20-21 HAZİRAN 2019
Yeni haftada, üçü yerli yapım olmak üzere, toplam on yeni film vizyon görüyor! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese.
ANNA
(20 Haziran 2019)
-Yeni nesil Nikita!-
Son derece yetenekli bir saha ajanı olan Anna’nın öyküsü! LucBesson imzalı aksiyon, bir dönemin cin fikirli tüccar sinemacısının 1990 tarihli ünlü filmi ‘Nikita’nın yeni nesiller için; ‘üzerinde oynanmış’ zayıf versiyonu adeta… Anna Poliatova, 90’lı yılları fon alan ve zaman atlamalı olarak gelişen öykünün ana karakteri! Bir tetikçi, bir suikastçı, bir saha ajanı… En büyük düşü ise özgür kalmak!
Model kökenli aktris Sasha Luss’u, başrole taşımış Luc Besson. Aktrisin, güzelliği ve enerjisinden yararlanarak yeni nesil bir aksiyon figürü yaratmayı denemiş. Benzerlerini birçok defa izlediğimiz ‘güzel ve gizemli ajan’ filmlerinden biri ‘Anna’. Örneğin geçtiğimiz yıl, başrolünü Jennifer Lawrence’ın üstlendiği aynı durumlar etrafında dönen ‘Red Sparrow / Kızıl Güvercin’i izlemiştik perdede. ‘Anna’ ise, Besson’un yorgun günler yaşadığının kanıtı niteliğinde. Mantık sınırlarından epey uzak oluşlar, öyküyü bir hayli yaralıyor. Helen Mirren, Luke Evans ve Cillian Murphy, oyuncu kadrosunun iddialı isimleri. Sözde sürpriz ve gizem barındıran mantık dışı gidişat bazı anlar güldürüyor bile. Besson’un paslanmış hali yine de bir şekilde izlettiriyor perdedeki iki saatlik aksiyonu fakat Sasha Luss figürü hariç hiçbir şey kalmıyor zihinde salonu terk ederken. (1,5 / 5)
BEYAZ KARGA
-RudolfNureyev kimdir?-
Efsane balet Nureyev’in,Sibirya’da bir tren vagonunda doğumundan,SSCB’den, batıya ilticasına dek süren hayat hikâyesi beyazperdede! 1938’de dünyaya gelmiş, 1993’te Paris’te yaşama veda etmiş, balenin en önemlisanatçılarından birinin gerçek öyküsü, usta aktör Ralph Fiennes’in üçüncü yönetmenliğinde perdeye yansımış.
Julie Kavanagh’ın ‘Rudolf Nureyev: The Life’ adlı kitabından, iki kez Oscar adayı olmuş usta İngiliz senarist David Hare tarafından uyarlanan öykü; Tatar asıllı küçük bir çocuğun, özgürlüğe olan tutkusu, dünyanın en önemli bale sanatçılarından biri haline gelmesi, ‘zorlu’ kişiliği ve özel hayatı üzerine. Özellikle sanat yönetimi, tarihi ve kronolojik gerçekliği üzerinde sıkı çalışılmış biyografik dramda, efsane baleti, Rus balet ve aktör OlegIvanko canlandırıyor. Ivanko’nun perdedeki ilk performansında oldukça başarılı olduğunu söylemek önemli! Ralph Fiennes, kameranın arkasında oturmamış sadece; Nureyev’in kariyerinde en önemli rollerden birini üstlenmiş bale eğitmeni Pushkin’i canlandırmış. ‘La vied'Adèle / Mavi En Sıcak Renktir’ ile tanıdığımız Adèle Exarchopoulos’da oyuncu kadrosunun öne çıkan bir diğer ismi!
Annesinin, küçük Rudolf’u elinden tutup, dans dersine götürdüğü gün, günün birinde belki de dünyanın en önemli dans figürlerinden biri haline geleceği o ilk an, henüz o gün ‘başka bir hayat’ için attığı kocaman adımı fark eden küçük çocuğun, gelecekte vereceği hayati kararı, çok önce verdiği gerçeği! Bununla ilgilenmiş daha çok Ralph Fiennes. Nureyev’in özel hayatı, SSCB’de rahat yaşamayacağını düşündüğü cinselliği üzerinden de şekilleniyor. Öfkeli, asi, özgürlük aşığı bir sanatçının seçimleri, geçmişiyle hesaplaşması ve ‘yaşamın başka yerde olduğuna’ dair inancı… Genel yapım tasarımı, hikâyenin geçtiği dönemin ayrıntılarını çok iyi yansıtmış. Bir parça hantal ve düz gidişat, adeta birebir yaşanmış gerçekleri perdeye taşıyor. Sonuç olarak; çalışılmış, özenli, klasik bir biyografi. (3 / 5)
HOTEL MUMBAI
-Orada ‘olmak’ üzerine-
2008 yılında Hindistan’ın en büyük kenti olan, 1995’e dek Bombay olarak bilinen Mumbai’de gerçekleşen terör saldırılarının gerçek öyküsü! Kentin farklı yerlerine yapılan seri saldırılardan en kanlısı, finans ve eğlence başkenti Mumbai’nin kalbi olarak bilinen Taj Mahal otele yapılandı ve perdeye yansıyan gerilimli hikâye, otelde yaşanan katliamı ve can pazarını alıyor odağına!
Avustralya-ABD-Hindistan ortak yapımının yönetmeni, ilk uzun metraj kurmaca deneyimini imzalayan Anthony Maras. Dev Patel, Armie Hammer, Jason Isaacs ve İranlı aktris Nazanin Boniadi, öne çıkan rolleri üstleniyorlar. Kandırılmış ve terör eğitimi görmüş radikal İslamcı teröristler tarafından gerçekleştirilen, üç gün süren ve yüz elliden fazla insanın ölümüyle sonuçlanan katliam, perdede iyi çekilmiş, seyri gerçekten güç; gerilimli anlar sunuyor izleyiciye.
‘Orada olmak’ üzerine güçlü bir yapısı var filmin. ‘Orada’, yangın yerinde, katliamın sürdüğü otelde yaşanan vahşet ve trajedi! Otel personelinin fedakârlık ve kahramanlıkları, tedirgin edici öyküde; aynen yaşanıldığı gibi nakledilmiş. Tek sorun, yaşanmış olduğunu bilsek bile, bir süre sonra izlenen vahşet görüntülerinin tekrara dönüşmesi! ‘Aynılık’, akıp giden süre boyunca zihninizi tutsak alıyor. 123 dakika, bir miktar uzun; bu denli ağır, zor ve hazmı güç görüntüler adına. Kesinlikle kötü değil film öte yandan; hatta önemli! İnsanlığın, ‘inanç’ adına yok olması, masum insanların katli ve gelinen delirme noktasında masumiyet, iyilik ve vicdanın kaybı. Kurbanlar ve katillerinin röntgen filmi adeta Hotel Mumbai! Anımsamak önemli, böyle insanlık suçu anlamı taşıyan vahşi terörist saldırılarını, katliamları... Orada siz de olabilirdiniz diyen film, iliklerinize kadar hissettiriyor, çaresizlik, korku ve öfkeyi! (2,5 / 5)
20 Haziran Perşembe günü vizyon görecek iki filmden biri olan sevilen animasyon serisinin dördüncü bölümü ‘Toy Story 4 / Oyuncak Hikayesi 4’, bir devam filmi olan korku örneği ‘Charlotte 2 / Katil Bebek Geri Döndü’, yine korku-gerilim türündeki ‘The 13th Friday / 13. Cuma’, Valeria Bruni Tedeschi’nin yazdığı, yönettiği ve başrolü üstlendiği Fransa-İtalya ortak yapımı ‘Les Estivants / Yazlık Ev’ ile birlikte üç yerli yapım; gerilim-dram ‘Kalpten Gerdanlık’, Mehmet Gün’ün yönettiği ‘Güller’ ve yönetmenliğini Mehmet Fatih Karakuş’un üstlendiği ‘Bahtsız Bedri’, haftanın notlarımız arasından yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler. MURAT ERŞAHİN