31 MAYIS 2019
Beşi yerli yapım olmak üzere; toplam dokuz yeni film merhaba diyor bu hafta! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese.
GODZILLA II: CANAVARLAR KRALI
-Çok yaşa kral!-
2014 tarihli ABD-Japonya ortak yapımı olan Hollywood’un yeni Godzilla filmi, otantik canavarın beyazperdeye altmış yıl içinde yansıyan (28’i Japonya yapımı) otuzuncu macerasıydı. Dünyanın belki de en ünlü canavarı ‘Godzilla’, insanoğlunun; bütün insani ve ahlaki ‘sınırları’ aşarak yaptığı bilimsel çalışmalar sonucu, gizlendiği okyanusun en derin yerinden ortaya çıkıp, insanların ve medeniyetin varlığını tehdit eden acımasız yaratıklarla mücadeleye giriyordu. İlk olarak 1954 yılında ‘Gojira’ adıyla perdeye yansıyan, Ishirô Honda imzalı Japon filmi, Hollywood’a ilk kez 1998’de, yine ‘Godzilla’ adıyla Roland Emmerich yönetiminde taşınmıştı. Aslen Japonya kökenli olan bu yaratık, İkinci Dünya Savaşı’nda, Japonya’nın yaşadığı nükleer felaketle ilişkilendirilmiş bir ikondu! İnsanoğlunun kibrine, doğayı yok saymasına verilen öfkeli, sert cevaptı öte yandan. 2014 tarihli ‘Godzilla’da, insanoğlunun cezalandırılması için, ilahi bir güç tarafından gönderilmiş dev canavar, bu kez, nükleer denemeler sonrası, uykularından uyanıp, insanoğlunun yarattığı medeniyeti yok etmek adına, ABD’ye kadar gelen iki tuhaf yaratıkla, insanlığın ve kurduğu medeniyetin geleceği adına, müthiş bir mücadeleye giriyordu. Eski Japon yapımlarının yolundan giden çevirimi, 2010 tarihli karanlık ve hüzünlü bilimkurgu ‘Monsters / İstila’ ile dikkat çeken Gareth Edwards yönetmişti. Trajedi, endişe, korku, tehdit, çılgınlık gibi kavramlar etrafında gezinen Godzilla miti, 2014 versiyonunda müthiş denilebilecek efektler ve incelikli bir stille yansımıştı perdeye. Gelişmiş teknolojinin de yardımıyla, titiz bir görsellik ve biçim kalıyordu akılda en çok.
Canavarlar kralının yeni macerası, yine ABD-Japonya ortak yapımı. Yönetmen koltuğunda ise bu kez ‘Trick ‘r Treat’ ve ‘Krampus / Yılbaşı Kabusu’ gibi fantastik korku örneklerini imzalamış Michael Dougherty oturuyor. Senarist kökenli yönetmen, öyküyü de, Zach Shields ve Max Borenstein ile birlikte kaleme almış. Yaratıklar ve canavarlar konusunda uzman ekip, bu kez adeta kıyameti yaşayan yeryüzünde, Godzilla ile titanlar olarak adlandırılan, yüzyıllardır uyuyan kadim canavarları karşı karşıya getiriyor. Kripto-zooloji kuruluşu ‘Monarch’, yoğun günler geçirmektedir. Aralarında Godzilla’nın da bulunduğu antik çağlara ait dev canavarlar insanoğlunun varlığını tehdit etmek üzeredirler. Eko teröristlerin tetiklemesiyle; Mothra, Rodan ve Godzilla’nın baş düşmanı Üç Başlı Kral Ghidorah, amansız bir mücadeleye girişirler. Yeni filmde başrolü üstlenen ikili Vera Farmiga ile Kyle Chandler. TV dizilerinin ardından, beyazperdede ilk rolünü üstlenen on beş yaşındaki sıkı aktris Millie Bobby Brown’ın yanı sıra, serinin kadim oyuncuları; usta Japon aktör Ken Watanabe, enfes İngiliz oyuncu Sally Hawkins ile yapıma yeni eklemlenen tecrübeli İngiliz Charles Dance; iddialı kadroyu oluşturan diğer isimler. Titiz kadrajlı sahneleri yaratan görüntü yönetmeni Lawrence Sher ve dijital efektleri gerçekleştiren dev teknik ekip, üst düzey bir çalışmaya imza atmışlar. Mesele, öykünün dağınık ve fazla savruk olmasında. Zeminsiz gelişmeler, belirli bir aynılık duygusu tattırıyor ister istemez! Yoksa en ‘kral’ canavara laf yok tabii! Gezegeni her geçen gün son noktaya götürmek için elinden geleni ardında koymayan canavarlar canavarı insan türünü ve yeryüzünü korumak adına, gariban Godzilla, her türlü zorluğa göğüs gerip, kendi türünün en sıkı ve vahşi örnekleriyle dişe diş bir mücadele veriyor! Emekçi Godzilla, aşırı radyasyona maruz bırakıyor etrafındaki hemen her şeyi fakat nükleer tehlikeden besleniyor öte yandan! İnsanlar ve canavarlar adına filmin ortak paydasında yatan kavram ise fedakarlık… Kim daha fedakâr yarışına girmiş karakterler, kendilerinden önce gezegende hüküm sürmüş canavarlara –Godzilla’yı dışarda bırakalım- bir ahlak ve insanlık dersi vermeye de soyunuyorlar! Türün ve canavar mitinin hayranlarına hatırlatmak anlamsız. Dışarda kalanlar ise, fazla gürültü ve curcunayı ötelersek; özellikle Godzilla’ya yakışır devlikteki IMAX perdede keyifli vakit geçirirler. (2,5 / 5)
MA
-Kötülük anne!-
Bir veteriner kliniğinde çalışan Sue Ann, yalnız ve tuhaf biridir. Kasabaya annesi ile birlikte taşınan Maggie ve yeni tanıştığı arkadaş grubuna, evinin bodrumunda içki içip takılmayı teklif eder Sue Ann. Gençler, önceleri bu garip teklifi cazip bulup iyi vakit geçirirler fakat orta yaşı süren gizemli kadının, kendi trajik geçmişinin intikamını almak için yaptığı planlardan haberleri yoktur!
Aktör kökenli yönetmen Tate Taylor imzalı korku-gerilimin başrolünü, yine Taylor’un 2011 tarihli filmi ‘The Help / Duyguların Rengi’ndeki performansıyla ‘en iyi yardımcı kadın oyuncu’ Oscar’ını elde eden usta aktris Octavia Spencer üstleniyor! Diana Silvers, McKaley Miller gibi genç isimlere eşlik eden bir diğer usta isimse; Martin Scorsese filmi ‘Cape Fear / Korku Burnu’ ile Oscar adayı olmuş Juliette Lewis. Galli aktör Luke Evans’ın kadronun sürpriz ismi olduğunu da belirtelim!
Anaç konukseverliğin ardında yatan şeytani planlar ve küçük kasabanın karanlık tarafı… En ufak ilginçliği ve derinliği olmayan, son derece yüzeysel bir psikolojik gerilim perdede duran. Octavia Spencer’in alışageldik güçlü performansının aksine bu kez; ürkütücü değil, sevimsiz bir karakter yaratılmış adeta! Dümdüz, boşluğu bol, izleyiciyi ikna edemeyen öykü; öylesine bir TV filmi görünümünde arzı endam edip, uçuyor zihinden. (2 / 5)
GÜVERCİN HIRSIZLARI
-Kanatlı umutlar-
Taklacı güvercin besleyen ve günün birinde en iyi güvercinlere sahip olmak isteyen Mahmut on altı yaşında bir yeni yetmedir ve yaşadığı ilçede güvercin hırsızlığı yapmaktadır! Güzel ve değerli güvercinlerinden biri kaçınca Mahmut, sokak sokak, ev ev aramaya başlar onu. Sekiz yaşındaki İsmail’in evinin çatısına yuva yapmıştır güvercin. Mahmut, kendisinden küçük olan İsmail’i tanıyıp, hayatına sokuldukça; güvercinleri; yeni arkadaşı için çalmaya, ona yardım etmeye başlar.
Osman Nail Doğan’ın yönettiği dram, 30. Ankara Film Festivali’nde ‘En İyi Film’ ve En İyi Kurgu’ ödüllerini elde ederken, 25. Adana Film Festivali’nden yine ‘En İyi Kurgu’ ve ‘Umut Veren Genç Erkek Oyuncu’ ödülleri ile ayrılmayı başarmıştı. Seyit Nizam Yılmaz, Mert Buğra Tataroğlu, Kutay Sandıkçı, Burçin Sezen ve Gökhan Yıkılkan’ın oluşturduğu oyuncu kadrosu gayet yalın ve hakiki performanslar sergiliyorlar. Naim Kanat’ın ‘düzgün’ kurgusu ve Mehmet Başbaran’ın görüntü yönetmenliği yönetmenin elini güçlendiren etmenler. Kelimenin geniş anlamıyla yoksunluk, yoksulluk, çaresizlik, sıkışmışlık, fedakârlık, vicdan ve dostluk… Söyleyecekleri söylenmiş ve sınırlı fakat bunu yaptığı yol son derece samimi olan öykü, sinema sevgisi ile kotarıldığı aleni olan bir yapım. (2,5 / 5)
Başrolleri Anne Hathaway ve Rebel Wilson’un paylaştıkları komedi ‘The Hustle / Düzenbazlar’, Rusya yapımı animasyon Kikoriki: Deja Vu / Yaramazlar Takımı: Zaman Yolcuları’ ile birlikte yerli yapımlar; Su Baloğlu ve Merve Bozcu’nun yazıp yönettikleri, ‘Onun Filmi’ adlı belgesel, yönetmenliğini Hasan Gökalp’in üstlendiği korku örneği ‘Astral Seyahat’, Doğa Can Anafarta imzası taşıyan komedi ‘Enes Batur Gerçek Kahraman’ ve Mesut Çetin’in yazıp yönettiği bir diğer komedi ‘Kral Midas’ın Hazinesi’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler! MURAT ERŞAHİN