25 EKİM 2019
İkisi yerli yapım olmak üzere, yeni vizyon haftası toplam altı yeni filme ev sahipliği yapıyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.
DERİ CEKET
-Hakiki kara komedi!
Gerçeküstü kara komedi dendiğinde, son dönemde belki de akla gelen ilk isimlerden olan Fransız sinemacı Quentin Dupieux’un yazıp yönettiği, görüntü yönetmenliğini ve kurgusunu da bizzat üstlendiği yedinci uzun metraj kurmacası, son derece ‘rahatsız’, anarşist bir durum tespiti!
İlk gösterimini Cannes’de ‘Yönetmenlerin On Beş Günü’ bölümünde yapan yaman Fransız’ın öyküsü, ‘beni siz delirttiniz diyen’ Georges ve üzerinden asla çıkarmadığı püsküllü hakiki deri ceketini taşıyor perdeye! Geçmişini, eşini, evini, kimliğini terk edip yollara düşen Georges, son parasını, dünyada eşi benzeri olmadığına inandığı deri cekete yatırır. Ceketle konuşmaktadır Georges! Dünyanın ve insanlığın halleri üzerine hasbıhal eden ikili, başka hiçbir cekete hayat hakkı tanımamakta hemfikir olurlar.
Sinsi kara komedinin başrolünü Jean Dujardin üstleniyor. Aktörün perdede ve zihinde kalakalacağı belki de en önemli performansına, pırıl pırıl aktris Adèle Haenel eşlik diyor. Julie Delpy’nin babası, tecrübeli aktör Albert Delpy ve Coralie Russier, kadronun diğer isimleri. Yetmişli yılların ‘istismar sineması’ örneklerini andıran hakiki bir B filmi havasında yola koyulan kapkara komik, içinde nefes aldığımız sistematiğe uçan tekme saldırmakla kalmıyor, medeniyete dair hemen her detayı törenle defnediyor.
Georges ve barda çalışan kurgu meraklısı ‘suç ortağı’ Denise’nin el kameralarıyla ‘snuff’ bir cinayet öyküsüne direksiyon kılan yapım, akla sığmayan karakterleri, tuhaf oluşlarıyla tahmin edilemez mesafeler kat ederek, ‘deliliği’ ve ‘huzursuzluğuna’ ortak ediyor izleyiciyi. Hemen her şeyini geride bırakan ve kimliğini tuvalete gömen bir adam, saplantının özgürleştirici gücü, kimlik, anarşizm, doğa dahil hemen her oluşu katleden insan ırkı, statü kaygısı, sinema sanatının sınırları, kurgu örneğin, faşizm, toplumsal değerler ve hemen her şeyi elinden alınmış yalnız birey… Meselesi, senaryosu, yönetimi, oyunculuğu ve Joe Dassin klasiği ‘Et Si Tu N’Existais Pas’ ile başlayıp, elektroniğe kıvrılan müzik çalışmasıyla, yılın en iyilerinden. Provakatif bir çılgınlık. Kaçırmayınız! (4 / 5)
Yaman yönetmen Luca Guadagnino’nun ilk gösterimini Cannes’de yapan ve başlıca rollerini Julianne Moore, Kyle MacLachlan, Mia Goth,Martha Keller ve Alba Rohrwacher’in üstlendikleri otuz beş dakikalık kısa filmi ‘The Staggering Girl / Çarpıcı Kız, ’2006 tarihli aynı adlı Susanna Bier filminin, Bart Freundlich’in yönettiği Hollywood versiyonu ‘After the Wedding / Geçmişin Sırları’, ‘Escobar: Paradise Lost / Escobar: Kayıp Cennet’ adlı ilk yönetmenlik denemesinin ardından tekrar yönetmen koltuğuna oturan aktör kökenli İtalyan Andrea Di Stefano imzalı İngiltere’den çıkagelen suç dramı ‘The Informer / Muhbir’ ile birlikte üç yerli yapım; başrollerinde Uğur Yücel ve Binnur Kaya’yı izleyeceğimiz Ali Atay’ın yönettiği mizah yüklü suç öyküsü ‘Cinayet Süsü’ ve Ahmet Erdal’ın yönettiği, özellikle küçük yaştaki izleyicilere seslenen animasyon ‘Bulmaca Kulesi: Dev Kuşun Gizemi’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler! MURAT ERŞAHİN