ÇEYREK YÜZYILLIK YILLIK YARDIMSEVER: HALUK LEVENT
Doksanlar’ın ilk yarısında Yonca Evcimik’in Abone’siyle başlayan yerli poptaki patlama, çatlama, ‘Türküler hepimizin’ sloganıyla halk müziğini de hareketlendiriyor, eski Grup Yorumcu Ayşegül ile Yavuz Bingöl gibi isimlerin albüm satışları yarım milyonları aşıyor.
Özel televizyon kanallarının desteğiyle Türkiye’nin dört bir yanında insanlar diğer bölgelerin türküsünü, oyun havasını, arabeskini, arabeskleşmiş popunu rahatlıkla dinliyor ve seviyor artık.
Bu karmakarışık ortamda, gitarla, piyanoyla modernize edilmeye çalışılan türkülerin tutulduğunu gören bir grup genç, çeyrek yüzyıl önce denenmiş ama yarıda kalmış Anadolu Pop/Rock projesini yeniden gündeme getirmeye karar veriyor ve kısa sürede, fazla zahmete girmeden çok yüksek satış tirajlarına ulaşıyor.
Anadolu Pop/Rock sahnesinde ilginç gelişmeler yaşanıyor, akımın öncülerinden Cem Karaca’nın ülkeye döndükten sonra yaptıkları listelere dahi giremezken ‘Cem Karaca gibi’ şarkı söylemeye öykünen gençler, sürekli zirvede dolaşıyor.
Haluk Levent de bu isimlerden biri; hatta Anadolu Pop/Rock’ın parlak günlerinden yıllar sonra, aynı soundu kenarından köşesinden düzelterek, bu topraklar kokan işlerin peşinden giderek, bol bol şiir okuyarak, şarkıların olur olmaz yerlerinde bağırarak bunları yeni kuşaklara sunan grubun lideri.
Bağırma ve şiir konusunda, ‘Adanalı rock’ diye tanımlanan çizginin üyeleri Haluk Levent, Murat Göğebakan ile Murat Kekilli’nin eline kimse su dökemiyor.
Anadolu Pop/Rock’ı destekleyen yeni kitle, büyük kente göç etmiş ailelerin çocuklarıyla, buralara öğrenim için gelmiş Anadolu kökenli üniversiteli genelde.
Ancak bir şeyler eksik. Otuz yıl öncesinin ‘sosyal hareketleri’nden, ilerici bakışından, dinamik arayışlarından, politik duruşundan uzak yeni müzisyenler…
1992 yılının sonlarına doğru Haluk Levent ilk albümü Bu Ateş Sönmez’i Nokta Müzik etiketiyle çıkarıyor. Albümünü Unkapanı piyasasına kabul ettirebilmek için tavizler vermek zorunda kalıyor. Soundu hayli yumuşatmasına rağmen ‘Bu Ateş Sönmez’i müziksever tutmuyor o günlerde.
İşi zor ama popun pastasına rock yaparak ortak olmak istiyor.
Yaşamı hep mücadeleyle geçtiğinden sabretmek gerektiğini iyi biliyor. Bir yıl sonra aynı albümü, repertuarı gözden geçirerek, soundu sertleştirerek ve bir, iki parçayı çıkartıp ekleyerek Yollarda (Prestij Müzik) ismiyle yayınlıyor.
Haluk Levent’le konuşmaya plak şirketinin Unkapanı’ndaki yazıhanesine gidiyoruz. Karşımızda deli dolu, çok heyecanlı, genç bir rockı var. Bir, iki cümle sonra çizmesinin tabanında delik bulunduğunu, ama ‘Güzellik Yarışması’nda derece yapmış kızla çıktığını söylüyor. Kendisine ‘Cumhuryet Gazetesi’nden geldiğimizi hatırlatıyoruz. Birlikte gülüyoruz …
‘Bir gün Avrupa’nın ya da Amerika’nın en büyük eğlence merkezlerinde Anadolu türküleri çalınacak, insanlar horon tepecek, Trakya oynayacak, hayal çekecek.’; Haluk Levent ikinci albümü Bir Gece Vakti’nin kapağına düştüğü notta ana hedefini böyle özetliyor ve Anadolu insanının ortak tutkusu olan türkülerin gücünü iyi hesaplayarak Anadolu Rock’taki ikinci kuşağın bayraktarlığını başarıyla üstleniyor.
Yeni ürettiği, altına imzasını attığı parçaların yanında, Üç Hürel’den, Fikret Kızılok’tan, Barış Manço’dan, Cahit Berkay’dan albümlerine besteler koyarak, son derece zengin mirası gençliğe tanıtıyor.
Ancak, ustaların dergâhından geçmeden, tamamen el yordamıyla gerçekleştirdiği işlerle ve devamında çıkardığı vasat albümlerle ilk yapıtlarındaki düzeyi korumayı beceremiyor…
Başka bir işi doğrusu çok iyi kıvırıyor; çok geziyor ve her türlü olanağı zorlayıp müziğini Anadolu’ya tanıtıyor. Kalite endişesi pek duymadan, önüne gelen her şeyi cesurca deniyor. Samimi ve halka yakın durması en büyük avantajı. Çocuklara bile rock söyletmeyi başarıyor.
Hızla çoğalan radyo istasyonlarının da yardımıyla albümleri iyi satınca irili ufaklı kentlerde, kasabalarda konserler vermeye ve yardım işlerine başlıyor. Haluk Levent’in yardımseverliği yeni değil yani. Buralardan elde edilen gelirlerle birçok hastaya diyaliz ve solunum makinesi alınmasına katkıda bulunuyor.
Tabii, hızla gelmiş şöhreti kaldırmak kolay değil. Haluk Levent’te de birtakım sapmalar oluyor; magazin basınına daha fazla malzeme veriyor; özel hayatı müziğinin önüne geçiyor.
1989 yılında çekte tahrifat suçu işlediği gerekçesiyle, cezaevinde Haluk Levent. 1997’de 9 ay 15 gün kalıyor içeride.
Nisan 1998’de hapisten çıktından sonra konserlere devam ediyor, yardımlara da.
Çevreci politikalara yakınlığıyla da tanınan sanatçı, ‘mafya’nın orman katliamını protesto amacıyla İstanbul’da 11 saat sahnede 139 şarkı seslendirerek kırılması güç bir rekor denemesinde bulunuyor bu arada.
Evet, çevreci. Hastalara yardım konserleri de düzenliyor, gençleri sosyal konulara hassas olmaya davet ediyor ama, politik açıdan belli bir tavır almadığı gerekçesiyle çok eleştiriliyor.
Sadece demokrat, laik ve Atatürkçü olduğunu söylüyor Levent ve bu ülküyü sağ-sol politikalara bulaşmadan sürdürmek istiyor.
Bu arada, ekonomik sorunlarını çözme amacıyla, iyi hazırlanamadan arka arkaya albüm yapması, geleceğe kalacak olası klasik parça sayısını düşürüyor.
Ayrıca, zahmetle, emekle, yardım konserleriyle, başarılı parçalarla yarattığı çizgisini arka arkaya gelen skandallarla zedeliyor, her olaydan sonra dinleyenlerine, sevenlerine gidip her şeyin yoluna gireceğine söz veriyor.
2000’lerle birlikte, yitip giden yıllardan ders alan bir başka Haluk Levent beliriyor sahnede ve sihirli değnek değmiş gibi Türkiye’nin en güvenilir birkaç isminden biri haline geliyor…
KİMDİR?
26 Kasım 1968 Adana doğumlu Haluk Levent, dokuz kardeşin sekizincisi. İlk ve ortaokulu Sabancı İlköğretim Okulu’nda okudu. Babası çimento fabrikasında çalışan Haluk tatillerinde simit, dondurma sattı. Ortaokul sıralarında taklit yeteneğinin fark edilmesiyle tiyatro çalışmalarına yöneltildi. Adana Atatürk Lisesi'ndeyken tiyatroya devam etti.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Mühendisliği'ni kazandı (1986); bir yıl okuduktan sonra bıraktı. Sonra, Ankara Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı'na girdi (1987) ve orada da bir yıl okudu. Devamında, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü'nü kazandı (1988), yine okumadı. Bu kez Ankara Üniversitesi Muhasebe Bölümü'nü kazandı (1989), o okula da gitmedi ve son olarak Bilkent Üniversitesi Dil Öğretim'e kaydını yaptırdı (1994); sonuçta yüksek öğrenimini bitiremedi.
1989 yılında kurduğu şirket iflas edince Adana’dan ayrıldı ve gitarıyla Mersin, Antalya, Marmaris, Bodrum, Gemlik, İstanbul, Ankara barlarında çalıştı.