GERÇEK ÖTESİ: 'DİKKAT, KANDIRILIYORUZ'
.jpg)
Yaz mevsiminin göbeğinde, ‘Yapay zeka ile üretilen ilk uzun belgesel’ etiketiyle ilginç, cesur, sıra dışı ve bir dolu övgüyü daha rahatlıkla sırtlayabilecek yerli film gösterime girdi bu hafta.
Evet, yazın ortasında belgesel, hem de yapay zeka destekli. Ne ola ki acaba?
Adı Gerçek Ötesi; İngilizcesi ise Post Truth.
Öyküsü şöyle; medyanın ilgisini hemen yapay zeka çekiyor ve ne anlattığını, derdinin ne olduğunu öyle fazla dert etmeden, yeni düzenin sürpriz armağanlarından yapay zekanın elinin sinemaya kadar uzandığıyla ilgili haberlerle vitrine oturtuluyor Gerçek Ötesi.
İşin yapay zeka yanıyla başlayalım: Alkan Avcıoğlu sinema yazarlığının yanında bir dönem film ithalatına da yönelmiş, gayet sevilen, iz bırakmış yapıtları bizim sinemalara taşımış, son olarak Gerçek Ötesi’yle yönetmenliğe soyunmuş özel biri.
Bunlarla yetinmiyor; kariyerine sinemayla, görsel sanatlarla ilgili, hocalık dahil, yeni unvanlar eklerken yapay zekaya da merak sarıyor. Sınırları pek kestirilemeyen geniş mi geniş kulvar bu.
Dört yıllık ısınma turlarının ardından, camiada Vikki Bardot lakabıyla tanınan eşi Gizem Avcıoğlu ile gerçeğin anlamını yitirdiği, kurmacanın başrole soyunduğu yeni dünya düzeninde oyunun nasıl kurulduğu, insanların olan bitenle günlük imtihanının nasıl planlandığına kafa yormaya başlıyorlar.
Odalarda baş köşeye oturttuğumuz televizyonlara, telefonlarımıza, internetimize 24 saat imaj yağdırarak farklı, sahte bir gerçeği gayet rahat pazarlayan görsel-işitsel medya ile sosyal medyanın ipliğini pazara çıkarmanın vakti geldiğine inanıp senaryoyu yazıyorlar.
Belgesel yapacaklar ama, kurgu film kadar olmasa da yine de pahalı çaba bu.
Ne gam; çoğu kişi bilmiyor ama yapay zeka diye bir şey var. Ne güne duruyor ki…
Çeşitli platformlara üye oluyorlar; 15 tane kadarına. Başlıyorlar senaryoya hizmet edecek görüntüleri, sesleri, müzikleri toplamaya. Anlatan ses de yapay zekadan transfer.
15 aylık mesaiden sonra 55 saatlik malzeme birikiyor bellekte. Bunun da bedeli var tabii; öyle sıfır maliyet değil sonuçta…
Medyada yapay zeka başrolde, tamam da; bir şekilde üvey evlat muamelesi gören, fazla ön plana çıkartılmayan, ‘Avcıoğlu’ların anlattıkları, saptamaları öyle önemli ve değerli ki.
Saygıyı hak eden biçimsel cesaretin yanında, kavramsal olarak da bam bam bam bir iddiayı dile getiren, felsefik açıdan altı iyi doldurulmuş, ütopiye uzak sıkı bir senaryo var karşımızda.
Biçimsel cesaret derken, insanların gönüllerinin masallara kaydırıldığı, ‘sadece gördüğüne inan, kafanı yorma, görüntünün arkasında bir numara yok’ gibi hokkabazlıklarla sunulan ürkütücü sahteliğe karşı, ellerini korkak tutmadan, son derece soğuk kanlılıkla, dimdik, estetikten uzak düşmeden, gözümüze sokarak finişe taşıyorlar 102 dakikalık maratonda çaresizliğimizi.
Son not; siyah beyaz görüntülerin daha gerçekçi algılandığı, geleneksel belgesellerin perde arkasında neler yaşandığıyla ilgili çoook çook ilginç bonuslar da filmin hınzır saptamalarından…