol, uzun bir yolculuğa çıkıyordu. İlk durağı, ustaların çaldığı caz standartları oluyordu…
Uzun uğraşlardan sonra ilk CD’si Hands and Lipps’i 1995’de yayımlamayı başardır. Albüm tam anlamıyla caz yapıtı olmasa da, o günlerde medya Görsev’in ilk yerli caz CD’sini çıkardığını duyuruyordu.
İkinci albümün arasını fazla tutmadı ve I Love May’i 1996’nın hemen başında piyasaya sundu.
İnsanlarla iyi ilişkiler kurmanın meyvesini kısa sürede alıyor ve Görsev’in yaptıklarına medyada geniş yer alıyordu. Büyük gazetelerde önemli yer kaplayan söyleşileri yayınlanıyor, popun patladığı çatladığı dönemde birçok popçudan daha fazla ilgi topluyordu.
Sıcak ilgiyi en iyi şekilde değerlendirebilmek için cazın Türkiye’de gelişmesi için elinden geleni yapıyor, çeşitli oluşumlar ve projelerle bütün yerli caz festivallerinde çalıyor, caz kulübü açıyor, televizyonda caz programları üretiyordu.
Tabii bir de işin albüm yönü vardı. Her kapıyı zorlayıp, sponsorlarla uzun pazarlıklardan sonra elde ettiği parayla en iyi kayıtları yapabilmek için sık sık yurtdışında çalışıyor; ABD’den davet ettiği önemli isimlerle de Türkiye’de konserler veriyordu…
1997 tarihli üçüncü albümü For Murat’ı, bir trafik kazası sonucu genç yaşta yaşamını yitiren, yakın arkadaşı Murat Ersen’e adıyordu.
Bu arada, yerli cazdaki ağırlığı ve önemi arttıkça, ürettikleriyle ilgili polemikler doğuyor; etnik tatlara yer vermeden evrensel cazı hedefleyen soundunun bir fantezi olduğu ve yerli caza bir şey katmadığı tartışılıyordu. Görsev ise, sürekli güçlü melodinin peşinde olduğunu, etnik müziğin ritmine ve melodisine yakınlaşamadığını belirtiyordu...
Çeşitli formasyonları denedikten sonra trioda karar kılıyor ve kendini bu şekilde daha iyi yansıttığını söylüyordu.
Dördüncü albümü Relaxing’de trio müziğinin nitelikli örneklerini üretiyordu. Kariyerinin beşinci albümü Laid-Back’de ise 30’lu, 40’lı, 50’li yılların müzikallerinden ve filmlerden seçtiği parçaları Alan Harris’le, piyano-vokal eşleşmesiyle yorumluyordu.
2000 tarihli albümünün adı ise November in St. Petersburg’du. Güçlü müzisyenlerden oluşan St. Petersburg Filarmoni Orkestrası’yla, eski bir kiliseden bozma stüdyonun akustiğinde hazırlanan albüm Görsev’in eski, yeni bestelerinin yaylılar ve piyanoyla yorumlarından oluşuyordu. Aynı orkestrayla, aynı projeyi Temmuz 2000’de Caz Festivali’nde İstanbul’a taşıyordu. Bu, büyük orkestrayla ilk çalışması değildi; daha önce Türkiye’de de İstanbul Devlet Senfoni ve Bilkent Senfoni’yle de çalışmaları vardı kariyerinde.
2001’in albümü Warm Autumn’u ise New York’ta, Amerikalı cazcıların desteğiyle dolduruyordu. Devamında da Existence albümü ve bir dolu nitelikli yapıt, konser, proje geliyordu…
Görsev’in yerli caz için yaptıklarının özeti böyle; bu çaba aynı hızla daha süreceğe benziyor…