Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

20. ALTIN KOZA İZLENİMLERİ-2

20 Eylül 2013 Cuma 10:45
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Festivalin üçüncü gününde ulusal yarışma kapsamında üç filmin galası yapıldı.

İlk gösterim, Aslı Özge imzalı ‘Hayatboyu’ydu. 32. İstanbul Film Festivali’nden en iyi yönetmen ve en iyi görüntü yönetmeni ödülleriyle ayrılan ‘Hayatboyu’, birbirlerinden kesin olarak kopma kararı veremeyen çiftin mutsuzluk öyküsü. Sınıfsal oluşlar, bitmiş ilişkiler, dile gelmeyen sıkıntılar, doldurulamayan ruh boşlukları. Emre Erkmen’in kamerası oldukça yetkin. Aslı Özge, titiz çekmiş filmini. Öykü-mesele, Michelangelo Antonioni ustanın 1961’de yarattığı bir başyapıtla, ‘La Notte / Gece’ ile yakın akraba. Ruh ikizi adeta. Yönetmen hakim öyküsüne. Defne Halman, gayet iyi, kelimenin içi dolu anlamıyla. Fakat içe sinmeyen noktalar var öyküde.

İkinci filmi günün ‘Eve Dönüş Sarıkamış 1915’ti. Reklam yönetmeni Alphan Eşeli’nin ilk uzun metraj sinema denemesi, bir ilk film için başarılı olarak nitelenebilir. Birinci Dünya Savaşı sırasında, Ruslara karşı yapılan ve yüz binden fazla askerin şehit düştüğü –ki çoğunun düşman silahıyla değil, soğuk hava koşullarına, sert doğaya yenik düşerek hayatını yitirdiği – Sarıkamış Harekatı’nın ardından geçiyor öykü. Doğu Anadolu, 1915’in Ocak ayından sonra, belirsizliğin ve karmaşanın hüküm sürdüğü sahipsiz; ölü bir bölgeye dönüşmüştür. Yolları bu bölgeye düşen yedi farklı insan, kendilerini; dondurucu soğukla birlikte yaşanan çetin doğa koşullarıyla, açlıkla ve imkânsızlıkla mücadele ederken bulurlar. Sığındıkları terk edilmiş, harabeye dönmüş bir köy evinde; vahşi doğaya karşı direnirlerken, en büyük düşmanın birbirleri olduğunu unutmuşlardır. Hayatta kalmak ve sağ olarak eve dönmektir tek amaç.
Usta görüntü yönetmeni Hayk Kirakosyan’ın etkileyici drama olan katkısı, gerçekten çok büyük. Macar besteci Mihaly Vig’in özgün müzik çalışması da, dramın keskinliğine eşlik ediyor. Uğur Polat, Nergis Öztürk ve Serdar Orçin’in başı çektiği oyuncu kadrosu oldukça başarılı. Gerçekçi, farklı bir yanı var öykünün. Örneğin, finalde yer alan epilogda da izlediğimiz gibi; dünya savaşına gidenlerin birçoğu; iradeleri dışında, mecburen cephede buluyorlar kendilerini. Eşlerinden, çocuklarından, sevdiklerinden, yuvalarından uzakta, nedenini bilmedikleri bir savaşta. Tabii, Kurtuluş Savaşı’ndan farklı bir konumu var bu savaşın. Politikanın ve müttefik ülkelerin baskı ve istekleriyle yönlendirilen bir halk var ortada. Tek düşünceleri; evlerine, onları bekleyenlere sağ salim dönmek olan! Çaresizlik içinde verilen hayatta kalma savaşının kuralsızlığına, acımasızlığına parmak basan insani öykü; alışageldik örneklerle karşılaştırınca ters köşeye yatırıyor izleyiciyi. Başarıyla kurulan atmosfer ve makyajı da içeren yapım tasarımı, öyküdeki bir takım boşluklara ve soru işaretlerine rağmen, ilgiyi ayakta tutmayı başarıyor. Senaryodaki bazı içi dolmayan noktalar rağmen, sinemamız adına özgün ve düzgün bir iş bu ilk film. Alphan Eşeli’yi takibe almak gerek!
Günün son galası Uğur Yücel filmi ‘Soğuk’ için düzenlendi. Uğur Yücel’in Kars’ın beyaz dinginliğinde çektiği ‘Soğuk’ kötü değildi asla! İçe sinmeyen, ‘budur işte’ dedirtmeyen, muallak durumlar, oluşlar vardı işin içinde. Biraz fazla erkekler dünyası sanki. Kadınlara yer yok durumu. Fazlalık olarak göze çarpan, inandırıcı olmayan kimi bilge diyaloglar bir de. Çehov’un ‘Üç Kızkardeş’i Kars’ta karşımıza çıkıyorlardı. Dostoyevski’nin ‘Karamazov Kardeşler’i sonra! Ted Kotcheff’in ‘Winter People / Kış İnsanları’ duygusu, büyük resme iyi yedirilmiş yerel motiflerle buluşuyordu adeta! Saroyan, Faulkner, Berger satırlarının gücü gibiydi üşüten gerçekler. Görüntü yönetimi çok sağlamdı. İstanbul Festivali’nde kazandığı ‘en iyi müzik ödülü’ doğruydu. İyi kamera, çıkışsızlığın röntgenini görüntülüyordu.
Günün yabancı filmi müthiş bir işti. Meksika’dan. ‘Heli’. Yönetmeni, Amat Escalante. ‘Heli’ ile Cannes’de ‘en iyi yönetmen’ ödülünü kazandı yaman sinemacı. Meksika’nın küçük bir kentinden can alıcı gerçekler. Yoksulluk ve çaresizlikle boğuşan genç fabrika işçisinin başı bir uyuşturucu çetesiyle derde girer. İşin içinde kanun yolundan sapmış, Amerikalıların denetimindeki özel bir polis gücü de vardır. Adaletsizlik ve hukuksuzluğun, küçük insanın üzerindeki müthiş tahribatı. Seyri kolay olmayan son derece gerçek sahneler. Asla istismara kaçmadan anlatıyor meselesini Escalante. Mutlaka tanık olunması gereken bir yedinci sanat örneği. Bizim sinemamızda neyin eksik yapıldığını daha iyi kavramak için özellikle!
Bir de onur ödülleri töreni düzenlendi Perşembe akşamı. Çolpan İlhan, İzzet Günay, Demir Karahan ve Necip Sarıcı’ya festival tarafından onur ödülleri takdim edildi. Gecede, festivalin medya sponsorları arasında bulunan bizim sitemiz sinemamuzik.com’a da plaket sunuldu.
20 Eylül Cuma günü, ulusal yarışmada dört film galası yapılacak. Semir Aslanyürek filmi ‘Lal’, Mustafa Kemal Uzun imzalı ‘Çanakkale Yolun Sonu’, Atıl İnaç’ın yönettiği ‘Daire’ ve Melik Saraçoğlu ile Hakkı Kurtuluş’ın yazıp yönettikleri ‘Gözümün Nuru’.
Festival heyecanla sürüyor, birbirinden ilginç yerli-yabancı filmler de. Bakalım, ulusal yarışma da ‘en iyi film’ ödülü hangi yapıma gidecek? MURAT ERŞAHİN




Diğer Yazılar