´HOLLYWOOD´DA BAŞROL GÖRKEM VE IŞILTININ...´
ABD´nin en büyük ihraç kalemlerinden olan sinema sektörünün kalbinin attığı Hollywood´da, binlerce genç arasından sıyrılıp boy gösteren Türkler´in sayısı günden güne artmakta. İki yıldır Hollywood’da çalışan 25 yaşındaki yapımcı Meriç Aydın da bu isimlerden biri.
Türkiye´de kısa filmler çekerek sinemaya giren, ABD´de yüksek lisans yaparken Los Angeles´a gidip Bee Holder Productions’da ve Underground’da çalışmaya başlayan Meriç Aydın, Ağustos 2014´ten bu yana Eclectic Pictures’da ‘jr. development executive’ ve birden fazla filmde ´associate producer´ olmayı başarmış. Ayrıca yazdığı senaryo ´Final Draft’ yarışmasında 7000 senaryo arasında çeyrek finale kalmış.
Meriç Aydın´la Hollywood´u konuştuk:
- Hayli yabancı olduğumuz bu Hollywood unvanlarını anlatır mısınız bize ?
Çekim öncesi, senaryo geliştirme aşamasında görev yapıyorum. ‘Development executive’ unvanı, yapım şirketlerine gelen senaryoları geliştiren kişi anlamına geliyor. Şirketlere her gün onlarca senaryo ulaşıyor ve genellikle stajyerler okuyor bunları. Stajyerler filmleri notlandırıyor ve şirketin yapımcısına en iyi not almışlar tavsiye ediliyor. Eğer şirketin ilkelerine uygunlarsa bu hikayelerin haklarını almak için senaristlere ulaşılıyor. Bu, senaryo hakları için uygulanan ve genellikle altı ay süren bir rezervasyon. ‘Associate producer’ ise projeye odaklı bir unvan; filmin gerçekleşmesi için kritik bir etkisi var. Bu kişi yapım aşamasının başından sonuna kadar ne gerekiyorsa onu yapıyor. Bazen bir halkla ilişkiler materyali üretirken, bazen de kritik bir telefon açıp oyuncuyu projeye iknaya çalışıyor.
- Senaryo seçimine nasıl karar veriliyor?
Her şirketin farklı bir yoğurt yiyişi var diyebiliriz; oldukça öznel bir dünya. Yapıları çok iyi bilmek gerekiyor doğru yere doğru senaryoyu yollayabilmek için. Örneğin sizin sadece fantastik film yapan bir şirkete Amerika’nın kurucularını anlatan bir hikaye yollamamanız lazım.
- Ama melez filmler de var; onlara ne diyeceksiniz? Abraham Lincoln’un vampir avcısı olduğu film mesela... Bu projeye devlet büyüklerinin bir başka şekilde mitleştirilmesi de diyebiliriz. Film Amerika’da çok tutmadı bu arada, yurt dışında kurtardı işi. Nedenini bilmiyorum, belki de gençlerin ilgisini çekmek için tatlandırılarak anlatılan süper kahraman filmi görünümünde gizli bir tarihsel filmdi Lincoln-Vampir filmi. DC (Warner) ile Marvel´in (Disney) gişede süper kahraman filmi hegemonyası yarattığı garip bir dönemden geçiyoruz zaten. Atmaca/Birdman filmi bir süper kahramanı oynamış bir adamın kariyerini ele aldığı için tam da bu konuya çok iyi bir eleştiri. Güzel de gişe yaptı.
- Bir filmin ABD´de ya da ülke dışında tutacağı ne şekilde hesaplanıyor?
Film işi hala risk demek, deneye yanıla sürüp gidiyor. Örneğin daha yeni gösterime çıkmış Keskin Nişancı/American Sniper filmi müthiş bir performans sergileyip yalnızca Amerika’da hafta sonu 90 milyon dolar kazandı. Çünkü 2015 Amerika’sının ruhuna uygun bir filmdi.
Bizim ilgilendiğimiz, daha istatiksel olan kısım şu; her proje için gelir projeksiyonları yapıyoruz. Bu şekilde yatırımcıya projenin dağıtımı ve satışıyla ne kadar kazanç sağlayabileceğini gösteren portre çıkartmış oluyorsunuz. Bu projeksiyonları sağlıklı oluşturabilmek için geçmişte benzer türdeki filmlerinin gişe davranışını analiz ediyoruz. Hangi film Amerika’da kazanır, hangi film yurtdışında kazanır, büyük ölçüde görmüş oluyoruz. Bu da yatırımcıyı ve stüdyoları bir şekilde rahatlatmamızı sağlıyor.
- Peki, Türkiye’de bu tür projeksiyonlar yapılabilir mi?
Box Office Türkiye gibi sitelerin verilerinin daha detaylı olmasını dilerim. IMDB’nin Türkçesi olabilir mi gibi konular da akla geliyor. Rusya’nın var mesela. Türkiye gişesi denince aklımıza gelen Recep İvedik örneği var; fakat gişe davranışı sürekli değişen ve gelişen bir şey. Her zaman bu tarz filmler tutacak diye bir kural yok. Film yapımcılarının her hafta göz atması şart bu analizlere; çünkü elinizdeki veri artınca vardığınız sonuç da daha sağlıklı oluyor.
- Hollywood´a kabul edilme sistemi nasıl işliyor?
Geçenlerde Yavuz Turgul’un söyleşisini okudum; eskiden Yeşilçam’ın nasıl çalıştığından ve herkesin asistanlıktan yükseldiğinden bahsediyordu. Burada da halen öyle. Telefonların durmak bilmediği, bir meslek jargonunun gündelik dilinize hükmettiği ve sizden talep edilenlerin sürekli arttığı değişik bir ortam burası. Gerçekten çok çalıştıktan sonra kendinizi kabul ettirebiliyorsunuz.
-Çok çalışmaktan başka da yapılacak şeyler vardır muhakkak...
Hayallerinize bırakıyorum; aslında her sektörde yaşanan şeyler yeni başlayanlar için. ‘Entourage’ dizisi ve ‘Köpekbalıklarıyla Dans’ filmi az bile anlatmış. ‘Şeytan Marka Giyer’ de moda sektörü olmasına rağmen bizimkine rahatlıkla uyarlanabilir.
-Filmdeki gibi, henüz çıkmamış Harry Potter kitabının müsveddesi ne yapılıp edilip bulunacak yani?
Aynen öyle. Bulursanız farkınız ortaya çıkıyor işte. Hollywood birçoğuna ışıltılı geliyor ve sonucunda büyük bir rekabet yaratıyor bu durum. New York Times’ın bir makalesi ´Harvardlı gençler niçin Hollywood’da postacılık yapıyor?´ sorusu üzerineydi. Cevabı: görkem ve ışıltı…
- Son dönemde hangi filmler için çalışıyorsunuz? Bu sezon gösterime girecek var mı aralarında?
Üç filmin üzerinde çalışıyorum şu sıralar. Bunlar, ‘Du Cap’, ‘Without Apparent Motive’ ve ‘The Census Taker’. İlki Cannes’da yer alan Hotel Du Cap’ta geçen kara komedi. İkincisi bir polisiye ve üçüncüsü ise yine benzer bir temada; New York’taki varlıklı ailenin evindeki cinayet bir nüfus sayım memuru tarafından ortaya çıkarılıyor. Eclectic Pictures ile üzerinde çalıştığımız iki film girecek bu sezon gösterime; ilki İran’da bir ailenin rejimden kaçışını konu alan ‘Septembers of Shiraz’; Salma Hayek ile Andrien Brody başrolü paylaşıyor. Diğeri ise modern bir Frankenstein yorumu; Türkçe’ye ‘Şeker Adamın Laneti’ olarak çevirilen ‘Candyman’ filminin yönetmeni Bernard Rose’dan. Xavier Samuel ile Carrie Anne-Moss oynuyor. Yorumlarınızı bekliyoruz.