CEM KARACA: 'BENİ NE İSLAMİ KESİM, NE DE SOL DOLDURUŞA GETİREBİLİR'
Yüksel Aksu'nun yönettiği Cem Karaca'nın Gözyaşları filmi gösterime girdi ve Karaca yeniden gündeme. Karaca'nın yaşamını, çocukluğundan Almanya'daki sürgün yıllarından Türkiye'ye dönüşüne dek anlatan filmin nasıl tepkiler alacağı merak konusu.
Cem Karaca'nın 21 Ocak 1995 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanmış söyleşisini bugüne taşıyoruz:
AMAÇ TANSİYONU DÜŞÜRMEK
Yarım yüzyıllık yaşamının otuz yılını müziğe adamış bir sanatçı Cem Karaca. Ancak ilginçtir ki Karaca'nın müzikal yanıyla ne 1980 öncesi fazla ilgilenildi, ne de yurda döndüğü 1987 sonrası.
Her iki dönemde de Karaca'nın yanında çok yetenekli müzikçiler vardı. Onlar üretti: Cem Karaca güçlü sesi, yorumu, akıllı sahne şovu ve karizmasıyla bunları başarıyla insanlara aktardı. Ancak, özellikle 70'lerin yarısına doğru Karaca'nın politik söyleminin ağır basması, seslendirdiği birçok önemli besteyi gölgede bıraktı.
Döndükten sonra da politik sõylem Karaca'nın mūziğini güdümleyen en belirgin faktordü. Karaca yine toplumsal mesajlar veriyordu, güçlü parçaları vardı: ama düşünsel anlamda farklı adreste olan sanatçınin kasetleri satmadı. Eski dinleyicisi almayınca tirajlar aşağılarda kaldı.
Cem Karaca bugünlerde Emrah, Resimdeki Gözyaşları, Bu Son Olsun, Dadaloğlu, Oy Babo gibi 15 eski yapıtınınn toplandığı Cemaz-ûl-Evvel adlı kasetiyle gündemde. Sanatçının geçmişte neler yaptığını merak edenler için güzel bir örnek bu çalışma.
Sırada, Uğur Dikmen'le hazırlayacakları yeni kaset var. Bu kez Karaca'nın hedef kitlesi geniş. Amacının ülkedeki tansiyonu düşürmek olduğunu belirtiyor ve aralarındaki görüş ayrılıkları gittikçe keskinleşen kitleleri asgari müsterekte birleştirmeyi deneyeceğini söylüyor.
- Cem Karaca'nin dinleyicisi birden nereye kayboldu?
Sekiz yıl yoktum,1980 öncesinin dinleyicisi bu süre içinde kasetlerime ulaşamadı.Yaşlar da büyüdü. Benim o zaman 20-25 yaşında olan dinleyicim çoluk çocuğa karıştı. Bazıları çocuklarına beni önermedi, ben dönektim onun için. Kendi çabamla gençlerle tanıştım. Ama bir kısım gençliği ilgilendirmiyordu Nazım Hikmet'in sürgünde oluşu. Yiyin Efendiler diye bir kaset yaptım döndükten sonra. Topluma kabul ettirilmeye çalışılan köşe dönmeciliğe karşı şeyler söyledim. O zaman Kemal Horzum olayı vardı, 'cuk' oturması gerekiyordu. Baktık, 'Yakalanmayacaktı, helal olsun adama' dendi. Ben de kalkıp fazilet dersleri veriyordum. Bir de yargısız infaz gibi dönek damgası yapıştırıldı. 'Turgut Özal'ın elini öptü' diye laf çıkarıldı. Ellinin üzerinde TV röportajında böyle bir şey olmadığını söyledim; hala aynı konu konuşuluyor. Başka bir şey yapamam artık.
- Cem Karaca geçmişte müziğinden çok, politik tercihleri ve karizmasıyla sivrilen bir isimdi. Bu karizma nasıl doğdu?
Benim söyleyiş tavrım halkın kendini ifade ediş biçimiyle örtüştü. Hiçbir zaman fısıldayamadım, soft olamadım, hep haykırdım. O dönemde toplum, kendi adına haykıran birini görmek istiyordu. Gençlik, sorunlarına daha angejeydi. Şimdi de Ahmet Kaya kısmen bu görevi yükleniyor, ama o daha ziyade sözel ağırlıklı; haykırmıyor.
- Müzik arenasında hep güçlü seslinizle ilerlediniz. Türk rockının ya da popunun kilometre taşı kabul edilen biri olarak müzikal anlamda ne gibi ilerlemeler gerçekleştirdiniz?
Sesim tabii ki önemli bir faktördü. Ancak bestelere de dikkat edilmeli. Müzikal anlamda hep kendimi aşmak kaygusundayım. 'Türkiye'de Türkçe rock yapmak istiyorum, ama lisan yetersiz' diyenler oturup 'Terketmedi Sevdan Beni'yi dinlesin. Bu kadar geriye gitmek de gerekmiyor. Kirlenmiş Çığlık diye bir başka parça var, onu dinlesin. Türk dilini iyi kullandık, çok eli ayağı düzgün Nazım Hikmet yorumlarımız var, Ahmet Arif şiirleri var. Ayrıca epik, dramatik unsuru kullanarak müziğe teatral kurguyu getirdik. Sahnede yaptıklarımızın hepsi planlanmış şeylerdi.
-Yıllar sonra hangi parçalan referans olarak gösterebilirsiniz?
Toplumun yakından tanıdığı bütün parçalarımı seçerdim. Bir de ıskalananlar var. Örneğin, Mor Perşembe, Bir Öğretmene Ağıt, Kalender, Obur Dünya. Bunlar da önemli çalışmalardı.
- 1 Mayıs"ı birçok insan seslendirdi, ama en çok sizin parçanız olarak benimsendi ve siz mahkemede yargılandınız. Bestenin Costa Gavras'ın 'Z' filmine ait olduğu savı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ben iddialara katılmıyorum. 1 Mayıs, Sarper Özsan'ın bestesidir. Sarper'in bir miktar Theodorakis'in müziğinden etkilenmesi normaldir; sekiz mezürü aşmadıktan sonra üzerinde tartışılacak bir sey yok.
- Uğur Dikmen'le hazırladığınız yeni çalışmalarınızda neler olacak?
İlk kez kendimden yola çıkarak kaset yapıyorum. 2.5 yıldır “Ben kimi söyleyeceğim' diye düşünüyorum. Beni ne İslami kesim ne de sol dolduruşa getirebilir. Kendi sözlerim artık önemli. Yeni kasette bütün amacım tansiyonu düşürmek. Ülkenin gereksiz gerilim sonucu tehlikelere gebe olduğunu görüyorum. Gerekli izinleri aldığım takdirde bir tane Nâzım Hikmet'ten, bir tane de Necip Fazıl'dan şiir olacak. İsteğim, Necip Fazıl'ı sevenlerin Nâzım Hikmet'in söylediklerini toptan reddetmemesi yahut tam tersinin olması. Asgari müştereklerde bir pencere aralamak istiyorum. Sonra, bir Alevi kesimin, bir Sünni kesimin benimseyeceği parça olsun diyorum. Türküler de olacak; örneğin Ali Ekber Çiçek'in Haydar Haydar'ı 0zerinde çalişıyorum. 7 nisanda kaseti firmaya teslim edeceğim Döndüğūmden beri yargısız infazla karşı karşıyayım. Bu insanlara kasetimi dinlemelerini öneriyorum.