EDİP AKBAYRAM YAŞAMINI YİTİRDİ
.jpg)
Zatürre hastalığı sonrasında götürüldüğü Haydarpaşa Numune Eğtim ve Araştırma Hastanesi’nde iç kanama sonucu yoğun bakıma alınan ve 4 Ocak’tan bu yana tedavi gören Edip Akbayram (75) çoklu organ yetmezliğinden bugün saat 19.30.’da hayatını kaybetti.
KİMDİR?
29 Aralık 1950 tarihinde, Gaziantep Akyol Mahallesi, Saraç Mehmet Sokağı 1 numaralı hanede, Nedim ile Türkan Akbayram çiftinden dünyaya gelen Edip Akbayram, dokuz aylıkken çocuk felci geçirir ve sağ bacağı kısa kalır.
Akyol İlkokulu’nun 269 numaralı, Atatürk Ortaokulu’nun 1181 numaralı ve Gaziantep Lisesi’nin 1627 numaralı öğrencisi Edip hastalığın acısını çok çeker; ruhsal açıdan olumsuz etkilenir.
Çözümü sanatta arar ve Gaziantep’e gelip Büyük Ses Sineması’nda konserler veren Erol Büyükburç, Cem Karaca, Haramiler, Fikret Kızılok gibi isimleri, sınırlı harçlığından biriktirdiği paralarla izleyerek müziğe sevdalanır.
Babası, yöresel aşıklarla Nuri Sesigüzel’in türkülerini dinlemekte, eve sık sık 45’lik plaklar getirmektedir. Gaziantep’in kültürel yapısında, türkülerin, hoyratların, ağıtların, halayların yeri büyüktür; Edip’in kulağı plaklarla, düğünlerde çalınanlarla, türkülerle dolmaktadır.
Liseye geldiğinde ciddi ciddi müzisyenliği kafasına koyar. O dönemde ildeki bütün faaliyetlerde Gaziantep Bandosu yer almaktadır. Yaş ortalaması ellinin üzerinde olan elemanlardan kurulu topluluk İngilizce, İspanyolca parçaları yalan yanlış söylemekte, bu şarkıları radyodan ezberlemiş kentin gençlerinin tepkisini çekmektedir.
Gaziantep Lisesi’nde okurken Pazartesi sabahları İstiklal Marşı’nın maestroluğunu yapan Edip, müzik öğretmeni Ferit Bey’in desteğiyle, okulda grup ile orkestra arası bir ekip kurmaya karar verir. Gaziantep Bandosu’na seçenek yaratacaklar, insanlara iyi müzik dinleteceklerdir.
Edip akordeon, akustik gitar, trompet, davul, bas gitardan oluşan grupta hem şarkı söylemeye, hem de davul çalmaya başlar. Davulcu bulununca, vokale geçer.
Orkestranın adını Siyah Örümcekler koyarlar ve sahnede kendi paralarıyla aldıkları mavi ceketlerle siyah pantolonları giyerler. Okuldan sonra Gaziantep sokaklarında sırtlarına mavi ceketleri çekip dolaşmak çok hoşlarına gitmektedir.
Performansları beğenilince düğünlerde, etkinliklerde çalmaları için teklifler gelir. Özel geceler için Diyarbakır ve Adıyaman’a kadar çağrılmaktadır Siyah Örümcekler.
Yaz boyunca Adana’nın ünlü lokallerinden Beyaz Saray’da sahne alırlar. Aşık Veysel’den, Cem Karaca’dan, Barış Manço’dan, Berkant’tan, Tom Jones’dan, yöresel türkülerden seçtiklerini söylerler. Bir gece dans sürüp gider ve tam yedi kez Samanyolu’nu çalar orkestra. Provalarda vakit bulduklarında Pir Sultan Abdal’ın, Karacaoğlan’ın deyişlerini bestelemeye çalışırlar.
Güneydoğu Anadolu’da ufak ufak tanınmaya başlayınca Gaziantep’teki toptan plak bayii Aziz Plak’ın teklifiyle İstanbul’a giderler ve Tünel’deki bir stüdyoda 45’lik doldururlar. Plağın A yüzünde Kendim Ettim Kendim Buldum, diğer yüzünde de Çiçeklerin Dili adlı parça vardır.
Plak iki farklı baskıyla yayımlanır. Birinin üzerinde Edip Akbayram ve Siyah Örümcekler, diğerinin de Siyah Örümcekler-Gaziantep Orkestrası yazmaktadır. Bu 45’lik Güneydoğu’da iyi satar.
Altın Mikrofon’da açık ara birinci
Akbayram daha farklı şeyler yapmak istemektedir. Lise sonrası üniversite için İstanbul’a gelir. İki yıl sınavlarda başarısız olur ve üniversiteye giremez.
Babası Nedim Akbayram oto boyacısıdır ve gönderdiği harçlık İstanbul’da Edip’e yetmemektedir.
Bir şekilde karnını doyurması gerekmektedir. Müzisyen olarak iş arar, davul çalabileceğini, şarkı söyleyebileceğini belirtir ama düğün salonlarında bile iş bulamaz. Arkadaşlarının yanında, ucuz otellerde kalarak büyük sıkıntı içinde yaşamaya devam eder.
Aziz Plak, 1970’de Akbayram’ı İstanbul’da yeniden stüdyoya sokup, bu kez Katip Arzuhalim Yaz Yare Böyle ile, daha önce Barış Manço’nun Moğollar’la doldurduğu İşte Hendek İşte Deve’yi Nejat Taylan Orkestrası eşliğinde kaydettirir. Plak, Nejat Taylan Orkestrası adıyla piyasaya sürülür.
Dişçilik fakültesinin sınavlarını verdiği günlerde Günaydın Gazetesi’nin Altın Mikrofon Yarışması’nı yeniden hayata geçireceğini duyar. Fikret Kızılok’la Cem Karaca’nın yaptıklarına öykünerek yazdığı birkaç beste denemesi vardır köşede.
Bunlardan Aşık Veysel’in Kükredi Çimenler adlı şiirini bestelediği parçayı bağlamayla kaydederek yarışmaya gönderir. Yapıt finale kalır ve 12 ilde halk jürisi önünde yarışmaya hak kazanır.
Final haberi gelince babasından para ister. Yeni takım elbise, ayakkabı alarak acilen yarışma ekibine dahil olacak, Anadolu turnesine çıkacaktır. Gerçekten de Akbayram için bu yarışma bulunmaz bir fırsattır ve Allah vergisi güçlü sesini iyi kullanarak kendini göstermekten başka çaresi yoktur.
Nitekim, final konserleri için uğranılan her kentte güçlü sesiyle büyük ilgi görür ve oyları toplar. Sonuçta, halk oylamasıyla gerçekleştirilen 1972 Altın Mikrofon Yarışması’nda açık arayla birinci gelir.
Talimatname gereği ilk 45’lik plağını yapma olanağı doğunca Kükredi Çimenler’in arka yüzüne Aşık Mahzuni’nin Boşu Boşuna adlı bestesini koyarak plağı çıkarır.
İstanbul plak etiketiyle yayımlanan plakta Boşu Boşuna adlı parça, Kükredi Çimenler’den daha fazla ilgi çekerken, Akbayram Türkiye’nin en iddialı şirketlerinden Sayan Plak’la yeni yapıtlar için anlaşma imzalamıştır bile.
Anadolu popun peşinde gitmekten başka düşüncesi yoktur. Geçmişte yabancı parçaları söyleyerek dans müziği yapmıştır ama taklit ederek bir yere varılamayacağı ortadadır. Bu nedenle, kendi ozanlarımızın yapıtlarıyla ilerleyecek, aranjmana kalkışmayacak, seçenek olarak türküyü sunacaktır müzikseverlere, aynı Kızılok, Manço, Karaca gibi.
Sahne ‘Dostlar’sız olmaz
HEY Dergisi okurları tarafından ‘Yılın Ümit Veren Erkek Şarkıcısı’ seçilen Akbayram’a Sayan Plak, ikinci plağı Anam Ağlar Başucumda Oturur/Sev Beni Beni’den sonra yayımlayacağı 45’ik için, Anadolu Pop’un başarılı gruplarından Dönüşüm’le stüdyoya girmesini önerir.
Dönüşüm’le yapılan bu iş birliği sonucunda ortaya çıkan Deniz Üstü Köpürür/Dumanlı Dumanlı Oy Bizim Eller’le Akbayram patlama yapar ve Altın Mikrofon’la gelen şansı en iyi şekilde değerlendirir.
O dönemde Moğollar solist aramaktadır. Cafe Bulvar’da oturdukları bir gün Cahit Berkay’a, ‘Beni de göz ardı etmeyin’ der Akbayram. Berkay da düşüneceklerini söyler. HEY’de de o hafta ‘Moğollar için iki solist; Ersen ya da Edip Akbayram’ diye haber yayımlanır. Sonunda Moğollar Ersen’i tercih eder.
Anadolu pop, grup müziğine açık ve deneysel yanı fazla bir tür olduğu için tek başına sahneye çıkmak, ya da orkestra eşliğinde söylemek zordur. Akbayram’ın da acilen grup sorununu çözmesi gerekmektedir.
İşte tam o günlerde, Dönüşüm’de sorunlar yaşayan ve ayrılmak isteyen Vecdi Ören gelip grup kurmayı önerir. Akbayram hemen kabul eder.
Bağlamanın sürükleyeceği, ritm gücü çok yüksek kadroyu bir araya getirmek için kollar sıvanır ve gruba, sevgi, kardeşlik, bağlılık simgesi olduğuna inanılan ‘Dostlar’ adı verilir.
Vecdi Ören (bas gitar), Koral Sarıtaş (davul), Cudi Koyuncu (bağlama, cura), Galip Kayıhan (gitar) ‘Dostlar’ adıyla toplanır; provalar başlar. Akbayram grupla ilk olarak Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme 45’liğini yapar.
Alaylıdır hepsi; bu nedenle grup çalışması çok önemlidir. Bir 45’lik için eve kapanıp haftalarca çalıştıkları, deneye yanıla, iyiyi buldukları çok olmuştur. Geleneksel türkülerin yanında aşıklar ve abdallardan yaralanarak ilerlemeyi, güçlü bas gitar, davul ve elektro bağlamayı birlikte harmanlamayı hedeflemişlerdir.
Gerçekten de bu formül tutar, ürettiklerinin büyük bölümü listelerde ‘1 numara’ya yükselir. Sırma işlemeli kadifeden kaftanıyla sahneye çıkan Akbayram’ın da bir grubu vardır artık…
Aldırma Gönül
Tam işler rayına oturmuştur ki, Anadolu pop/rockın iyice kamplara ayrıldığı dönemde TRT denetimi tarafından ekrana çıkarılmaz Akbayram. Radyolarda da parçaları yasaklanır, ama bu halkın desteğini engelleyemez.
Sabahattin Ali’nin dizelerine Kerem Güney’in yazdığı beste Aldırma Gönül ile anonim parça Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz 500 binin üzerinde satar. Bu iki parça ‘sol kesim’ tarafından adeta marş gibi kabul görür ve mitinglerde, özel günlerde sürekli söylenir. Altın plaklar da artarda gelmeye başlamıştır.
Şarkıcılığının yanında, Kükredi Çimenler, Kıymayın Efendiler, Gidenlerin Türküsü, Adiloş Bebe’yi de bestelemiş Akbayram’ın ürettikleri geniş kitleler tarafından hep yakından takip edilir, plakları merakla beklenir. Aşık Mahzuni’nin şarkılarını en fazla yorumlayan isim olarak da geniş kitlelerden sevgi ve destek görür. Anadolu popun zirvesindeki Barış Manço ile Cem Karaca kadar yaptıkları basında yer almasa da onlar için ciddi bir rakip haline gelmiştir.
Şarkılarındaki söylemini günlük yaşamda da sürdürüp sol cenahta etkin çalışmalar yapmaya başlayınca sağ çevrelerden gelen baskılar artar. 1970’li yılların ortalarına doğru bütün konserleri olaylı geçer ve sürekli tehdit altında yaşar.
Demokrat olmasının bedelini ağır öder; gözaltına alınır, tutuklanır, devletin televizyonuna çıkartılmaz, konserleri iptal edilir. Buna rağmen Adiloş Bebe, Kıymayın Efendiler gibi isabetli parçalarla çizgisini korumayı bilir, halkla arasını sürekli sıcak tutar.
15 Ocak 1979’da Ayten hanımla evlenen Akbayram 12 Eylül 1980’de gözaltına alınır. Ozan ile Türkü adında iki çocuk sahibi olan sanatçı serbest kaldıktan sonra uzun süre iş bulamaz. Sesi güzeldir ya, ‘aklını kullanarak’ bu işlerden vaz geçmesi ve arabesk söylemesi önerilir Unkapanı piyasasında.
‘Yılların TRT yasaklısı’
Demokrat tavırla özgün işler yaparak, toplumun sorunlarına duyarlı davranarak ilerlemeyi sürdürür. 1981-1988 arası şarkılarının TRT’de çalınması yasak olsa da pes etmeden doğru bildiği yolda yürür.
80’lerde, Milliyet Gazetesi’nin düzenlediği Liselerarası Müzik Yarışması’nda izleyip beğendiği Fenerbahçe Lisesi grubundaki Metin Özülkü, Adnan Ergil, Mehmet Oylumlu’yla Dostlar’ı yeniden kurar ve Nice Yıllara albümünde güzel işler çıkardığı bu ekiple 1991’e kadar birlikte olur.
Ancak grupta çok sık eleman değiştiğinden üretim eskisi gibi verimli değildir. Genç elemanlar Anadolu popun ruhunu eskiler kadar kolay algılayamayınca, bir şeyler hep eksik kalmaktadır.
Akbayram yanına, yetenekli bağlamacılardan Ahmet Koç’u alır ve kısa dönem ayrılığın dışında, sürekli Koç’la çalışır. Genç isimlerin bestelerini yorumlamayı sürdürerek birçok sanatçıyı vitrinin önüne koyar. Bunların arasında Murat Kalaycıoğlu (Nice Yıllara, Vesikalı Yarim, Darmadağın, Kibar Gelin), Alaaddin Us (Türküler Yanmaz, Diyarbekir Gibi, Kasımpaşa Kıyıları, Gitme Gülüm), Mazlum Çimen (Aşk Olsun Sana Çocuk, Gittin Gideli, Değil misin, Yitip Giden) Akbayram’a en fazla beste emanet eden müzisyenlerdir...
Doksanlı yılların ortalarında Türküler Yanmaz albümüyle yeni bir çıkış yakalar ve bu yapıttaki birçok iyi besteyle genç kuşağın da gönlünü kazanır.
Altın Mikrofon birinciliğinden çeyrek yüzyıl sonra Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan bir söyleşide müzikal serüvenini şöyle özetler: ‘Fikret Kızılok ile Cem Karaca’nın Anadolu ezgilerini pop çizgisinde söylemelerini örnek aldım. Renk ve çizgide tamamen bir Edip Akbayram olarak geliştirdim bunu. Toplumcu müzik yapmak istedim. Müziğimde geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmalıydı… Göç eden insanlar iki farklı kültürden bir atmosferde yaşıyorlardı. Ağıt, halay dinlemiş, büyük metropol müziğine uyum sağlayamamıştı. Çok ağır sorunları, olumsuz yaşam koşulları vardı. Arabesk müzik onların zayıf noktalarına seslendi. İçinde bulunduğu ölümcül, olumsuz duyguları okşayan, ağdalı bir müzik gelişti. Arabesk müziğe, özellikle karamsarlığına karşı çıkıyorum. Müzik yapıcı, gerçekçi olmalı, insanlara umut, mutluluk vermeli. Ben hep insancıl bir müzik yapmaya çalıştım. Kitleleri birleştirici, her türlü insani değerlerin yanında olmaya çalıştım’…
Uzun yıllar, inandığı değerlerden, düşüncelerden ödün vermeden, Anadolu pop-rock evinden hiç uzaklaşmadan müzik üreten Akbayram, belirli aralıklarla best of albümler çıkartarak, kolay bulunamayan yapıtlarını müzikseverlere sunmaya devam eder.
2008’de ise, uzun kariyeri boyunca bir türlü repertuvarına alma fırsatı bulamadığı dost bestelerini, yorumculuğunu konuşturarak Söyleyemediklerim albümünde değerlendirir. 2012’de de Mayıs albümünü müzikseverlere sunar.