Günün TV Filmi

VİZONTELE TUUBA

30 Aralık 2025 Salı 08:48

VİZONTELE TUUBA/ YÖNETMEN: Yılmaz Erdoğan/ OYUNCULAR: Yılmaz Erdoğan, Tarık Akan, Altan Erkekli, İclal Aydın, Demet Akbağ, Tuba Ünsal, Tolga Çevik/ SENARYO: Yılmaz Erdoğan/ GÖRÜNTÜ: Uğur İçbak/ MÜZİK: Rahman Altın, Kardeş türküer/ 2004, Türkiye/ 111 dakika.

STAR TV   20.00

UĞUR VARDAN/RADİKAL

Kendine özgü tuhaf buluşlarıyla Zihni Sinir'i andıran Deli Emin'in serüvenleri devam ediyor. Onu sinema seyircisi ilk kez 1974'ün yaz aylarında, 20. yüzyılın belki de 'en önemli' buluşu televizyonun, yaşadığı kasabaya uğradığı dönemde tanımıştı. Bu kez dönem 1980'e kaymış; Cumhuriyet tarihindeki üçüncü askeri müdahalenin bot seslerinin daha gür çıktığı ve en nihayetinde beş generalin, 'Şimdi sıra bizde' diyerek yönetime el koyduğu zamana yani. 
Önce kısaca hikâye: Birçok evin artık 'vizontele'nin gücünü keşfettiği ve kendini bu sihirli kutuya kayıtsızca teslim ettiği günlerde kasabaya sürgün yemiş Güner Sernikli ve ailesi gelir. Kütüphanesi olmayan bu vatan beldesine Güner Bey, kütüphane müdürü olarak atanmıştır. Belediye Başkanı Nazmi Doğan, Güner beyi kanatları arasına alır ve Deli Emin'in de katkısıyla yeni bir kütüphane inşa etmeye çalışırlar. Bu süreçte Emin'le Güner beyin tekerlekli sandalyeye mahkûm kızı Tuba arasında bir yakınlaşma başlar... 

Vizontele'nin özel yeri rakamsal 
Sinemanın aynı zamanda rakamsal öneme sahip bir sanat olduğu fikrinin önem kazandığı 90'ların ikinci yarısından itibaren başlayan süreçte, 
'Vizontele' 3.5 milyon kişilik 'box-office' başarısıyla, Türk sinema tarihinde elbette özel bir yeri işgal ediyor. Ama bence bu özel yer, sadece rakamsaldı; çünkü projenin yaratıcısı Yılmaz Erdoğan'ın, yönetmenliğini Ömer Faruk Sorak'la üstlendiği bu yapımın sinema tadı taşıdığı tartışmalıydı. Erdoğan'ın tiyatro ve dizi film geçmişi ve refleksleri uzun metraja yansımıştı; 'Vizontele' episod mantığında gelişen ama genel bir bütünlüğe ulaşma konusunda problemleri olan bir filmdi. Öte yandan Türk sineması uzun süredir kendi 'Cennet Sineması'nı ya da 'Akdeniz'i arıyordu ve 'Vizontele' bu yeri doldurmaya adaydı, lakin fırsat kaçmıştı. 
Aradan geçen dört yılın ardından Erdoğan bu kez yönetmenlik koltuğuna sadece kendisinin oturduğu 'Vizontele Tuuba'yla ikinci kez karşımızda. Ama sonuç pek değişmemiş; hatta ortada bir geri adım olduğu bile söylenebilir. Öykü 12 Eylül darbesinin öncesine taşınırken yine televizyon kültürünün etrafı esir aldığı, okuma uğraşının ise günümüzden pek de farklı olmayan biçimde hep geri plana atılıp horlandığı görüşü, filmin temel tezi. Araya da masumane bir aşk hikâyesi sıkıştırılmış. Ama bütün bu tezler hem yeni bir şey içermiyor, hem de yine ortada sinema duygusuyla anlatılmış, bütünlüklü bir film yok. Parça parça ilerleyen, yine episod episod önümüze gelen küçük hikâyecikler var ama bütün bunları etkileyici bir anlatıma dönüştürecek bir sinema dili ortada yok (Sahne atlamaları bile tiyatrovari kararmalar içeriyor). Üstelik bu kez, ilk filmdeki kadar gülmüyoruz. Film boyunca gerçekten kayda değer espri sayısı üç ya da dört; ki bu da Erdoğan imzasını taşıyan bir metin için son derece zayıf bir sayı. Filme Batı'dan yapılan 'katkı' da problemli. Güner Sernikli ve ailesinin, o ortama ait olmadıklara dair güçlü etki yok. Şehirli kız Tuba ise, şımarıklıklarının dışında bu taşra ortamına ait olmadığını gösterir unsurlardan yoksun. Keza İdil Fırat'ın canlandırdığı anne de çok silik (ki cast problemi var; Zeki Ökten'in 'Gülüm'ündeki baba-kız burada karı-kocaya dönüşmüş ama iyi bir sonuç alınamamış). 

Hocadan intikam alınmıştır 
Benim asıl meselem filmin gezindiği 80'li yıllarla ilgili. Esem Sport ayakkabılar, panayırda içine kafa konulup resim çekilen Tarkan maketleri, Modern Folk Üçlüsü, sadece sigara yasağı konusunda anlaşabilen fraksiyonel solcular, koltuk altına sıkıştırılan Ses dergisi... Bu simgesel unsurlar belki başarılı yedirilmiş ama filmde Dallas'ın jeneriği ve Kenan Evren'in, saz arkadaşlarını yanına toplayarak yaptığı konuşmanın dışında o dönemin temsilcilerini heyecanlandıracak hiçbir yan yok; ki ben Dallas'ı ve Evren'i, bir belgeselde izlesem aynı heyecanı duyarım. 
Yılmaz Erdoğan'la aynı kuşağa aitiz, ama Erdoğan ne yazık ki benim o döneme ait hissettiklerime bu film dolayısıyla özel bir katkı yapmıyor. Bu noktada da filmin kime sesleneceği meselesi ortaya çıkıyor. 80'li yılları çocukluğuyla, gençliğiyle yakalayanlara 'Vizontele Tuuba' bir şey vermiyor. Ya günümüz seyircisi? Popstar kuşağının bu filmden ne bulacağını doğrusu bilemiyorum. 
'Vizontele' sempatikti, sevmiştik... 'Vizontele Tuuba' için aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Ama filmin yine de bir işlevi yerine getirdiği iddia edilebilir: Ankara'daki lisenin hocasından, intikam alınmıştır...