22 KASIM 2019
Biri yerli toplam dört yeni film merhaba diyor bu hafta! ‘Frozen II / Karlar Ülkesi II’, 20 Kasım Çarşamba günü vizyon gördü… İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.
DOKTOR UYKU
-Yeni bir ‘parıltı’!-
Stephen King, Stanley Kubrick’in müthiş bir sinemayla beyazperdeye taşıdığı aynı adlı eseri ‘The Shining’in devam hikâyesini kaleme almış. Overlook Oteli’nde yaşanan dehşetli kâbusun üzerinden kırk yıl geçmiştir. Dan Torrence, karlarla kaplı, kasvetli kış otelinde bisikletle tur atan küçük çocuk değildir artık. Alkolden kurtulmaya çalışan bir yetişkindir fakat özel yeteneği olan ‘parıltı’nın bir başkasında daha, küçük kız Abra’da olduğunu fark eder. Özel ruhlarla beslenerek ölümsüzlüğü sürdürmek isteyen ‘Rose the Hat’ ve çetesi ise Abra’nın peşindedir. Dan, Abra’yı korumak için, geçmişin karanlığına dönmeyi göze alacaktır!
Kurgu masasından yönetmen koltuğuna geçen Mike Flanagan, Stanley Kubrick’e saygılarını sunmuş, Stephen King’i ihmal etmeden tabii! Aynı zamanda senarist etiketli Flanagan, ‘Oculus / Göz’, ‘Hush’, ‘Before I Wake / Kâbustan Gelen’, ‘Ouija: Origin of Evil / Ölüm Alfabesi: Kötülüğün Başlangıcı’ ve ‘Gerald’s Game’ gibi sağlam atmosferli, güçlü korku-gerilim örneklerinden sonra, böyle zor ve iddialı bir işin altına girmiş. ‘Dan Torrence’ rolünü yeteneğini hemen her türde ispatlamış aktör Ewan McGregor üstlenirken; usta İskoç’a; İsveç baba ve İngiliz anneden olma, ‘tipik’ aktris Rebecca Ferguson eşlik ediyor. Gencecik yetenek Kyliegh Curran, Zach McClarnon, Robert Longstreet, Hollandalı aktör Carel Struycken ve Yeni Zelandalı Cliff Curtis; oyuncu kadrosunun öne çıkan diğer isimleri.
Fantastik tatlar içeren korku örneğinde belirli bir tartım sorunu var adeta. Filmi iki bölüm olarak okumak mümkün. İki ayrı öykü olarak. İlkin, Stephen King’in devam hikâyesiyle tanışıyoruz. Bir TV dizisi estetiği ve ölçüsünde kotarılmış sanki. İkinci bölümde, finalde ise Overlook Oteli’ne, adeta Kubrick’in dünyasına dönüyor, o eşsiz klasiğe sunulmuş bir saygı filmi izliyoruz. Karanlık olduğu kadar, çözümleyici, tamamlayıcı ve bazı anlarıyla yaratıcı, etkileyici bir final. Filmin geneli ise bir yan öykü olarak finale hazırlıyor bizi. Flanagan, yetenekli, titiz, sağlam bir atmosfer yaratmayı bilen, yaman bir isim; besbelli; fakat ‘Doktor Uyku’, geneline bakıldığında; iki ayrı öyküyü birleştiren bir alacakaranlık bölümü gibi duruyor elde değil! Kubrick ustanın ‘The Shining’ini özleyenler ve Flanagan’ın özellikle final dokunuşunu, bakışını ve özenli yapım tasarımını kaçırmak istemeyenler içinse ayrı bir keyif tabii perdede duran film. Bu arada ‘The Shining’in klasik bir Stephen King eseri olduğu değil, klasik bir Stanley Kubrick filmi olduğu gerçeği takılıyor akla son tahlilde! (3 / 5)
ÜZGÜNÜZ, SİZE ULAŞAMADIK
-‘Medarı Maişet Motoru’nu yürütmek üzerine-
İşçi sınıfının gür sesi, her daim ekmek ve su gibi gerekli, ‘iyi ki var’ dediğimiz yaman sinemacı Ken Loach, yirmi yedinci uzun metraj kurmaca filminde, yine emekçilerin ‘sahici’ öyküsünü taşıyor perdeye!
Giderek artan borçlarla, ekonomik krizle ve adaletsiz zalim dünyayla baş etmeye çalışan Turner ailesinin çaresiz fertlerinin hikâyesi! Newcastle’da sözleşmeli çalışan Ricky ve eşi Abbie, daha insanca bir hayat için uğraş verirlerken, sistem tarafından rahat bırakılmazlar! Loach’un omuz omuza verdiği, yıllardır birlikte çalıştıkları bir diğer usta sinemacı Paul Laverty imzalı senaryo, ‘Daniel Blake’in bıraktığı yerden devam ediyor sömürü dünyasını didiklemeye! Mutlak cennete gitmesi gereken işçi sınıfı fertleri, küçük dünyalarında büyük büyük yaşıyorlar yine! Kendi kamyonetini almak isteyen ‘kahraman’ Ricky, evlere bakıcılığa giden Abby ve iki çocukları, acımasız çarkların arasında ayakta kalmaya çalışıyorlar. Kris Hitchen, Debbie Honeywood, Rhys Stone ve Katie Proctor, etten kemikten kılıyorlar Turner ailesini!
Yüreğimize keskin, sivri bir bıçak sokup, içeride çeviren enfes final, ‘bir iner bir çıkarım bu yokuşu, kazanırım çocuklarıma ekmek parası’ dedirtiyor yeniden! ‘Ken Loach, yine aynı filmi çekmiş’ diyen yeni yetme zamane acımasızlarına, zalim, ukala ve bilgisiz kifayetsiz muhterislere şu gerçeği haykırmak önemli: ‘Tabi ki aynı filmi çekiyor, çekecek Loach baba! Çünkü dünya aynı; değişmiyor maalesef. Yine sürüyor sömürenlerin krallığı ve sürüyor, sömürülenlerin mutsuzluğu! (4,5 / 5)
CEP HERKÜLÜ: NAİM SÜLEYMANOĞLU
-Hamasi ama titiz bir biyografi-
Sadece Türkiye tarihinin değil dünya spor tarihinin en önemli isimlerinden Naim Süleymanoğlu’nun hayat öyküsü! Spor kariyerine halterde kırk yedi dünya rekoru, üç farklı olimpiyatta kazandığı üç Olimpiyat Altın Madalyası, altı Avrupa Şampiyonluğu ile yedi tane Dünya Şampiyonluğu sığdıran Naim Süleymanoğlu, kendi ağırlığının üç katı ağırlık kaldırabilen tek sporcu olarak da tarihe geçti. İlk dünya rekoruna imza attığında sadece on beş yaşında olan Süleymanoğlu, Türkiye’ye güreş dışında olimpiyatlarda altın madalya kazandıran ilk sporcu unvanının da sahibi. Ardında kırılması imkânsız rekorlar bırakan milli sporcunun çocukluğu, Bulgaristan’dan Türkiye’ye kaçışı, ailesi, spor aşkı ve meselesini dünyaya haykırma isteği, filmin öyküsünü oluşturuyor.
Senaryosunu Barış Pirhasan’ın kaleme aldığı biyografik dramın yönetmeni Özer Feyzioğlu. Orijinal müzikse Fahir Atakoğlu imzası taşıyor. Naim Süleymanoğlu’nu ‘Daha’ filminde keşfedilen 2000 doğumlu yetenekli aktör Hayat Van Eck’in canlandırdığı yapımda diğer önemli rolleri, Yetkin Dikinciler, Selen Öztürk, Gürkan Uygun, Renan Bilek, İsmail Hacıoğlu ve Bülent Alkış üstleniyorlar.
Dönemin politik figürlerinden tutun da toplumsal olaylarına uzanan bütün gerçekler, senaryoya yedirilmiş. Gerçekten ve belki de doğal olarak efsane sporcunun hayat öyküsü oldukça hamasi biçimde yansımış perdeye. Yapım tasarımı ve biçimdeki titizlik dikkat çekerken, tarihsel olayların kronolojisi oldukça ayrıntılı olarak ele alınmış. Gönül isterdi ki, titiz ve tertemiz bir belgesel canlandırmasından ziyade, karakterlerin derinine inilen, daha başka yerlere gidebilen, daha derin ve içsel bir öykü çıksaydı karşımıza! Hayat Van Eck, kapkara dram ‘Daha’nın ardından bu kez Naim rolünde de oldukça iyi. Katmanlı bir karakterden öte fiziksel olarak nerdeyse bire bir ‘Naim’ olmuş genç Van Eck. Kurguda Mustafa Presheva’nın ismine rastladığımız film, Naim Süleymanoğlu’nu fazla tanımayan ve yaşamını bilmeyen yeni nesil için oldukça ilginç olabilir. ‘Ayla’ ve ‘Müslüm’ün ardından yapımcı Mustafa Uslu, hayat öykülerini sürdürüyor! Bakalım sırada kim, ne ve/veya hangi olay var? (2,5 / 5)
İlki 2013 yapımı olan, yediden yetmişe hemen her izleyiciye seslenen ve gişede başarı kazanmış hoş animasyon ‘Frozen / Karlar Ülkesi’nin ikinci filmi ‘Frozen II / Karlar Ülkesi II’ haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenisi. Herkese iyi seyirler tekrar! MURAT ERŞAHİN