KABAKÇIĞIN HAYATI´NIN DVD´Sİ ÇIKTI
Bu yıl animasyon dalında Oscar´a aday gösterilen, yılı bir çok ödülle kapatan animasyon Kabakçığın Hayatı´nın DVD´si yayınlandı. Bir Film etiketiyle piyasaya çıkan 66 dakikalık Kabakçığın Hayatı, annesini yitirdikten sonra yetimhanede yaşamak zorunda kalan dokuz yaşındaki Kabakçık´ın yaşadıklarını anlatıyor.
KABAKÇIĞIN HAYATI:
İnsanı hemen içine çeken filmler vardır; türü önemli değil. İlk sahneden alır götürür sizi. Birkaç saniye yeter; sonra dakikalar su gibi akıp gider.
Kabakçığın Hayatı böyle filmlerden. Topu, topu 66 dakika; jeneriği atın; bir saat. Kısa mı kısa; ama dopdolu.
Kabakçık bir sebze değil; dokuz yaşında çocuk. Asıl adı İcar. Ancak, annesinin ona hitap ettiği gibi Kabakçık denmesini çok seviyor kendisine.
Nedenini açıklamayalım; bir olay sonucunda, yanında uçurtması, annesinden hatıra kalan bira kutusuyla yetiştirme yurduna bırakılıyor ve yeni arkadaşları Simon, Ahmet, Jujube, Alis, Beatris’in yanında bambaşka bir hayatla tanışıyor.
Yurttaki bütün hikayeler yürek burkucu. Anne-babaları nedeniyle uyuşturucuyu, suçu, hapsi, şiddeti, acıyı tanımışlar küçücük yaşta. Çocuklukları çalınmış adeta. Durum hiç de iyi değil.
Tamam ama, pes etmemeli. Umut da var hayatta, güzel tesadüfler de. Bir süre sonra aralarına Camille adlı bir kız katılıyor ve ayakları yerden kesilen Kabakçığa hayat birden bayram oluyor…
Ne istediğini bilen, konuya hakim, nadir sahici ve değerli filmlerden biri Kabakçığın Hayatı. Dram, mizah, umut ve heyecanın dozu son derece iyi ayarlanmış ve dengelenmiş bir kere. Kırılganlığın, şiirselliğin yanında, bir o kadar da ayakları yere basan, sosyal sorumluluk taşıyan öykü yansımış beyazperdede. Ajitasyona hiç yeltenmeden, didaktiklikten uzak, ailesiz çocuklar özelinde büyüklere bir fotoğraf sunulmuş yaşamın içinden.
Ne var bu fotoğrafta? Anne babanın ne kadar önemli olduğu var; bebeklik çağını aşmış çocukların da evlat edinilmesinin gerekliliği var; o yaşta bile cinsellikle ilgili soruların es geçilmemesi var. Masal hiç yok mesela; kalple beyne aynı anda seslenen, ‘zor çocukluklar’a adanmış, ciddi öykü var özetle…
Animasyonlarda son derece zorlama öyküler izlemeye, lay lay lom işlere çok alışmışken, böyle bir filme rastlamak şöyle bir titretip kendimize getirdi bizi. Şaşırdık, sevindik, umutlandık.
Böylesine tüketim çılgınlığı sürerken, annelerle babaların, eğitmenlerin dev çocuk endüstrisinin dayatmaları karşısında ne kadar çaresiz ve savunmasız kaldığını, canımız sıkılarak bir kez daha anımsadık. Umarız çocukları ciddiye alacak, eğlendirirken düşündürecek bu tip alternatif ürünlerin arkası kesilmez …
İlk filmini çeken Claude Barras 40’lı yaşlarında İsviçreli bir çizer aslında. Stop-motion tekniğiyle kuklaları birer, birer ilerleterek yapmış her şeyi. Yani, insan eliyle kuklalara şekil verilerek, 60 mekan oluşturularak kare, kare çekilmiş her sahne.
Modası geçmiş bir teknik denebilir de; bizce şekildeki bu nahiflik, sadelik öykünün anlattığı hüznü, acıyı dengeliyor kesinlikle. Detayların da hakkını verebiliyor film ağır, ağır. Diyor ki yönetmen; ‘Sakin, sakin izleyin; nefesinizi çekin, rahatlayın, izlemeye devam edin’. Gerçekten de, bundan daha iyi bir başlangıç olamazdı Barras için. Tebrikler.
Dosyasına da göz attık filmin. Son derece meşakkatli bir iş aslında. 25 santim boyunda, büyük kafalı, iri gözlü 57 kukla üretilmiş; bunların dokuzu sadece Kabakçık için kullanılmış.
Saçlar lastikten, kıllar silikondan yapılmış, suratlara renkli vernik atılmış. Sekiz ay bu kukla hazırlığına, hareketlerine harcanmış; bir sekiz ay da müzik ve fon için geçmiş. Ön hazırlıkları da sayarsanız toplam üç yıl gitmiş projeye.
Sonucunda, iri gözlü kuklalarıyla ‘Gözler kalbin aynasıdır’ demiş yönetmen ve miniklerin duygularını anlamlı, derin bakışlarla aktarmayı, seyircinin dikkatini gözler yoluyla elinde tutmayı denemiş ve başarmış... (arkapencere.com)
CUMHUR CANBAZOĞLU