Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

29 KASIM 2013

29 Kasım 2013 Cuma 08:01
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Bu hafta altı yeni film var vizyonda. İngiltere-Almanya ortak yapımı komedi-dram ‘Song for Marion / Yarım Kalan Şarkı’ ve Finlandiya-Danimarka-Almanya-İrlanda ortaklığı sevimli animasyon ‘Niko 2: Lentäjäveljekset / Niko 2: Küçük Kardeş Tatlı Bela’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan yenileri. Geçtiğimiz hafta sessiz sedasız, Moda Sahnesi’nde tek kopya olarak vizyona giren yerli dram ‘Küf’ü bu hafta notlarımıza aldık. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insana sıkı sıkıya sarılmayı ihmal etmeyin sakın! Herkese iyi seyirler.

DANIŞMAN

Kurallar ve kurbanlar
Ridley Scott usta bildiğiniz gibi. 76 yaşında ve her daim çok genç! ‘No Country for Old Men / İhtiyarlara Yer Yok’, ‘The Road / Yol’ gibi müthiş filmlerin kaynağı, romanlarıyla beyazperdeyi zenginleştiren Cormac McCarthy’nin, ilk kez senarist kimliğiyle yer aldığı film, iki asla yaşlanmayan çok genç yaratıcının (Mc Carthy’de 80 yaşında bu arada!) ortak ürünleri. Açılış sahnesinden finale dek, zımba gibi, sürükleyici, son derece güçlü bir suç dramı, perdedeki. Gerilimli anları ve yıldızlarla dolu kadrosuyla yılın parlak işlerinden biri. Suç dünyasına yakın olan bir ‘avukat’, kestirme yoldan çok para kazanmak ümidiyle uyuşturucu işine girer. Üstelik çok sevdiği, hayatının aşkıyla evlenmek üzeredir yakında. İlişkide olduğu suç dünyası ise kaygan bir zemindir ve bir kumpas sonucu işler alt üst olup, kontrolden çıkınca, sadece avukatın değil, çevresindeki birçok insanın hayatı kararır. Başroldeki Michael Fassbender’a, Javier Bardem ve Penélope Cruz çifti ile birlikte, Cameron Diaz ve Brad Pitt eşlik ediyorlar. Usta aktör Bruno Ganz ve tecrübeli aktris Rosie Perez, pastanın kenar süsleri. Kurallarından asla taviz vermeyen suç dünyası, acımasız suç baronları, tetikçiler, taşeronlar ve son derece netameli bir dünyanın, suçla haşır neşir olmuş, cani figürleri. Bir satranç oyunu gibi, akılcı hamlelerle ilerleyen kötücül plan ve kurbanları… Kimin ne olacağının belli olmadığı, güvenilecek kimsenin ve hiçbir şeyin kalmadığı bir dünyanın asla değişmeyen yasaları ve ödenen ağır bedeller. En kötü ve vahşi görünen suçlu en dürüst olan mı? Kiliseden, adalete; toplumsal kuralların ikiyüzlülüğü. Açgözlülüğün kurbanı olan piyonlar ve kadim suç ailelerinin katı kuralları. Suç lordundan hayatının dersini alan avukat ve çaresizliğin fotoğrafı. Son derece güçlü senaryosu, yıldızlarla dolu kadrosu ve Scott’un enfes kadrajlarla anlattığı pürüzsüz öyküsüyle yılın iyi filmlerinden biri, orijinal adıyla ‘The Counselor’. Ridley Scott - Cormac Mc Carthy işbirliği üzerine, şu gerçeğin altını çizmek çok önemli ayrıca: ihtiyarlara daima yer var! (4 / 5)

BİR VAMPİR HİKAYESİ

Fedakarlık, aşk ve birlikte kalmak üzerine…
1982 tarihli ilk filmi ‘Angel’ dan başlayarak üst üste çektiği içi dolu yapımlarla, yedinci sanatın ustaları arasında yerini alan İrlandalı sinemacı Neil Jordan, 1984 tarihli ‘The Company of Wolves / Kurtlar Sofrası’ ve 1994 yapımı ‘Interview With The Vampire: The Vampir Chronicles / Vampirle Görüşme’ filmleriyle, insan-yaratık ilişkisini mercek altına almaya başlamıştı. İnsanın ve gezegenin acı dolu tarihi, kanayan bir varoluş sızısıyla birleşiyor ve öykü anlatımında usta isim, bizi tarifsiz hüzünlere sürüklüyordu. En son yönettiği 2012 yapımı ‘Byzantium / Bir Vampir Hikayesi’, ustanın formundan çok şey kaybetmediğinin kanıtı niteliğinde. Bildiğiniz gibi Neil Jordan… Anne-kız vampirleri tanıyoruz. Clara ile Eleanor’u; üzerlerindeki tarihsel lanet ve peşlerindeki vampir locası sebebiyle, sürekli kentten kente taşınan ve yerleşik hayata geçmeden, birer hayalet gibi, onca yoksulluk içinde ömürlerini sürdüren iki kadını. Clara, genç kıza bakabilmek, hayatta kalabilmek adına, fahişelik yapıyor sokaklarda. İki yüzyıldır on altı yaşında olmaya mahkum olan Eleanor, genç, nazik fakat hastalığı sebebiyle ölümü bekleyen genç. Frank’la tanışınca, uzun zamandır sıkıntısını çektiği şeyi, hikayesini anlatmayı deniyor. Genç adamın samimiyetine inanarak, annesi ve kendisiyle ilgili gizli gerçekleri açıklıyor. Sonrası ise, yeni geldikleri küçük, sakin balıkçı köyünde yaşanan vahşi ve kanlı olaylar… Melankoli içeren, son derece insancıl bir öykü orijinal adıyla ‘Byzantium’. Sevgi ve aşk masalı öte yandan. Sahici bir anne-kız ilişkisi, duyarlı ve ölüme kafa tutan, karanlık bir efsane. Jordan’ın şık, stilize ve çağdaş geriliminde, başrolleri, şu an on dokuz yaşını doldurmaya hazırlanan Saoirse Ronan ile perdeye yansıdığı her an, izleyicide yürek enfaktına yol açabilecek Gemma Arterton üstleniyorlar. Sam Riley, Daniel Mays, Jonny Lee Miller, Caleb Landry Jones, Uri Gavriel ve Tom Hollander kadronun diğer önemli isimleri. Gotik tatlar, fantastik bir korku ve romantizm. Duygulu, tutku dolu ve olabildiğine hüzünlü filmi izleyin. (3,5 / 5)

TAMAM MIYIZ?

Düzgün ama yüzeyde…
İki erkeğin, dostluk, dayanışma, hayata tutunma ve sevgi öyküsü. Temmuz ile İhsan. Rüyalarında karşılaşıyorlar. Temmuz, eşcinsel, İhsan ise bedensel engelli. Kolları ve bacakları yok. Hayattan vazgeçtikleri noktada karşılaşıp, anlıyorlar birbirlerini ve başta, onları kabul etmekte zorlanan ‘gerçek engelli’ babalarına ve toplumun sığ yargı ve istemlerine inat, mücadele etmeye karar veriyorlar. Doğumdan beri yanlarında olan annelerinin güçleri ise hep yanlarında. Popüler sinemayı düzgün yapan yetenekli sinemacılardan biri Çağan Irmak. Elini korkak alıştırmış olması ve her filminde, o beklenen cesur hamleleri yapamaması ise zayıf yönü. Ürkek, söyleyeceğini söylemeyen, üstü kapalı imalara ve hesap işlerine başvuran Irmak, her zamanki gibi, temiz, pürüzsüz ve titiz çekmiş filmini. Ama satıhta yine her şey. Daha derine inse, şöyle daha direkt olsa, öykü başka yerlere gitse, diye geçiyor içinizden ama koskoca bir ama dikiliyor yine karşınıza. Çılgın kalabalığa, toplumsal kurallara, katı, yerleşmiş değer yargılarına, yüreksizliklere inat, yaşamın tam içinde, ortalık yerinde, başın dik, dikilip durma ve devam etme hikayesinde başrolleri, TV dizilerinden tanıdığımız popüler oyuncular, Deniz Celiloğlu ile Aras Bulut İyinemli paylaşıyorlar. Tecrübeli, usta aktrisler Sumru Yavrucuk ile Zuhal Gencer Erkaya, iki erkeğin; farklı sınıflardan anneleri rolünde çıkıyorlar karşımıza. Gürkan Uygun ve Aslı Enver, filmin diğer isimleri. Sınıf farklılıkları ve belirleyici, hatta sorun çözücü konumundaki ekonomik güç, melodramın altın kurallarına uyumlu bir biçimde vücut bulmuş senaryoda. Çağan Irmak filmlerinden bildiğimiz hoş soundtrack, efsane isim Fikret Kızılok’a da yer vermiş. Sorun, dertlerin yüzeyde gezinmesi. Daha direkt, derin ve cesur olabilse keşke! (2 / 5)

RUHLAR BÖLGESİ BÖLÜM 2

‘Buna bakamayacağım’ dedirtiyor!
Malezya asıllı James Wan, yakın dostu ve meslektaşı Leigh Wannell ile birlikte 2003’te gerçekleştirdikleri 9 dakikalık kısa korku filmi ‘Saw / Testere’ ile dikkat çekmiş, iki kafadar 2004’te uzun metraja taşımışlardı, yedi filmlik popüler bir korku serisine dönüşecek fenomen yapımı. İlk ‘Testere’nin ardından serinin diğer filmlerinde yönetmen koltuğuna oturmadı, korku türünün yaratıcı ismi. ‘Testere’ sonrası, ‘Dead Silence / Ölüm Sessizliği’nde buluştu Wan ve Wannell. Fakat film beğenilmedi. İkili, 2010’da ‘Insidious / Ruhlar Bölgesi’ için yeniden bir araya geldiler. Gerçek anlamda ‘korkutan’ öykü, anlık sıçratmalara değil, bilinçaltına, çocukluk korkularına, bir anda vücudunuzu saran ve bir süre sizle kalan soğuk bir ürpertiye neden oluyordu. Üç çocuklu bir karı koca, yeni taşındıkları evde yalnız olmadıklarının farkına varıyorlar, komayı andıran bir uykuya hapsolmuş olan çocuklardan biri, karanlık güçlerin, kötü ruhların esiri oluyordu. Gerçek, hissedilenden daha da korkutucuydu. Her şeyi yerli yerinde, tartımlı, ölçülü, ‘gibi yapan’ değil, gerçekten hedefi bulan bir korku gerilim duruyordu perdede. İkili, saf korku-gerilimin devam filminde yine bir aradalar. Bu kez, kötü günleri geride bırakmak isteyen Lambert ailesi, karanlık bir çocukluk sırrı yüzünden, hayaletlerin ürkütücü dünyasında buluyorlar kendilerini yeniden. İlk filmin oyuncuları, Patrick Wilson, Rose Byrne ve usta aktris Barbara Hershey yine bir aradalar. Öykü, hafif zorlanmış, ilk filme nazaran. Detaylar ve eklentiler, biraz törpülenebilirmiş gibi geliyor izlerken. Fakat en derin korkularınızla başbaşa kalacağınız, sizi koltuktan hoplatma garantisi veren sahnelerden imtina edilmemiş. James Wan ve Leigh Whannell ikilisi, korku filmlerinin unutulmaz yönetmenleri arasına girmeye aday. ‘Ruhlar Bölgesi Bölüm 2’, hafif ‘zorlama’ öyküsüne rağmen, yine epey ürkütücü. Saf korku arayanlara! (3 / 5)

KÜF

Çaresizlik üşütür!
Venedik film festivalinden prestijli ‘Geleceğin Aslanı’ ödülü ile dönen, Ali Aydın’ın yazıp yönettiği ‘Küf’, yarıştığı 49. Antalya Altın Portakal’da; Tansu Biçer’e giden ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ ve makyaj dalında verilen ‘Dr. Avni Tolunay’ ödüllerini elde etmişti. 1981 doğumlu yönetmen, çaresizlik, umutsuzluk ve kapkara bir yalnızlıkla örmüştü öyküsünü. Gözaltı kayıpları, faili meçhuller ve yüreği kanayan bir baba. Demiryollarında yol bekçisi olarak çalışan bir adam, 18 yıldır haber alamadığı oğlunun bulunması için, resmi makamlara dilekçeler yazmaktadır. Bıkmadan, usanmadan. Bir yandan çevresi, beklemenin geniş anlamı, bir yandan boğucu yalnızlığı, bir yandan da vicdanı… ‘Küf kokusu sarmış dört bir yanı, her şey küflenmiş’ diyen filmde, mesele ve biçim örtüşüyor. Ercan Kesal, ilk başrolünde gayet iyi. ‘Küf’ün zaafı, hafif ölçülü biçili bir iş gibi görünmesi. Sanki daha rahat bir anlatı, artı değer katabilirdi yapıma. Muhammet Uzuner ve Tansu Biçer, filmin öne çıkan diğer isimleri. Ali Aydın’ı, Anadolu’nun zamanın yavaş aktığı, hatta ‘düştüğü’ sessiz bozkırında geçen öyküsünden sonra da izlemek gerek. Önemli bir iş sinemamız adına sonuçta. Bu, inkar edilemez. Asla ıskalanmamalı. (3,5 / 5) MURAT ERŞAHİN





Diğer Yazılar