´SAHİCİLİK HER TÜRLÜ KURGUNUN ÜSTÜNDE´
Sinema yazarı Murat Erşahin´in yeni öykü kitabı “Mümkünse Sıra Başı Olsun Lütfen” yayımlandı. Yönetmen ve fotoğraf sanatçısı Selim Güneş, kitabı şu cümlelerle anlattı:
“Bu kitabın başrollerinde sinema, edebiyat ve Kadıköy var. Murat’ın öykülerinde, insan yüreğine dokunan şeyler ve bir semte karşı yıllarla oluşmuş ´tutku´ var... Her öyküsü derinleşen anlamlarıyla insan yüreğine dokunuyor. Yalnızca yüreğimizle görebileceğimiz şeyleri anlatıyor. Sokakları adeta bir sinema sahnesi, sinemayı bir öykü, sevdiklerini de bir şiir gibi anlatıyor. Tüm bunlar onun kaleminin ne kadar güçlü ve yüreğinin de ne kadar duyarlı olduğunu gösteriyor.”
Kitabın girişinde yer alan yazımda ben de şöyle anlattım Erşahin´in öykülerini...
“Kadıköy, Moda, Yoğurtçupark, Ankara, eski sinemalar, kapanmış kitabevleri, çocukluğun unutulmaz lezzetleri ve başka şeyler... Murat Erşahin’in satırlarını okurken geçmişle bugün arasında dönüp duran sarmal bir hafızanın, şiirsel bir coğrafyanın içinde dolaşıyoruz. Edebiyat aşkı, sinema tutkusu ve hayat var bu öykülerde... ´Sahi, nedir şefkat?´ gibi naif sorulardan ´Koko da var abi´ye uzanan cümleler, ince bir ironiyle kederi bir araya getiriyor. Erşahin´in öykülerinde geçip giden zamanın hüznü, bellek ve dil, bir araya gelip çağımızın hoyratlığına adeta isyan ediyor.”
Murat Erşahin´le H20 Kitap´tan çıkan “Mümkünse Sıra Başı Olsun Lütfen”i konuştuk...
- Kitabın kapağı, her şeyi özetliyor sanki... Kadıköy, Bahariye Caddesi ve sinemalar... Kadıköy senin için ne ifade ediyor?
Kadıköy, ‘ev’ demek benim için. Evim yani. Geçmişim ve geleceğim. Bebekliğim, çocukluğum, gençliğim, yaşlılığım, dertlerim, tasalarım, sevinçlerim, yakınlarım, dostlarım, sevdiklerim, kızdıklarım ve anılarım. İçindeyken bile özlediğim yer.
- Öykülerini okurken şiirsel metinler olduğunu düşündüm. Sanki romancılardan daha çok şairlerden etkilenmiş gibi duruyorsun. Sence doğru bir izlenim mi? Edebiyatta en çok kimlerden etkilendin? Hangi yazarları seversin?
Şiir bir adım önde sanki. Şiir, ‘anlam’ demek! Her anın, her insanın, her oluşun içinde şiir var; şiir olmalı! Fakat ‘sadece şiir’ demek de pek doğru olmaz! Her türü ile ‘edebiyat’ ilgimi çeken… Şiirde ‘Garipçiler’ ve bütün bir ‘ikinci yeni’! Metin Eloğlu’nun dizeleri mesela! Ekmek ve su gibidir benim için. “İnsan kendini pek ödeyemiyor, sen dur bende var.”… Pek çok isim var düz yazıda. Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Tezer Özlü, Sevgi Soysal. Canetti, Pavese, Borges, Kafka, Rilke, Boris Vian, Kundera, Gogol, Saramago… Bu isimler özellikle çok etkiledi beni.
- Öykülerden birinde eve değil eskiye gitmek istediğini söylüyorsun. Nostaljiden ziyade bugünün dünyasından bir kaçış özlemi var sanki? Ne dersin?
Tamamıyla! Bugünü sevmiyorum… Pek seveni olduğu fikrinde de değilim ama kişisel olarak aldığım yaralar çok ağır ‘bugünden’! Sığ, bayağı ve özelliksiz günler yaşadığımız düşüncesi, uyandığım her sabah daha bir ağırlaşıyor. Zihnim, bugünle barışık değil. Çok hızlı tüketilen, son derece kaba, nobran günler sürüyoruz. Duyarsızlık her yerde. Her sokakta, her insanda, her köşede. Bilgi yok. Bilim ve sanat yok. Şiir öldü! Hemen her şey hakkında fikri olan ucuz kahramanlarla doldu etraf! Susmak ve dinlemek bir erdem değil artık. Herkes konuşuyor. Bağıra, çağıra. Yalan, yanlış. Ona buna hakaret etmek moda! Sataşmak, kırmak, yaralamak, yok etmek! Durup, dinleyen yok. Hal, hatır soran… Hasbelkader beraber olmak, beraber kalmaktan daha önemli artık! Bas Oynat DVD’ler gibi her şey. Zariflik yok oldu. Jestler de bitti. Kapat git dükkanı!
- Öykülerinde çok karamsar cümleler var ama sonra gündelik hayatın akışı ve insanların varlığıyla daha iyimser bir ruh haline geçiyorsun sanki... Gerçek hayatta da böyle misin?
Evet, böyleyim sanki… İnsanlık ve insan… Wittgenstein; ‘sanki hep birlikte kötüler, hep birlikte de masum’ diyor! Onlardan yana ümidim kaybolmasın istiyorum… Karamsarım fakat ‘umut’ çok önemli! Biliyorum bunu. “Aylak Adam”da Yusuf Atılgan der ya; ‘Vardı işte. Çocuklar, elmalar vardı.’ Bu yüzden devam etmek gerekiyor. ‘Dünyanın sonu ve perde’ durumu bir gerçek fakat bu acı hakikatten daha fazlası gerekiyor insana. Devam etmek mühim! Çok karanlık olacağını bilsek de, bir diğer günü umutla karşılamak gerek. Tamam, bugünün dünyasından hoşnut değiliz ama henüz kaybetmedik! Güzel günlere, insana, şiire, lakerdanın iyisine, sıcacık gülümsemeye inanıyoruz. Omuzdaki dost elinin iyileştiriciliğine güvenimiz tam!
- Seni tanıyan biri olarak, bazı öykülerde gerçekten yaşanmış olaylarla kurmacayı birleştirdiğini fark ettim. Peki, bütün öykülerde aynısını mı yapıyorsun? Tümüyle gerçekleri anlattığın öykülerin de var mı? Mesela, kızın Öykü´yle Akçay´da “Alacakaranlık” filmine gidişinizi anlattığın öykü...
Her ikisi de… Kurmaca ile gerçek… Zaten iç içe değiller mi? Bazı anlar tamamen gerçek olanı naklediyorum. Öyle şeyler ki; kurmacadan daha fazla kurmaca! Sahicilik, her türlü kurgunun üstünde. Bazı anlar ise bir boyut eklemek gerekiyor hakiki olana veya eksiltmek. Biraz daha yumuşatmak veya sivriltmek. O ‘an’la alakalı bir durum. Yazma aşamasında kendiliğinden oluşuyor.
- Bir sinema yazarı olarak, sinemanın yazdıkların üzerindeki etkisini nasıl görüyorsun? Öykülerinde ya da anlatımında sinemasal yanlar buluyor musun?
Sinemanın etkisi büyük. Tarifi zor… ‘Sinema, yaklaşmakta olan ölümü kaydeder’ der Bresson. Öyle… Kıpır kıpır bir şey sinema. Sorumluluk içeren bir sanat dalı öte yandan. Hayatın tam içinde, odağında duruyor. Ona bakıyor! Anlatıyor ardından… Dilediği gibi, özgürce. Lezzeti ayrı. Tadı, doğal olarak siniyor bütün kelimelere.
- Yeni kitap fikirlerin var mı? Öyküde devam mı edeceksin, yoksa sırada başka türler var mı?
Öykülere devam edeceğim. Onları çok seviyorum. Bir de novella denemesi var sırada. 70’li yılların ortasında başlayıp, günümüzde sona eren uzun bir hikâye. Yıllar önce yazdığım şiirlerden oluşan bir şiir dosyası da hazır beklemekte. Edebiyatla daha fazla ilgilenmek istiyorum bundan böyle. Daha fazla üretmek. Varoluşumu kendim için ‘çekilir’ kılmanın daha iyi bir yolu yok galiba. MEHMET AÇAR (haberturk.com/ 09.02.2019)