ADAM OLACAK SİNEMACI...
Anne-babaların adı göçmendi; onlarınki biraz daha şıktı: ‘ikinci’ ya da ‘üçüncü kuşak’. Artık hepsi oralıydı; ama yapıtları biraz oralı, biraz buralı.
Buralara dönme gibi bir derdi olmayan üçüncü kuşaktaki orayı özümseme becerisi, geniş teknik ve tecimsel olanaklar, bol fırsat eşitliği bu füzyonun sağlıklı gelişmesinde büyük etkendi.
Nereden nereye… Doksanlar’ın ikinci yarısında ilk kez toplu halde Ankara Uluslararası Film Festivali’ne konuk olan Türkiye kökenli genç yönetmenler ile oyuncular, zamanla hayallerini bir bir gerçekleştirerek, umutları boşa çıkarmayarak çok önemli işler başardı.
O günlerde Kısa Sınır Tanımaz başlıklı bölümde buluşan gençlerden Fatih Akın’ın yolu Berlin’e, Cannes’a kadar uzandı. Hollywood’dan Altın Küre aldı.
Mehmet Kurtuluş, Avrupa’dan sonra Yeşilçam’da da oynadı ve de aranan isimler arasına girdi.
Uzun metrajlarla, dizilerle Türkiye piyasasına girenlerin listesi uzadıkça uzuyor; Yüksel Yavuz, Tim Seyfi, Nursel Köse ve diğerleri.
Yurtdışında yaşayan Türkiye kökenli sinemacıların dünyanın dört bir yanındaki sinema serüveni hem oralarda hem de buralarda gayet heyecanlı ve verimli bir şekilde akıp gidiyor. Çoğu akademik sinema eğitimi almamasına karşın teknik beceriyle ve farklı dilleriyle sıkı işler çıkarmaya devam ediyor.
Homojen bir kültürleri, bakışları ve tatları yok ama yaşadıkları ülkede yabancı olmanın, hayata değişik gözlerle bakmanın, etrafında yaşananları daha bir değişik tatla özümsemenin avantajını iyi kullanıp taze fikirlerle bezeli, cesur, hoş yapıtlar üretiyorlar.
Ayrıca, Batı’nın unutmaya yüz tuttuğu değerleri anımsatarak sıcacık, insancıl bir bakışla hem önemli işlere imza atıyorlar, hem de o müthiş gelenekleri olan ülkelerin sinemalarında ağırlıklarını hissettirip gelecek için ‘umut’ oluyorlar. İşte Ferzan Özpetek; İtalyan ve Avrupa sinemasındaki konumu net: Batı’ya Doğu duyarlılığını ve derinliğini ustaca taşıyabilen, sinemanın seyirlik yanını da iyi kavramış bir soluk…
CUMHUR CANBAZOĞLU