19 NİSAN 2019
Beşi yerli yapım olmak üzere, toplam on bir yeni film merhaba diyor bu hafta. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın. İyi seyirler herkese.
ARCTIC
-Hayatta kalma dersleri-
Bir uçak kazası sonrası uçsuz bucaksız buzulda, türlü imkansızlık ve zorlu doğa koşulları içinde hayatta kalma mücadelesi veren pilotun öyküsü! Kuzey kutbunda düşen uçağından sağ çıkmayı başaran adam, elinde kalan her türlü olanakla yaşama tutunmaya çalışır.
YouTube’da başlayan kariyerine, beyazperdede devam eden Joe Penna’nın ilk uzun metraj kurmacasında başrolü, usta aktör Mads Mikkelsen üstlenmiş. İzlanda yapımında, her rolün adamı Mikkelsen’e, İzlandalı aktris Maria Thelma Smáradóttir eşlik ediyor. Neredeyse diyalogsuz film, birinci sınıf görüntü yönetimi ile ayakta kalmaya çalışsa da, mantığa sığmayan birçok oluş, gelişme ve beliren soru balonları, bir miktar yabancılaştırıyor izleyeni; bu hayata asılma mücadelesine… Öykü, Robert Redford’un müthiş solo performansını izlediğimiz J.C. Chandor’un nitelikli hayatta kalma serüveni ‘All is Lost / Sona Doğru’yu düşürüyor zihne ilk anda. Okyanusta geçen can pazarının inandırıcılığı ve etkileyiciliği buzda yok! Yaşamın gücü, pes etmeme, doğa ve her şeyin ötesinde ileri seviyede hayatta kalma dersleri! (2,5 / 5)
DESTROYER
-Geçmişin ağırlığı!-
Polisliğinin ilk yıllarında, bir uyuşturucu çetesindeki gizli görevi başarısızlıkla sonuçlanmış, sevdiği adamı yitirmiş ve hayatı alt üst olmuş olan dedektif Erin Bell, yıllar sonra; çetenin lideri yeniden ortaya çıkınca bir intikam fırsatıyla yüzleşir. Kara filme, farklı bir duygusal ton ve derinlik katmayı başaran suç dramı, öne çıkan kurgusu, anlatımı ve olabildiğince yalın atmosferiyle fark yaratıyor.
Yönetmenliğini ‘Girlfight’, “Aeon Flax’, ve ‘Jennifer’s Body’ filmlerinden tanıdığımız Karyn Kusama’nın üstlendiği, varoluş dertlerini kaşıyan polisiyenin başrolünü, tanımakta güçlük çekeceğiniz makyajıyla Nicole Kidman üstleniyor. Toby Kebbell, Tatiana Maslany, Sebastian Stan ve Scoot McNairy, kadronun öne çıkan diğer isimleri.
Sürprizli senaryo, pişmanlık ve acı içinde kıvranan polis dedektifinin intikam öyküsünü, başka bir boyuta taşıyor. Kusama’nın anlatı hakimiyeti ile incelikli kurgu, en iyi kadın oyuncu dalında Altın Küre adayı olan Kidman’ın çok iyi performansıyla birleşince, yeni bir anti-kahraman miti oluşuyor perdede aniden. Film, öykü ve bünyede bıraktığı duygu bakımından Lili Fini Zanuck imzalı 1991 tarihli suç dramı ‘Rush / Uygunsuz Yollar’ı düşürüyor akla. Sevgi, aşk, görev, mecburiyetler, acı, pişmanlık, annelik, fedakarlık, intikam, ahlak, kader, takıntı, hayat… (3 / 5)
LANETLİ GÖZYAŞLARI
-Çocukları saklayın!-
Doğaüstü korku filmi, popüler korku-gerilimler ‘The Conjuring / Korku Seansı’ ve ‘Annebelle’ serilerinin yaratıcı ekibinin yeni ürünü. Türün cin fikirli tüccar-terzilerinden James Wan’ın yapımcılığında yaratılmış gizemli korku-gerilim, ilk uzun metraj yönetmenlik deneyimini yaşayan Michael Chaves’e emanet edilmiş!
Üç yüz kusur yıl önce Meksika’da yaşanmış bir kabus ve kötücül bir hayaletin saldığı dehşet! Nesillerdir yaşanan, kendi çocuklarını boğarak öldürmüş, La Llorona’nın lanetiyle, 1970’li yılların başında ABD’de mücadele etmek durumunda kalan, eşini kaybetmiş, fedakar bir sosyal hizmet görevlisi anne ve iki çocuğunun hikâyesi duruyor perdede. Los Angeles’da yaşayan Anna Tate-Garcia, gecenin karanlığından güç alan çocuk avcısı La Llorona ile girdiği müthiş mücadelede en büyük desteği, şeytani güçleri uzak tutmak için çaba harcayan, kiliseden ayrılmış Meksikalı bir rahipten alacaktır.
Linda Cardellini’nin başrolü üstlendiği ve yeni bir seriye dönüşmesi mümkün korku denemesinde diğer önemli rolleri; Raymond Cruz, Patricia Velazquez, Sean Patrick Thomas ve kötücül hayalet ‘La Llorona’ performansıyla Marisol Ramirez üstleniyorlar. Filmin ağırlıklı olarak geçtiği tek mekanın gayet iyi kullanılması ve rekor sayıda ani sıçramanın ivmelediği atmosfer, izletiyor korku örneğini. Son derece tanıdık anlar, defalarca yaşanan dejavu’yu sürdürüyor öte yandan. (2,5 / 5)
GRETA
-Klişeler geçidi-
İrlandalı usta sinemacı Neil Jordan’ın 2012 tarihli fantastik esintili korku dramı ‘Byzantium / Bir Vampir Hikayesi’nin ardından çektiği on sekizinci uzun metraj kurmacası, gizemli bir gerilim. İyi niyetli genç kadın Frances McCullen, metroda bulduğu çantayı sahibine götürür.
Bir piyano öğretmeni olduğunu söyleyen Greta adında, yapayalnız bir kadın açar kapıyı. Sevdiklerini yakın zamanda kaybeden iki kadın, aralarındaki yaş farkına rağmen kısa sürede yakınlaşırlar. Frances, ‘Greta’nın gerçek yüzünü fark ettiğinde, tehlikeli oyun başlamış olur. Saplantılı bir psikopatla, masum gencin psikolojik gerilim öyküsü, dev aktris Isabelle Huppert ile yirmi iki yaşındaki genç yetenek Chloë Grace Moretz’i bir araya getirmiş.
Maika Monroe, Colm Feore ve yönetmenin başucu aktörlerinden Stephen Rea’nın oyuncu kadrosunun öne çıkan diğer isimlerini oluşturduğu kara film, klişelere fazlasıyla saplanıp kalmış yapısı, sürpriz gibi gösterdiği ‘belirgin’ hamleleriyle, Neil Jordan’ın bir hayli formsuz olduğunu kanıtlıyor adeta! Her karesinden metal yorgunluğu sezilen film, birçok örneğini ezber ettiğimiz demode bir 80’ler gerilimi yaşatıyor izleyiciye. En iyi noktası; zihinde kalan birkaç Macarca kelime! (2,5 / 5)
SAF
-Dönüşen, hayatlar sadece-
Gecekonduda imkansızlık içinde yaşayan bir çiftin hayatı, mahalledeki kentsel dönüşüm söylentileri sonrası daha da zorlaşır. Kamil, lüks site şantiyelerinin mahalleleri kuşattığı Fikirtepe’de, evlere gündeliğe giden karısı Remziye’yle birlikte yaşayan naif, saf, temiz bir adamdır. Uzun süredir işsiz olan Kamil, yürütülen kentsel dönüşüm projesinin şantiyesinde, Suriyeli bir mültecinin yerine, gizlice gece vardiyasında işe başlar. İşyerinde karşılaştığı baskı ve mahallesinde artan tepkiler, genç çifti derinden etkileyecektir.
Mülteci sorunları, yabancı düşmanlığı, ezilen alt sınıf, vicdanlı ve dürüst olmanın ceza gördüğü yerde zorlama kötülükler ve dibine kadar çaresizlik… 38. İstanbul Film Festivali’nin ‘Ulusal Yarışma’ ve ‘Sinemada İnsan Hakları Yarışması’ bölümlerinde izleyiciyle buluşan dram, yönetmeni Ali Vatansever’in ikinci uzun metraj kurmacası. 2012 tarihli ilk filmi ‘El Yazısı’ ile tanıdığımız Vatansever, aynı zamanda senaryoyu da kaleme almış.
Saadet Işıl Aksoy ve Erol Afşin’in yanı sıra, Onur Buldu da rol alıyor güncel sosyo-ekonomik meseleleri fon alan karanlık ve etkileyici dramda. Ülkenin yaşadığı güncel gerçekler, gayet acı bir sosyal ve ekonomik tabloda yansıtılmış. Titiz işçilik, bir miktar savrulan ve dağılan senaryonun üzerinde seyrediyor. Doğru teşhislerde bulunan duyarlı, dikkatli, vicdanlı bir film son tahlilde ‘Saf’. (3 / 5)
Yönetmen Hermann Vaske’nin, David Bowie’den Pedro Almodóvar’a Nelson Mandela’dan Stephen Hawking’e felsefe, siyaset, bilim ve sanat dünyasından onlarca farklı ünlü simaya aynı sorduğu ‘Neden yaratıcısınız?’ sorusundan yola çıkan belgesel ‘Why Are We Creative? / Neden Yaratıcıyız?’, özellikle küçük izleyiciye seslenen animasyon ‘Neredesin? Hello Kitty / Hello Kitty’ ile birlikte dört yerli yapım; Emre Çaltılı’nın yazıp yönettiği komedi ‘Hayatta Olmaz’, Burak Akyol imzalı aksiyon-macera ‘Meteler’, yönetmenliğini Mustafa H. Öztürk’ün üstlendiği animasyon ‘Kuklalı Köşk’ ve Haydar Işık’ın yönettiği komedi ‘O İş Bende’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler! MURAT ERŞAHİN