ANNA
Anna Poliatova, temelde bir suikastçıdır ama asla normal bir suikastçı değil. Onun çarpıcı güzelliğinin altında dünyanın en korkulan ve yetenekli ajanlarından biri yatar. 24 yaşında olan Anna’nın kim olduğunu ve kaç farklı ülkede, kaç farklı hayata sahip olduğunu kimse bilmemektedir. Genç kadın, Moskova’da pazarındaki sıradan bir satıcı mı, Paris’te yaşayan bir model mi, yozlaşmış bir polis mi, yoksa sadece zorlu bir satranç oyuncusu mu? Onun gerçekte kim olduğunu bilmek için oyunun sonuna kadar beklemek gerekecektir.
SEANSLAR
YÖNETMEN:
Luc Besson
OYUNCULAR:
Sasha Luss
Helen Mirren
Luke Evans
Cillian Murphy’
SENARYO:Luc Besson
GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ:
Thierry Arbogas
MÜZİK:
Eric Serra
YAPIM:
2019, Fransa
DAĞITIM:
Bir Film
SÜRE:
119 dakika
ELEŞTİRMEN YILDIZLARI:
MEHMET AÇAR (Habertürk)....2,5
MURAT ERŞAHİN (sinemamuzik.com)... 1,5
MURAT ÖZER (Sinema Seven Mecmua)... 1,5
UĞUR VARDAN (Hürriyet).... 2
ELEŞTİRMEN GÖRÜŞÜ:
ŞENAY AYDEMİR (EVRENSEL): '... Bir Luc Besson fantezisi olarak durmadan ileri ve geri saran ve aslında fazlaca da işlevi olmayan zaman akışı sizi rahatsız etmediyse, Anna’nın 1987 yılında ‘laptop’undan “online” iş başvurusu yapması da rahatsız etmeyecektir muhtemelen. Ya da aynı yıllarda herkesin elinde olan cep telefonları da. Ama bütün bunları “nihayetinde bu bir film” diye geçiştirsek bile ortada bir filmde olması gerekenler de yok. Örneğin böylesi bir ‘casusluk’ hikayesinde kurulan entrikaların basitliği, öngörülebilirliği. Filmin bitişine yarım saat kala kimin kiminle iş birliği yaptığı ve aslında nasıl biteceğinin apaçık ortada olması. Daha geçen yıl izlediğimiz “Kızıl Serçe”nin bir tekrarının, “Nikita”nın kötü bir kopyasının ve en fenası umutsuz bir “John Wick” öykünmesinin perdede akıp gittiği bir iki saate hazırsanız bu film tam size göre...'
UĞUR VARDAN (HÜRRİYET): '... Karşımızda Luc Besson var ve yine üzerinde pek kafa yorulmamış bir senaryo eşliğinde yeni bir kadın ajanıyla huzurlarımıza çıkıyor. ‘Anna’, KGB tarafından eğitilip Batı âlemlerinde sahaya sürülen genç ve güzel bir ‘tetikçi’nin hikâyesini anlatıyor. Birim şefi Olga’nın sert ve acımasız yöntemleri eşliğinde suya atılan ve çok çabuk yüzme öğrenen Anna, çok geçmeden Paris moda dünyasında yükselen bir model kimliği örtüsü altında örgütten gelen talimatları yerine getiriyor. Ama bir gün işin içine CIA de giriyor ve... Ana karakteri kadın olan aksiyonlar ister istemez o eski formüle, ‘Soğuk Savaş’ dönemi refleksleriyle dolu ajan filmlerine başvuruyor. Sağ olsun, günümüz dünyasının politik konjonktürü de bu dengeleri yeniden ürettiği için anlatılan öykülerin yer yer karşılığı var. Ama senaryolarda aktarılanlar o kadar karikatürize ve mantık dışı oluyor ki, “Film işte” deyip geçiyorsunuz. Dolayısıyla ‘Anna’nın yansıttığı hissiyatın da aynı olduğunu belirtelim...'