20 ARALIK 2019
Kalabalık hafta, üçü yerli yapım olmak üzere toplam dokuz yeni filmi ağırlıyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.
STAR WARS: SKYWALKER’IN YÜKSELİŞİ
-Efsane sona ererken…-
‘Star Wars’ efsanesi dokuzuncu filmle sona eriyor! Sekizinci filmi, ‘Brick’, ‘The Brothers Bloom’ ve ‘Looper / Tetikçiler’ filmleriyle tanıdığımız Rian Johnson yönetmişti. Yönetmen, ‘Jedi düzeninde’ çekmişti filmi adeta! Tıkır tıkır işleyen el yapımı bir saatti perdedeki sekizinci film. Bildiğimiz tanıdık evrenin duygu tonunu bir an olsun ihmal etmeden anlatıyordu öyküsünü. Aksiyon son derece tempolu, yeni dokunuşlarsa, ayrı bir artı değerdi. ‘Güç’ün gizemleri, geçmişin sırları, unutulmamış efsaneler ve geleceği besleyen umutla tanıştık. Yeni Jedi adayımız Rey ve gerçek efsane Luke Skywalker buluştular. Kylo Ren’in hangi tarafı seçeceği sorusu bir süre bizi meşgul ederken, Poe Dameron ve Finn, mücadeleyi sürdürüyorlardı tabii. Prenses Leia’nın önderliğini, Amiral Holdo’nun dirayetli cesaretini ve eski dostlarımız Chewbacca, R2-D2 ve C-3PO’nun kahramanlıklarını unutmamak gerekiyordu bu arada! Daisy Ridley’in seriye iyiden iyiye alıştığı ve parıldadığı filmde, kült filmin efsaneleri Carrie Fisher ve Mark Hamill’in yanı sıra, Adam Driver, Oscar Isaac, Domhnall Gleeson, John Boyega’ya, Kelly Marie Tran ve usta oyuncular Benicio Del Toro ile Laura Dern eklenmişti.
Yeni bir finale yelken açan ve umudu yeşertip kollayan filmi, Rose’un, Finn’e söyledikleriyle anımsıyoruz en çok: ‘Savaşı böyle kazanacağız: nefret ettiklerimizi öldürerek değil, sevdiklerimizi kurtararak!’ Bir önceki bölümün eksik kalmış parçalarını tamamlayarak, son derece matematik bir kurguda ilerleyen ve öykünün duygusal boyutunun içini doldurmayı asla ihmal etmeyen sekizinci film, kült serinin önemli halkalarından biriydi.
George Lucas’ın 1977’de yarattığı efsane, şimdi dokuzuncu ve büyük olasılıkla son filmle ‘hoşça kal’ diyor, neredeyse ilk üçlemeyle büyüyen bizim nesle! Üçüncü üçlemeye noktayı, altıncı filmi de yöneten J.J. Abrams koyuyor. ‘Direniş’in özgürlük adına verdiği son büyük savaş ve çeşitli sürprizlere şahit oluyoruz yeni filmde. Ana oyuncu kadromuzda değişim yok. Aydınlıkla, karanlık, son kozlarını oynuyorlar. Rey, bütün ‘Jedi’lerin gücünün mirasıyla ‘Sith’lerle son mücadelesini veriyor. En iyi dostlarının ve atalarının yardımıyla tabii. Fakat dokuzuncu film, bir parça Marvel evrenine, türlü ‘büyücülüklere’ ve özellikle X-Men oluşlarına göz kırpıyor. ‘Star Wars’ evreninin o kendine has atmosferi, başka bir şeye dönüşmüş. Efsanenin son halkasının attığı taş, ürküttüğü kurbağaya değmiyor sanki! Yine de ‘Star Wars’ tutkunları için bir mecburiyet tabii. Güç sizinle olsun! (2,5 / 5)
SKANDAL
-Değişmeyen çirkin hikâye ve aktörleri-
Rupert Murdoch’un patronu olduğu Fox News Channel’ın bir numaralı adamı Roger Ailes, ünlü TV sunucuları Gretchen Carlson ve Megyn Kelly başta olmak üzere birçok kadın çalışan tarafından taciz ve istismarla suçlanır. Dev medya şirketini saran zehirli atmosfer, geçmişe ait taciz suçlamalarının çorap söküğü gibi ortaya dökülmesiyle içinden çıkılması güç bir hal alacaktır.
2016 yılında patlak veren büyük skandal, ABD’nin sosyal ve politik ortamıyla iç içe anlatılıyor. Muhafazakar tutumuyla tanınan medya devi, Donald Trump, güç savaşları, kurbanlar, cellatlar, statü için hemen her şeyini feda edebilecek küçük ‘faust’çuklar, tacizler, istismar düzeni, erkek egemen zalim işleyiş ve değişmesi zor görünen bildik çirkin hikâye. ABD’yi yerin dibine sokan fakat finiş çizgisinde demokrasi ve adalet anlayışını okşamaktan da geri kalmayan öykü, sağlam politik çıkarımlarıyla dikkat çekiyor doğrusu.
‘The Big Short / Büyük Açık’ ile ‘En İyi Uyarlama Senaryo’ Oscar’ını kazanmış usta kalem Charles Rhandolp’un yaşanmış gerçeklerden uyarladığı kıvrak senaryoyu, en son ‘Trumbo’ ile izlediğimiz ‘sıkı’ isim Jay Roach yönetmiş. Charlize Theron, Nicole Kidman ve Margot Robbie gibi yıldızlara usta aktör John Lithgow eşlik ediyor. Kate McKinnon, Connie Britton gibi isimlere; ustalar; Allison Janney ve Malcom McDowell da katılmışlar. Başta Theron olmak üzere filmin üç esas kadını da çok iyi! ABD’nin derin kötücül köklerine, kurucu atalarından günümüze değişmeyen güç ilişkilerine, medya-siyaset işbirliği, sömürü, statü hastalığı, günümüzün moda deyişiyle ‘mobbing’ gibi değişmesi mümkün gözükmeyen kavramlara yakından bakan öykü, gerçekle bağını koparmadan yerinde ve kalıcı tespitler yapıyor. Kokuşmuş bir sistemin parçası olmak ve/veya olmamak adına bize düşen seçimler ve karşılıkları… Çemberin içinde veya dışında olmak. (3,5 / 5)
EMA
-Farklı bir aile modeli-
Tolstoy’un ünlü eseri ‘Anna Karenina’, ‘mutlu aileler birbirine benzerler, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır’ diye başlar. ‘Tony Manero’, ‘Post Mortem’, ‘No’, ‘El Club’, ‘Neruda’ gibi nitelikli filmleriyle tanıdığımız Şilili yaman sinemacı Pablo Larraín, sekizinci uzun metraj kurmacasında, farklı ve yeni bir aile modeli öneriyor topluma! Kapitalist bakışın körelttiği, resmi ideolojinin ve baskının çökerttiği insan ilişkisi meselesine, sevgi kavramını da katarak, politik bir alt metin aracılığıyla ‘bu da olabilir pekâlâ’ diyor Larraín!
Duygularını ortaya dökmek ve karşı durmak için çok sevdiği dansa sarılan Ema, eşiyle birlikte evlat edindikleri çocuklarının yarattığı felaket durum sonrası, duygusal olarak kopar eşinden. Eşinden biyolojik bir çocuk sahibi olamayan Ema, yolunda gitmeyen birçok şeyi başka bir düzlemde arayacaktır!
Cüretkâr sahneleriyle dikkat çeken dram, işin özü Gaspar Noé’nin ‘Climax’ine epey öykünmüş. Kendisinden önce çekilen filmi çok sevmiş adeta Pablo Larraín. İyi bildiği politik sinema jargonuna bambaşka şeyler de eklerken, Noé’nin dans ve müzik silahını da kullanmaya özen göstermiş. Tuhaf ve olmayacak şey değil tabii fakat Larraín’in tematiğiyle doku uyuşmazlığı yaratmış bu durum ve ortaya sanki böyle yarısı loşta, yarısı aydınlıkta kalan ham bir proje çıkmış adeta. Zorlama ve doğal durmayan tuhaf bir ütopya öyküsü duruyor perdede. Çürümüş şeyler, kırılgan durumlar, sevginin gücü, hep başka ‘yerde’ aramak bulunacak olanı ve alışılmış, geleneksel ve buyrulup, ezberlenmiş olanın ket koyduğu ‘özgürlük’ hissi… Ayakları yere basmayan, iknada zorlanan oluşlar, kimi güçlü ve cesur sahne sebebiyle geçici bir albeni bıraksa da bünyede; içe sinmiyor bir türlü. Kötü mü, asla; fakat usta auteur ismin filmografisinin en zayıfı fikrimce! (2,5 / 5)
Aktör kökenli Matthew Slomon’un ilk uzun metraj yönetmenlik deneyimi olan korku-gerilim türündeki ‘Chatter / Paranormal Chat’, özellikle küçük izleyiciye seslenen iki animasyon ‘Elfland / Elfland Yeni Yıl Dedektifleri’ ve Pakistan yapımı ‘The Donkey King / Eşek Kral’ ile birlikte üç yerli film; yönetmen koltuğunda Hamdi Alkan’ın oturduğu komedi ‘Kırk Yalan’, Kenan Korkmaz’ın yazdığı, yönettiği ve başrolü üstlendiği tarihi dram ‘Beyaz Hüzün’ ve Çiğdem Bozali ile Elif Akarsu Polat’ın birlikte yönettikleri yine dram türündeki ‘Kader Postası’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler! MURAT ERŞAHİN