A WHITER SHADE OF PALE (PROCOL HARUM)
Yıl 1962; rhthm’n blues grubu Paramounts’un 17 yaşındaki lideri Gary Brooker (piyano), arkadaşları Roin Trower (gitar), Barrie James Wilson (davul) ve Chris Copping’le (bas gitar) İngiliz pop-rock hareketine kenarından köşesinden dahil olma peşinde.
Grup, EMI ile sözleşme imzalamayı başarıyor ve 1963’te ilk 45’liği yayınlıyor. 1966’da Chris Andrews ve Sanie Shaw’la turneye çıksalar da Brooker umudu kesip grubu dağıtıyor.
1967’de Brooker, şair ve söz yazarı Keith Reid’le tanışıyor. Bir bestesini verip söz yazmasını istiyor. İşte, o gün popüler müzik tarihinin en ünlü şarkılarından ‘A Whiter Shade of Pale’ doğuyor.
Brooker ile Reid, 21 yaşındaki klavyeci Matthew Fisher’ı buluyor ve şarkı için enstrümantal bir giriş hazırlamasını talep ediyor. Fisher, başta Johann Sebastian Bach’ın Air On The G String’i olmak üzere klasik müziğin hazinelerinden ‘esinlenerek’ o meşhur introyu yazıyor ve girişi de, soloları da Hammond orgla çalıyor. Böylelikle pop ile klasik müziğin ilk birlikteliklerinden biri dünyaya geliyor.
Küçük bir plak şirketiyle anlaşıyorlar ve müzik dergisine verilen ilanla toplanan müzisyenlerle şarkının kaydı Londra’daki Olympic Sound stüdyolarında bitiriliyor.
Plağın kapağına yazmak için bir grup (ortada bir grup olmasa da) ismi aranıyor. Brooker, Latince Procol Harum’u (procul olmalı) seçiyor. Üç aşağı beş yukarı ‘Bu şeylerden uzakta’ anlamına geliyor, ama zaten anlam önemli değil; kulağa hoş gelsin, yeter…
12 Mayıs 1967’de yayınlanan A Whiter Shade of Pale kısa sürede İngiltere’de liste başı oluyor; ABD’de de beşinci sıraya kadar yükseliyor. İnsanlar arka arkaya defalarca dinliyor; diğer şarkılara benzemiyor.
Yıllar geçiyor; 2005’te klavyeci Matthew Fisher, Brooker’a dava açıp diğer besteci olarak kaydedilmesini istiyor. Mahkeme Fisher’ı haklı buluyor ama 2008’de yüksek yargı kararı bozuyor.
Fisher 2009’da Lordlar Kamarası’na kadar gidiyor ve kamara tarihinde ilk defa telif hakları ile ilgili bir davaya bakıyor. Oybirliği ile Fisher’ın lehine karar çıkıyor.
İngiliz basını, yaşasaydı, telif olarak Johann Sebastian Bach’a bir şeyler düşüp düşmeyeceğini sorguluyor.