CEM KARACA ÖLÜMÜNÜN 17. YILINDA ANILIYOR
Cem Karaca ölümünün 17. yılında radyo ve TV'lerde programlarla anılıyor. Gün boyu sürecek bu etkinliklerde Karaca'nın 40 yılı aşan sanat yaşamında ürettikleri müzikseverlere sunuluyor.
KİMDİR?
Müthiş ses, müthiş karizma
Bu topraklarda rockla pop müzik adına yapılan birçok yenilikte imzası olan, arayışın, dinamizmin, sol duruşun önderliğini üstlenen, çok genç yaşta arkadaşıyla Anadolu’nun binlerce yıllık müzik hazinesinden örnekleri kente taşımaya çabalayan, yorumculuğunun yanında besteleriyle de müziğimizin şekillenmesinde büyük pay sahibi olan bir sanatçıdır Muhtar Cem Karaca (doğum: 5 Nisan 1945 İstanbul).
1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlük ortamında deneylere girişerek Doğu-Batı sentezini gerçekleştirmeye kalkışan, geniş kesimlerin beklentilerine duyarlı davranarak sol kulvarda yürüyen, müthiş sesine sahnedeki teatral yanını da katarak bir fenomen haline gelen Karaca tam anlamıyla sanatın içinde doğar ve büyür.
Anne Toto Karaca (İrma Felekyan) ile baba Mehmet İbrahim Karaca tiyatrocu olunca, Cem de ilk sanatsal eğitimini bu camiada görmeye başlar. Toto Karaca oğlundaki müziğe yatkınlığı da sezmiştir ve altı yaşına geldiğinde ona özel dersler aldırmaya karar verir.
Taksim İlkokulu’ndan sonra ortaöğretimini Robert Kolej’de sürdüren Karaca’nın müzikal serüveni, okula giderken mahallede yüksek sesle dillendirdiği şarkılar, adını Suadiyeli Nesrin diye anımsadığı kızı etkilemek amacıyla söylediği parçalar, radyodan makaralı Grundig marka teybe kaydettiği Batı müziğini taklitle şekillenir.
‘Toto Anne’ oğlunun müzikle uğraşmasını desteklerken, babası hariciyeci olmasını istemekte, sanatta ilerlemesine karşı çıkmaktadır. Bu arada, müzik uğruna ihmal ettiği Robert Kolej’den alınıp başka okula verilir.
‘Oğlum, buraların müziğini yap bari’
Okul defterini erken kapayan Cem, Dinamitler (1963), Bekledikleriniz (1963) ve Jaguarlar (1964) gruplarında rock’n’roll yapmakta, Elvis Presley’e öykünmektedir.
Çeşitli lokallerde şarkı söylemeye başlamıştır. Oğlunun müzik tutkusuyla başa çıkamayacağını anlayan baba Karaca ise, rock’n’roll yerine, buraların müziğini yapmasını nasihat etmektedir artık.
Kariyerinin ilk adımlarında önemli isimler yardımcı olur Cem Karaca’ya. İlham Gencer’den şarkı söyleme tekniğini, annesinden sahnede nasıl durulacağını, Ruhi Su’dan da halk müziğimizin nasıl farklı yorumlanabileceğini öğrenir. İlham Gencer’in Site Sineması’nda düzenlediği konserlere solist olarak katılır ve Gökçen Kaynatan’ın grubunda yer alarak sahne deneyimini arttırır. Bu arada, ana-baba mesleği tiyatroyu da denemeyi ihmal etmez.
Rock’n’roll ile yatıp kalktığı günlerde radyoda halk müziği çalındığında sesini kısan Karaca’nın gönlüne türkü ateşi askerliği sırasında düşer.
Tiyatro oyuncusu Semra Özgür’le evlendikten üç gün sonra askere gitmiştir, efkârlıdır. Kasım 1965’te Antakya 121. Jandarma Er Eğitim Alayı’nda başlayan acemilik günlerinde, aşağı yukarı beşinci haftada, uzaktan gelen bağlama sesi, hasretten efkârlanmış bir başka erin tüm duygularını yansıtan birkaç ezgi, sıkıcı bulduğu halk müziğimizin güzelliğini fark ettirmiştir ona…
Gözlerindeki sorun nedeniyle askerliği kısa sürer. İstanbul’a dönünce farklı şeyler planlamaya başlar. Yapacağı müzikte bağlama olacaktır ve Batılı çalgılar arasında ne derece uyum sağlayacağını araştıracaktır.
Şubat 1967’de, arkadaşı Ahmet Tuzcuoğlu’nun ön ayak olmasıyla Apaşlar grubuyla birleşir. Ekipte, askerden yeni gelmiş Cem Karaca (vokal), Mehmet Soyarslan (gitar), Yalçınkaya Tümay (gitar), Timur Fildişi (davul), Ahmet Tuzcuoğlu (bass) vardır.
Rock yapmayı, bestelerini çalmayı, beğendikleri yabancı parçaları kendilerine göre düzenleyip söylemeyi hedefleyen Apaşlar, onun için ideal bir seçimdir. Nitekim grupla birlikte Karaca da beste yazmaya başlayarak kişiliğini bulur, ezbercilikten kurtulur ve araştırmacı yanını geliştirir.
İmece usulü Emrah
Apaşlar’ın yeni kadrosunun tanınması, müzik gündemindeki yerini alması 1967 Altın Mikrofon Yarışması’na kadar uzar.
Yarışmada, Mavi Çocuklar’ın ardından, Erzurumlu Emrah’ın sözlerine grubun imece usulü yaptığı beste Emrah’la ikinci olan Cem Karaca-Apaşlar, ayrıca, Let’s Go, I Can’t Control My Self, Karacaoğlan, Hudey’i çalar sahnede. Karaca, 19. Yüzyıl’da yaşamış Erzurumlu Emrah’ın bu yapıtına, Saatli Maarif Takvimi’nin sayfalarında rastlamıştır.
Yarışmanın ardından ayakları üzerinde daha bir güçlü duran grup, kafasındaki birer birer hayata geçirmeye başlar. Geldikleri akım rock’ın’roll, dünya görüşleri ‘beat’, yapmak istedikleri ise Anadolu kaynaklı bir müziktir. İşte bu üç öğeyi bir araya getirip özgün bir Doğu-Batı sentezine doğru yürüyeceklerdir…
İlk 45’likleri Emrah/Karacaoğlan’ı Altın Mikrofon’un düzenleyicisi Hürriyet Gazetesi’nin desteğiyle çıkartan grubu sektör kısa sürede fark eder ve Karaca-Apaşlar’a, 1967’de art arda üç EP yapılır. Bu parçalardan Ümit Tarlaları, Karaca’nın ileride sol kulvarda neler yapacaklarıyla ilgili ipucu olur.
Cem Karaca, aynı günlerde Diskotek dergisinin ısrarla önerdiği başlığı benimseyip, grupla ürettikleri yeni türe Ulusal Türk Müziği demeye başlar. Böylelikle, Moğollar’ın ‘Anadolu Pop’ terimini dillendirecekleri güne kadar yeni arayışlar için Ulusal Türk Müziği adı geçerli olur. Sonraları yalnız Dönüşüm grubu bu ismi benimser ve ileriye taşır.
Karaca-Apaşlar Türkiye’nin yanında, yurtdışında da büyük işler yapmayı hedeflemektedir. İlk amaçları çağdaş dünyaya, Anadolu halk şairlerinin yapıtlarıyla ulaşmaktır. Hedef lafta kalmaz ve plaklardan kazandıklarını bir araya getirip Federal Almanya’ya giderler.
Birçok kentte sahneye çıkarlar ama organizatörler tarafından dolandırılınca imdatlarına, Asöcal’ın Türkofon şirketiyle imzaladıkları anlaşma yetişir ve cepleri biraz para görür.
Maddi sorunlar nedeniyle grup sürekli azaldığından kayıtlarda Apaşlar’a Ferdy Klein Orkestrası eşlik eder; düzenlemeleri ise Werner Dies yazar. Başarılı bir birlikteliktir Cem Karaca-Apaşlar’
İlginç konserler, stüdyo çalışmaları devam ederken Apaşlar bir ‘türkü grup’ ruhuna kavuşamamanın sancılarını çeker ve Mehmet Soyarslan’
Kardaşlar’la sola merhaba
Cem Karaca, sol düşüncelerini müziğine de yansıtmayı arzularken Soyarslan gruba asla politikayı sokmak istemez ve Anadolu’yu Batı’yla harmanlarken apolitik bir yol izlenmesi gerektiğini iddia eder. Ayrıca, Soyarslan ülke dışında bir şeyler yapmalarının gerektiğini söylerken Karaca artık Türkiye’de konumlarını sağlamlaştırmanın doğru olacağına inanmaktadır.
Grup bu sancıları yaşarken dağılma fikri iyice gündeme gelir. Ancak, plak şirketleriyle anlaşmaları nedeniyle bir süre daha ortak müzik yapmaya karar verilir.
Çok ilgi görmelerine karşın Karaca-Apaşlar, liderlik savaşımı ve grubun ideolojik söylemindeki anlaşmazlık sonucu en verimli döneminde tarihteki yerini alır.
Gruptan ayrıldıktan sonra, sol söylemle ve Doğulu kimlikle rock iddiasıyla yeniden yola koyulur Karaca. Apaşlar'ın bassçısı Seyhan Karabay'ı da yanına alarak, yeni grup oluşturmak amacıyla genç ve yetenekli gitarist Ünol Büyükgönenç'i ziyarete gider. Görüşme olumlu sonuçlanır ve bu üçlü Cem Karaca-Kardaşlar grubunu kurar.
Apaşlar’dan davulcu Leon Habib’i de Kardaşlar’a getiren Karaca’nın amacı, halk müziğinden olabildiğince yararlanırken, sol politikaları gündeme getirecek bir çizgide yürümektir.
Büyükgönenç de, vatani görevi sırasında Çanakkale Orduevi’nde ‘Orkestra’ adlı orkestrayla Anadolu Pop’a benzer denemelere girişmiştir. Karaca’nın Emrah’ıyla Karadut Parmak Gibi parçaları arkadaşlarıyla çoksesli yorumlayarak, komutanlar dahil, dinleyicilerin beğenisini kazanan işler çıkarmıştır. Bu adımları atmış Büyükgönenç, yeni bir müzik denemek ve bizim sazlarımızı da kullanmak isteyen Karaca ile Karabay’ın teklifini hemen kabul eder.
Altın Mikrofon’da gerçekleştirilen ilerleme yarım kalmıştır ve devam ettirilmesi gerekmektedir. Türküleri gözden geçirecekler, türkü formundaki besteler çalacaklar, ayrıca işin içine, bağlamayı da sokacaklardır.
Grup adı olarak önce ‘Kardeşler’i düşünseler de, daha sonra Anadolu’yu çağrıştıran Kardaşlar’ı seçerler. Bir araya gelen üçlü, Cengiz Türksoy’
Kardaşlar’ın para kazanmak için plak yapmaları, konser vermeleri gerekmektedir. Ellerinde sadece Cem Karaca’nın popülerliği ile Apaşlar’dan kalma ünlü parçaları vardır. Federal Almanya’da çok üyeli orkestrayla yapılmış Emrah, Oy Bana Bana, İstanbul’u Dinliyorum, Ayrılık Günümüz, Oy Babo, Zeyno, O Leyli, Hikâye, Resimdeki Gözyaşları, Bu son Olsun gibi parçaları sahnede dört kişi çalmak zorundadırlar.
Yoğun provalardan sonra çıktıkları Anadolu turnesinde, Cem Karaca’nın güçlü sesi grubu bastırınca sorunlar artar. Cengiz Türkoğlu yapılan müzikten hiçbir açıdan tatmin olmadığını söyleyerek gruptan ayrılırken, Karaca da davulcu Korkar’la bir yere varamayacaklarını iddia ederek yerine, onun önderliğinde kurulmuş Grup Bunalım’dan Hüseyin Sultanoğlu’nu getirir.
Grup, ilk olarak Aşık Mahzuni’den aldığı Acı Doktor’u uzun hava biçiminde düzenler. Cem Karaca da Karacaoğlan’dan Üryan Geldim’in düzenlemesini yazar. Böylece repertuarlarına iki yeni parça katılır ve güvenleri tazelenir.
Para kazanıp gruba iyi çalgılar alabilmek için Federal Almanya’da plak çalışmaları yapmaya karar verirler. Cem Karaca, hazırlıklar için Haziran 1970’de gruptan önce gider. Ancak, aynı günlerde Türkiye’de kolera salgını başlar ve kısa süre sonra yurtdışına çıkışlar yasaklanır.
Grubun bekleyecek zamanı olmadığından şöyle bir çözüm bulunur; Cem Karaca, Kardaşlar’la doldurması gereken parçaları Werner Müller Orkestrası eşliğinde kaydedecek, plak şirketinden temin ettiği paralarla yeni enstrümanlar alıp Türkiye’ye getirecektir. Grup elemanları da konserlerden kazanacakları paralarla ona borçlarını ödeyecektir. Karaca, F. Almanya’da çalışmalarını sürdürürken Kardaşlar İstanbul’da bol prova yapıp, uyum ve birliktelik yolunda önemli adımlar atar.
‘Bay Dadaloğlu’
Ülkeye dönen Karaca gruba ilginç bir sürpriz yapar; enstrümanlarla birlikte, sokakta tanıştığı Alex Wiska adlı, yüz yirmi kilo ağırlığında, çok sempatik bir rock gitaristini de yanında getirmiştir. Ancak, Wiska gibi İngiliz tipi rock çalmış biri Anadolu Pop arayışlarının içine nasıl çekilecektir?
Provalar başlayınca bir doku uyuşmasının sağlanamayacağı anlaşılır ve sonuç olarak, Kardaşlar kendine göre çalarken Wiska’nın parçaların içine özgürce girip çıkması kararlaştırılır.
Örneğin, Dadaloğlu’nda Batı’ya yer olmadığını düşünerek Wiska parçanın kayıtlarında devre dışı bırakılır ve daha sonra Kalender parçasının çalmalarında stüdyo çalışmalarına katılır.
Sonuçta, Cem Karaca bir isyan türküsüyle ‘Bay Dadaloğlu’ olur ve parça yılın düzenlemesi ödülünü kazanır. Kardaşlar’ın yardımıyla Karaca, Apaşlar bünyesinde kazandığı ilk büyük hiti Resimdeki Gözyaşları’nın başarısını Dadaloğlu’yla tekrarlamayı başarmıştır.
Cem Karaca-Kardaşlar, plaklarının stüdyo çalışmalarını Federal Almanya’da yapma konusunda şirketleriyle anlaşırlar. Bu dönemde Kara Sevda, Mehmet’e Ağıt, Kara Yılan, Oy Gülüm Oy, Lümüne, Acı Doktor, Tatlı Dillim ve Demedim mi? kaydedilir.
Güzel işler çıkmaktadır ama Cem Karaca deneylerin yavaşladığını, grubun kendini tekrarlamaya başladığını görüp Kardaşlar’la devam edip etmemeyi sorgulamaktadır.
Aynı Dönemde, Püsküllü Moruk adlı bir güldürüye müzik yazar ve Kardaşlar’la kaydeder. Oyun, Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda sahneye koyulur. Sinemayı da deneyip Kralların Öfkesi (yön.: Yücel Uçanoğlu) adlı filmde başrolde oynar ve bu yerli westernde topal bir kovboyu canlandırır. Rol arkadaşları da Tamer Yiğit’le Figen Han’dır.
Dönemin önemli gruplarından biri haline gelen Kardaşlar’ın diğer elemanları da o dönem çok popülerdir. Fotoromanlarda oynayan bass gitarist Seyhan Karabay konserlerdeki sevimli davranışlarıyla kendi hayran kitlesini yaratır. Bu arada Ersen’in Kozan Dağı şarkısının plak kayıtlarında ıklığ çalmıştır.
Karaca ise ıklığın tadının Kardaşlar’ın simgelerinden birisi olması gerektiğini söyleyerek bu davranışa çok kızar. Ayrıca, Karabay’ın diğer işlerle uğraşarak grubu ihmal ettiğini ileri sürmektedir.
Sonunda Büyükgönenç’le konuşup Karabay’la çalışmak istemediğini açıklar ve yeni grup kurmayı teklif eder. Büyükgönenç ise Karabay’
Moğollar’la ‘Namus Belası’
Anlaşmaya göre sahnede Karaca’nın eski parçalarından sadece Dadaloğlu, Demedim mi? ile Askaros Deresi, Moğollar’dan da Çığrık, Sıla, Alageyik Destanı çalınacaktır ve Karaca da ilk defa bağlamayla sahneye çıkacaktır. Aynı günlerde Cem Karaca-Moğollar’ın konser fiyatı, Cem Karaca-Kardaşlar’dan yüzde 20 oranında fazladır.
İki tarafın çizgileri ilk günlerde pek uyuşmaz. Ünlü yorumcu sert rock yapmakta ve sert söylemle ilerlemektedir; Moğollar ise daha yumuşak rock üretmektedir. Bu durumda grup soliste uyar ve orgsuz bir trio haline dönüşmüş Moğollar da sertleşir.
Birlikte müzik yaptığı gruplarla geçmişte çeşitli sorunlar yaşayan Cem Karaca, Moğollar’la da bir takım fikir ayrılıklarına düşer. Bir ara, Orhan Önemli adıyla gruba dahil olan ve gitar ile flüt çalan Orhan Atasoy’un farklı yaşam tarzı rahatsız edici boyutlara ulaşınca onun grup dışında bırakılmasını şart koşar.
Obur Dünya (Kayıtlarda Binali Selman zurna çalmıştır), El Çek Tabib, İhtarname’yi yaptıktan sonra Ekim 1973’te bu kez de Ayzer Danga ile Taner Öngür, amaçlardan sapıldığı gerekçesiyle Moğollar’dan ayrılır.
Çekirdek kadrodan Cahit Berkay, yanına Yurdaer Doğulu Orkestrası’nın genç ve yetenekli müzisyenler Turhan Yükseler (org), Tufan Altan (davul) ile Mithat Danışan’ı (bass) alarak Moğollar’ı sürdürmeyi dener. Birlikte Namus Belası’nı yaparlar ve bu 45’lik yılın en fazla satan yapıtları arasına girer. O günlerde Namus Belası, Hey dergisine verilen ilanda bir çizgi romanla tanıtılır, diğer sayfada da plağın ilanı yer alır.
Ancak, anlaşmazlık sürmektedir; Karaca, iki yıl birlikte olduğu, üç plak yaptığı Moğollar’la da yolları ayırıp yine grup arayışına girişir. Bu arada Ünol Büyükgönenç Mart 1974’te Kardaşlar’la çalışmayı bırakmıştır.
Eski arkadaşı Büyükgönenç’e grup kurmayı ve birlikte müzik yapmayı teklif eder. Büyükgönenç, geçmişte Kardaşlar’da yaşanan müzikal çizgiyle ilgili bir takım fikir ayrılıklarından sonra birlikte çalışma konusunda çok istekliği değildir ama teklifi kabul eder ve kadro arayışına girişir.
Karaca’nın da desteğiyle, eski Kardaşlar’dan Hüseyin Sultanoğlu (davul), Haramiler’in simgesi olmuş ve Durul Gence’yle yurt dışında uzun süre etnik caz, rock yapmış Uğur Dikmen (klavye) ile Oğuz Durukan (bass) bir araya getirilir; Büyükgönenç’in yönetmenliğinde Mart 1974’de grup kurulur. İsim babalığını da Karaca yapar ve dervişler anlamına gelen Dervişan adı bulunur.
Ancak Büyükgönenç, kısa sürede Karaca’yla ters düşer ve isim hakkını kullanma iznini de vererek Temmuz 1974’de Dervişan’dan ayrılır.
İşçisin sen, işçi kal…
Dervişan’ın müzikal yapısı Anadolu Rock’ın yanında ‘progressive rock’ gibi başka arayışları da müjdeler müzikseverlere. Bu arada Türkiye, hızla politik kutuplara doğru sürüklenirken; müzikçilerin bir bölümü de söylemlerini sivrileştirmeye başlar. Cem Karaca, sol kesimde sömürüye, bozuk düzene karşı çıkanların en önünde yürümektedir ve bu duruşun en çarpıcı örneği 1975 başında verilir: Tamirci Çırağı. Dervişan’ın ilk kez ‘klasını’ konuşturduğu, yerli progressive-rockın yüz akı olan bu Karaca bestesi çok sevilir ve 45’lik plak büyük satışlara ulaşır.
Bağlamalı soundu bir kenara koyan Cem Karaca ile Dervişan yüzünü progressive deneylere çevirirken, yeterli sayıda parçası olmayan grup, ister istemez, Karaca’nın geçmişindeki Anadolu Pop/Rock örneklerini de çalmak durumunda kalır.
Konserler konserleri izlerken sol kesim her etkinlikte Karaca’nın yanında yer almakta, protest müziğin önemli örnekleri hızla piyasaya sürülmektedir: Beni Siz Delirttiniz, Niyazi, Parka, İşçi Marşı, Kerem Gibi, Sevdan Beni, Adiloş Bebe.
Yapılanlar görünüşte slogan müziğidir ama parçaların melodik zenginlikleri de dikkat çekicidir…
İzmir Fuarı sırasında verdiği sözü tutup, bir yıl sonra Filistin Kurtuluş Örgütü için 45’lik çıkartır Karaca. Fuarda Filistin pavyonunu gezerken ziyaretçi defterine düştüğü, ‘Egemen güçlere karşı yürütülen bütün bağımsızlık savaşlarının başarıya ulaşacağına inancım var. Namuslu bir Türk aydını ve devrimcisi olarak kardeş Filistin halkına başarılar dilerim’, satırlarını okuyan Filistinliler ondan, davalarına destek verecek bir plak doldurmasını ister. Karaca da Filistinli kardeşleri için, Turgay Gönenç’in yazdığı dizeleri Mutlaka Yavrum adıyla besteler ve Kavga parçasının arkasına koyup 45’lik halinde yayımlar.
Bir süre sonra da Karaca-Dervişan adıyla ‘Nem Kaldı?’ albümü piyasaya çıkar. Albümdeki parçalardan yalnız Nem Kaldı? ile Unutamadığım, Dervişan tarafından çalınmıştır. Diğer yapıtlar, şarkıcının eski gruplarıyla kaydettikleri şarkılardır.
İyi satan 1977 tarihli Parka albümü ise Yavuz Plak’ın sahibi Yavuz Asöcal’in repertuarını saptadığı, Dervişan döneminin 45’liklerinden alınan parçalarla Karaca’nın eski gruplarından kalmış şarkılardan oluşur.
Dervişan, aynı yılın ilkbaharında, sekiz ayda hazırladığı, tamamı kendine ait Yoksulluk Kader Olamaz albümünü sunar müzikseverlere.
Yerli rock tarihinin kilometre taşlarından sayılan bu çalışmada Cem Karaca ‘Toplum İçin Sanat’ yolunda en önemli şarkılarını üretmiştir. Şarkıcının ilk stüdyo albümü olma özelliğini de taşıyan plak, sert sounduna rağmen geniş kitlelerce kabul görerek listelerin üst sıralarında dolaşır.
Aynı tarihlerde, Ecevit ‘Ak Günlere Doğru’ sloganıyla meydanları doldururken Karaca-Dervişan, Yoksulluk Kader Olamaz albümünün ardından yayımladığı 45’lik Mor Perşembe/Bir Mirasyediye Ağıt’la yine zirvededir.
Son Karaca 45’liği: ‘1 Mayıs’
Ülkede sağ-sol ayrımı çok tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Taner Öngür, konserlerde olayların artması üzerine ayrılmaya karar verir ve kadrosu üç kişiye düşen Dervişan’ın son plağı 1 Mayıs/ Durduramayacaklar Halkın Coşkun Akan Selini 45’liği olur.
Sarper Özsan’ın iki bestesinden oluşan plak, mahkeme kararıyla toplatılsa da, Karaca’nın sol cenahtaki yerini sağlamlaştırır ve grubun ulaştığı politik rock söyleminin en uç noktasını teşkil eder. Karaca plak kapağına Sarper Özsan imzalı bir yazı koyar: ‘Devrimci müzik, toplumun hayatının ve mücadelesinin devrimci bir gözle yansımasıdır. Bu müzik aynı zamanda devrimci hareketin gelişmesine de yardımcı olur. Çünkü proletaryanın devrimci ideolojisini ve siyasetini benimsemiştir. Devrimci müzik, bugün muhtevada emperyalizme, faşizme, feodalizme ve revizyonizme karşıdır. Bu devrimci muhteva ise bugün esas olarak halk müziğinin ezgi yapısı ve biçimleri içinde ya da bu temel üzerinde geliştirilecek yeni biçimler içinde sunulmalıdır. Özetlersek en genel anlamda devrimci müzik, muhtevada devrimci, biçimde ise milli olan müziktir’.
Parça benimsenmiştir ama Sarper Özsan’a ve Aydınlıkçılar’a çok yakınlaştığı, prim verdiği gerekçesiyle Karaca diğer sol fraksiyonlar tarafından protesto edilir ve yeni sorunlar ortaya çıkar.
Bu durumdan ve ‘1 Mayıs’la ilgili açılan soruşturmalardan rahatsız olan Uğur Dikmen’le Sefa Ulaştır’ın da ekipten ayrılmasıyla Dervişan fiilen sona erince Karaca grubu takviye etmek yerine yeni bir oluşum yaratmaya karar verir: Edirdahan.
Şubat 1978’de doğan Edirdahan da (Edirne’den Ardahan’a) Dervişan’a benzer bir politik çizgidedir. Grup öz olarak progressive rock hedefinde ilerler ama Karaca’nın kadın sorunlarına dikkat çekmek amacıyla yazdığı Safinaz parçasının adının verildiği albümde yer yer Anadolu ritmlerinden yararlanılır. Edirdahan’ın da ömrü kısa sürer ve 1978’in sonunda dağılır.
Aralık 1979’da Selda’yla birlikte çeşitli konserler vermek üzere yurtdışına çıkan Karaca, farkına varmadan, ileride başına büyük belalar açacak bir işe kalkışır ve Federal Almanya’dayken 1 Mayıs gösterilerine katılır.
Ülkeye dönünce gruba gereksinim duymadan yeni albümünü Uğur Dikmen’in yardımıyla doldurmaya karar verir. 1980 başında Dikmen’le albümün stüdyo çalışmalarını yürüttükten sonra yine yurtdışına gider. Türkiye’deki politik kamplaşmanın ayniyle yansıdığı F. Almanya’daki dinleyicileri için konserlere çıkacaktır.
Aynı günlerde, Dikmen’in Türkiye’de altyapılarını bitirip yayıma hazır hale getirdiği Hasret adlı albüm F. Almanya’da piyasaya sürülür. Türkiye’de de yayımlanması beklenirken, 12 Eylül 1980 tarihinde generaller yönetime el koyar. Ülkedeki siyasal havanın sağlıksızlığını gören Karaca, F. Almanya’da kalmaya karar verir. Fehiman Uğurdemir’in bulduğu Saim Battaloğlu (davul), Sefa Pakelli (tuşlular), Ralph Manhoper (bass) adlı yerel müzisyenlerden kurulu grup Orient 77’yle müzik çalışmalarına devam eder.
Bu arada, hakkındaki davalar sürmektedir. Şubat 1981’de Hafta Sonu adlı magazin gazetesinde ‘Cem Karaca garip hesaplar peşinde’ başlığıyla bir haber yayımlanır. Haberin yanına, Karaca'nın Selda'yla 1 Mayıs 1979'da F. Almanya’da katıldığı yürüyüşte çekilmiş megafonlu fotoğrafı koyulur ve fotoğraf altında göstericilere direktif yağdırdığı, liderliğe oynadığı iddiası not düşülür.
12 Eylülcüler, bunun üzerine Genelkurmay Sıkıyönetim Askeri Hizmetler Koordinasyon Başkanlığı aracılığıyla bildiri yayımlayıp Cem Karaca’dan 13 Mart 1981 tarihine kadar yurda dönmesini ister; aksi takdirde vatandaşlıktan çıkarılacağı belirtilir. Aynı duyuru Şanar Yurdatapan, Melike Demirağ, Sema Poyraz, Selda Bağcan için de yapılmıştır.
Vatandaşlıktan çıkartıldı
Karaca, F. Almanya’da kalıp hakkındaki suçlamaları oradan çürütmeyi dener. F. Almanya'daki 1 Mayıs mitinginin yasal olduğunu, toplantı sırasında kanuna aykırı laflar sarf etmediğini belgelerle kanıtlamaya çalışır.
Belgeler işe yaramaz; yurda dönmeyen Cem Karaca vatandaşlıktan çıkarılır ve Nisan 1982’de ‘vatansız’ pasaportu alır. Türkiye’den, ailesinden, dostlarından uzakta bir yaşam kurmak zorundadır artık.
Vatan haini ilan edilmiştir adeta. Yoğun gurbet acısı ve hasret çekerken üretimine devam eder. 1982’de Fehiman Uğurdemir’in yardımıyla Bekle Beni albümünü yapar ve yasaklı olduğundan dolayı yapıt Türkiye’de satılamaz.
Konserler verir, tiyatro çalışmaları yapar, dükkân açar ve Uğurdemir’le 1984’de Die Kanaken albümünü hazırlar. Die Kanaken, daha sonra, birlikte müzik ürettiği grubun da (Fehiman Uğurdemir: gitar, İsmail Tarlan: davul, Sefa Pakelli: tuşlular, Cengiz Öztunç: bass, Betin Güneş: tuşlular) adı olur.
1987’de yurtdışında karşılaştığı, dönemin başbakanı Turgut Özal’ın yardımıyla ülkeye döner ve hakkındaki davalardan beraat eder. Özal’la yakınlaştığı, hatta elini öptüğü iddiaları başına dert olur. Defalarca yalanlasa da söylentilerin etkisini bir türlü silemez.
Uzun süre yerli müzik pazarından ayrı kalmıştır. Aşağı yukarı iki kuşak geçmiş, toplum aktif politikadan uzaklaşmış, talep edilen müzik de değişmiştir.
İlginç bir konumu vardır artık. Onun müzikleriyle büyümüş, politize olmuş kitle tarafından döneklikle ve sağa yaslanmakla suçlanır. Diğer yanda, popüler müzik dinleyen kitleye de çok uzaktır.
Döner dönmez, ‘Merhaba Gençler ve Her Zaman Genç Kalanlar’ ile ‘Töre’ albümlerini çıkarır ama çeşitli nedenlerle satışlar aşağılarda kalır. Görünen o ki, yeniden özgün dinleyici kitlesini yaratması gerekmektedir.
Bir dizi girişimde bulunur. Türkiye’de müzik denince akla ilk gelen yıldızlardan olmasına karşın 1990 Altın Güvercin Şarkı Yarışması’na katılır ve Kahya Yahya’yla (söz: C. Karaca-müzik: Cahit Berkay) birinci olur.
Nerde Kalmıştık?
1992’de eski dostları Uğur Dikmen ile Cahit Berkay’ı yanına alıp Nerde Kalmıştık? albümünü yapar. Lokomotif parça Raptiye Rap Rap’la aradığı sıcaklığı yakalar ve genç kuşağın da dikkatini çekmeyi başarır.
Ancak, 70’lerde taşıdığı ‘sol kimliği’nin getirdiği şablonların dışına taşmak istemesi pek kabul görmez. Sadece siyah ve beyazın hâkim olduğu günlerde tutturduğu sert politik söylemden sonra, ‘Ben artık griyi seçtim, her iki kesimi birleştirmeye çabalayacağım.’ gibi laflar fazla taraftar bulmaz.
Politik söylem her dönem Karaca’nın müziğini güdümleyen en belirgin faktördür. Yine toplumsal mesajlar verir, yine güçlü parçaları vardır ama düşünsel anlamda farklı adreste olan sanatçının kasetleri satılmamaktadır. Flash TV’deki ‘Efendime Söyleyeyim’ adlı sohbet programıyla sağ kesimin sempatisini kazanmayı bilir ama onlar da müzisyen Karaca’nın ismini müzik markette dikkate almaz.
Doksanlar’ı bu tip polemiklerle uğraşarak, lokal çalışmalarını sürdürerek geçirir.
Tek tük farklı işlere de kalkışır; Ağır Roman (yön: Mustafa Altıoklar) adlı filmde Mehmet Soyarslan bestesi Resimdeki Gözyaşları’nı Attila Özdemiroğlu’nun yeni düzenlemesiyle söyleyerek parçayı gündeme taşır…
Besteler birikmiştir; Selda Bağcan’ın plak şirketine 11 parçalık Bindik Bir Alamete Gedeyoz Kıyamete albümünü Uğur Dikmen, Cahit Berkay, Ahmet Güvenç, Engin Yörükoğlu, Ercan Irmak ve Cengiz Köroğlu’yla yapar. Albüm, Nisan 1999'da yayımlanır.
2000’de Gani Müjde’nin yönettiği Kahpe Bizans filmi için seslendirdiği Dost Hakkı, Aşk-ı İlahi, Meydan Bu Meydan parçaları, filmin müzik albümünde yer alır. 2001’de ise Barış Manço’dan yadigâr kalan Kurtalan Ekspres’le birkaç başarılı konserin ardından Yunanistan’da birlikte sahneye çıkar.
Yol Arkadaşları adlı, genç müzisyenlerden oluşan yeni grubuyla çalışmaya başlar ve çeşitli mekanlarda sevenlerine seslenir. 2002’de ise Gazel adlı şiir kitabını yayımlar.
Ciddi sağlık sorunları yaşamasına karşın, köşede bekleyen bir dolu projesi vardır Karaca’nın. Ancak ömrü yetmez ve İstanbul-Bakırköy’de 8 Şubat 2004 tarihinde kalp yetmezliği nedeniyle aramızdan ayrılır. Üsküdar Seyit Ahmet Yesevi Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Karacaahmet’te toprağa verilir.
En sevilen şarkılarından Muhlis Akarsu bestesi Obur Dünya’da şöyle der Karaca: ‘Seni okuyup yazanı, Yunus gibi bir ozanı, o mübarek Mevlana’yı, koca Mustafa Kemal’i yedin yine doymadın mı?/ Karnı büyük obur dünya yedin yine doymadın mı’. Gün olur, devran döner ve obur dünya bu kez de Cem Karaca’yı alır, gider.
Ardından, yarım kalmış projelerinden Hayvan Terli adlı parça ‘single’ halinde yayımlanır. Bu yapıtın kayıtlarını, ölümünden üç gün önce bitirmiştir Karaca.
Bazı sanatçılar 2005’te Mutlaka Yavrum adıyla Karaca yapıtlarını yorumlayarak, bir saygı albümü armağan eder sevenlerine.
45’LİK:
. Emrah / Karacaoğlan (1967)
. Hudey / Vahşet / Bang Bang / Shakin' All Over-Bir Anadolu Hikayesi (1967)
. Emrah / Hücum / Karacaoğlan / Ayşen (1967)
. Ümit Tarlaları/Anadolu Oyun Havası/Suya Giden Allı Gelin/Nasıl da Geçti? (1967)
. İstanbul'u Dinliyorum/Oy Bana Bana (1968)
. Oy Babo/Hikaye (1968)
. İstanbul/Why (1968)
. Emrah 1970/Karanlık Yollar (1968)
. Resimdeki Gözyaşları/Emrah (1968)
. Resimdeki Gözyaşları/Şans Çocuğu (1968)
. Tears/No, No, No (1968)
. İstanbul / Why (1968)
. Ayrılık Günümüz/Gılgamış (1969)
. Zeyno/Niksar (1969)
. Bu Son Olsun/Felek Beni (Karacaoğlan III) (1969)
. Emmioğlu/O Leyli (1970)
. Kendim Ettim Kendim Buldum/Erenler (1970)
. Adsız/Unut Beni (1970)
. Muhtar/Baba (1970)
. Dadaloğlu / Kalender (1970)
. Oy Gülüm Oy / Kara Sevda (1971)
. Tatlı Dillim / Demedim mi? (1971)
. Kara Yılan/ Lümüne (1971)
. Acı Doktor (Kısım 1)/Acı Doktor (Kısım 2) (1971)
. Kara Üzüm/Mehmet'e Ağıt (1971)
. Askaros Deresi/Üryan Geldim (1972)
. Obur Dünya/El Çek Tabib (1973)
. Gel Gel/Üzüm Kaldı (1973)
. Üryan Geldim / Hasan Kalesi (1973)
. Namus Belası/Gurbet (1973)
. Beyaz Atlı/ Yiğitler (1974)
. Tamirci Çırağı/ Nerdesin? (1975)
. Mutlaka Yavrum/ Kavga (1975)
. Beni Siz Delirttiniz/ Niyazi (1975)
. Parka/ İhtarname (1976)
. Mor Perşembe / Bir Öğretmene Ağıt (1977)
. 1 Mayıs / Durduramayacaklar Halkın Coşkun Akan Selini (1977)
. Hayvan Terli (Single/2004)
ALBÜM:
. Kardaşlar-Apaşlar (1973)
. Cem Karaca'nın Apaşlar, Kardaşlar, Moğollar ve Ferdy Klein Orkestrası'na Teşekkürleriyle (1974)
. Nem Kaldı (1975)
. Parka (1977)
. Yoksulluk Kader Olamaz (1977)
. Safinaz (1978)
. Hasret (1980)
. Bekle Beni (1982)
. Die Kanaken (1984)
. Resimdeki Gözyaşları (1986)
. Merhaba Gençler Ve Her Zaman Genç Kalanlar (1987)
. Töre (1988)
. Dönen Dönsün (1988)
. Yiyin Efendiler-Yağma Sofrası (1990)
. İhtarname (1990)
. Ohhh Be!..... (1990)
. Bu Son Olsun (1991)
. 25. Yıl Özgürlük Resitali (1992)
. Nerde Kalmıştık ? (1992)
. Cemaz-Ül-Evvel (1994)
. Best Of Cem Karaca Volume 1 (1996)
. Best Of Cem Karaca Volume 2 (1997)
. Bindik Bir Alamete Gedeyoz Kıyamete (1999)
. Best Of Cem Karaca Volume 3 (2000)
. Best Of Cem Karaca Volume 4 (2003)
. Ölümsüzler (2004)
KENTİN TÜRKÜSÜ: ANADOLU POP-ROCK KİTABI'NDAN (PAN YAYINCILIK) ALINMIŞTIR.