Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

16-17 MAYIS 2019

15 Mayıs 2019 Çarşamba 20:33
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Merakla beklenen aksiyon bombası ‘John Wick 3: Parabellum’un 16 Mayıs Perşembe tarihinde vizyon göreceği yeni hafta, üçü yerli yapım olmak üzere, toplam dokuz yeni filme ev sahipliği yapıyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.

 

JOHN WICK 3: PARABELLUM

(16 Mayıs 2019)

-Doz aşımı aksiyon!-

İsim yapmış, tecrübeli bir dublör-aktör olan Chad Stahelski’nin, 2014 tarihli ilk yönetmenlik denemesi ‘John Wick’, son derece titiz tasarlanmış tempolu bir aksiyondu. Bilgisayar oyunlarını akla düşüren, yakın dövüş koreografisi içeren grafik şiddet gösterisinde başrolü; Keanu Reeves üstleniyordu. Sevdiği kadın için bütün o eski karanlık geçmişini geride bırakıp, temiz bir sayfa açan, acımasızlığı ile ün yapmış eski kiralık katil John Wick, yıllarca adına çalıştığı Rus mafyasının genç ve şımarık oğlu tarafından rahatsız edilip, saldırıya uğradığında ve kanserden yitirdiği eşinden yadigar çok sevdiği köpeği öldürüldüğünde, ettiği yeminden dönerek, tekrar silahlarını kuşanıyor ve intikam adına, eskiden olduğu gibi, durdurulamaz bir ölüm makinesine dönüşüyordu. Dakikada birden fazla kişinin öldürüldüğü aksiyon, bilindik intikam öyküsü klişeleriyle ilerlese de, epey stilize, ana karakterinin ‘cool’luğuna denk düşen biçimde, oldukça serinkanlı yansıtılmıştı perdeye! Suç dünyasının bütün detayları ve ‘derin’ örgütlenmenin pek bilinmeyen raconu, Keanu Reeves’in karaktere cuk oturan performansı ile birleşince, keyifli ve sürükleyici bir seyirliğe dönüşüyordu.

Derek Kolstad tarafından yazılıp yaratılan aksiyon karakteri; yapımcılar tarafından yeni bir aksiyon serisine dönüştürüldü 2017’de. Bilgisayar oyunlarının ve çizgi roman ruhunun harmanlandığı ikinci filmde, orijinal adıyla ‘John Wick: Chapter 2’de Keanu Reeves’in canlandırdığı intikam peşinde gözü dönmüş biçimde tereddütsüz yok eden adam John Wick, dakikada beş kişiden fazla adam öldürüyordu bu kez. Emeklilik günlerine başlayamadan, maziden çıkagelen yeni bir suç baronuyla olan hesabını temizlemeye soyunuyordu kahramanımız. Daha fazla aksiyon, kendi mantığını ve doğal olarak atmosferini yaratmayı başarmıştı. Suç dünyasının gizli ve gizemli örgütlenmesinin, türlü inceliklerle öykülendiği adrenalin bombası, ilkinden daha keyifli bir seyir zevki veriyordu ama her bünyeye ve beğeniye göre değildi kuşkusuz. İlk filmin tanıdık isimleri, Ian McShane, John Leguizamo, Lance Reddick ve Bridget Moynahan’a yeni filmde Ruby Rose, Common, Claudia Gerini, Riccardo Scamarcio ile birlikte usta aktör Laurence Fishburne ve bir efsane, Franco Nero eşlik ediyorlardı. Meseleniz ve türünüz aksiyonsa eğer, doğru adres John Wick’ti kesinlikle!

Şimdi sıra serinin üçüncü filminde! Artık başlı başına rahatça söz konusu edebileceğimiz bir John Wick evreninde geçiyor yine yeni hikaye. İkinci filmin sonu itibarıyla, ölüsüne on dört milyon dolar değer biçilen ve suç dünyasının arş mertebesi ‘yüksek şura’ üyesi birini, Continental Otel sınırları içinde öldürdüğü için gizli suikastçı birliğinden atılan John Wick’’in peşine neredeyse dünyanın bütün suikastçıları takılıyor. Hedefleri, bu ölümcül efsaneyi avlamak! Fakat kahramanımız, önüne gelenle dövüşüp öldürerek, hayatta kalmak adına yeni bir mücadele vermeye kararlı… Yönetmen ve senaryo dahil, bütün kadro hemen hemen aynı. Keanu Reeves’e üçüncü bölümde, eski karakterlerin yanı sıra, yeni yüzler olarak Hale Berry, Mark Dacascos ve ‘suç hakemi’ rolünde Asia Kate Dillon eşlik ediyorlar. Usta aktris Anjelica Huston ise yeni bölümün sürprizi! ‘Epik’ bir aksiyon olarak işaretlenebilecek yapımın, ahır ve atlar, Casablanca, eğitilmiş köpekler, çöl, motosikletler, Slav tiyatrosu ve Çin mahallesi bölümleri, enfes yapım tasarımları içeriyor. Finaldeki dövüş sahnelerine mekan olan kurukafalı cam bölmeler ve aynalarla örülü salon, Bruce Lee’li kült aksiyon 1973 tarihli ‘Enter the Dragon / Ejderin Üç Fedaisi’ filmine bir saygı duruşu adeta!

Son derece iyi tasarlanmış dövüş koreografileri, şahane kamera ve John Wick’e özel suç evreninin ince detayları, üçüncü bölümde değişen bir şey olmadığını gösteriyor. Doz aşımı bir aksiyon var ortada! İlk iki filmin sayıca üzerinde, aksiyon sahneleri. Dostluk, arkadaşlık, verilen sözler, sorumluluklar, kefaret, neticeler, onur, prensipler ve suç dünyasının türlü raconları! Kırılan kemikler arasında uçuşan kurşunlar ve kan deryası. Türün ve serinin hayranları tebessümle ayrılacaklar salondan yine. Son tahlilde, doz aşımı aksiyon çıkışı, minibüste ve metro vagonunda bünyeye sinen John Wick hissiyatı! (3,5 / 5)

 

GÜN BATIMI

-Tarihi yazanlar üzerine-

‘İsyandır, tarihi yazan!’ diyor; ‘En İyi Yabancı Film Oscar’ı dahil toplam altmış ödül kazanmış 2015 tarihli ‘Saul fia / Saul’un Oğlu’ adlı ilk uzun metrajıyla dünyaca tanınan Macar sinemacı László Nemes, yeni filminde. ‘Gün Batımı’, orijinal adıyla ‘Napszállta’, I. Dünya Savaşı öncesinde, Budapeşte’de geçiyor. Írisz Leiter adındaki gizemli genç bir kızın, güçlü ve korkusuz bir kadına dönüşmesi var öyküde ama daha neler var neler!

Ailesinin başına gelen felaket sonrası Trieste’ye gönderilip, orada bir şapka dükkânında eğitim alan Írisz Leiter, memleketine, Avusturya-Macaristan imparatorluğuna, doğduğu şehir Budapeşte’ye geri döner. Eskiden ebeveynlerine ait olan dünyaca ünlü Leiter şapka dükkânında çalışmayı arzulamaktadır, ancak dükkânın yeni sahibi onu geri çevirir. Şehirden ayrılmayı reddeden ‘toy’ genç kadın, savaşın ayak seslerinin duyulduğu kaotik Budapeşte’de güçlü ve kararlı bir kadına, belki de bir lidere dönüşmek üzeredir!

Juli Jakab’ın başrolde olduğu dramda, Vlad Ivanov, Levente Molnár, Marcin Czarnik öne çıkan diğer rolleri üstleniyorlar. Adeta yönetmenin gözü ve eli ayağı olan görüntü yönetmeni Mátyás Erdély, ‘Saul’un Oğlu’nda bıraktığı yerden devam ediyor o özel kamera kullanımına. 40 mm. lenslerle, ana karakterin omuz başında, ense kökünde, alan derinliği yaratan ve sizi doğal ışık altında Budapeşte sokaklarında dolaştıran film, yine mütevazı bir şova dönüşüyor. Tarih, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler tahsili yapan yönetmen Nemes, ülkesinin ve dünya tarihinin kırılma anlarından birine, belki de bütün bir gidişata bakıyor yine. Çocukları ve kadınları, sapkın zorbalıklara kurban eden faşist dünya karşısında, bir isyan bayrağı açan ve bütün tarihsel diyalektte bu isyanın parmağının bulunduğunu söyleyen Nemes, bildik tarihsel olaylara bakış açısıyla da, bambaşka bir kırılma noktası yaratıyor yeni filminde. Müthiş stil, enfes yapım tasarımıyla birleşince karşımıza aynı ilk film gibi epik bir anlatı çıkıyor. Ne var ki, 142 dakikalık uzun süre ve yönetmenin bildik kamera tercihi, bu derin ve çetrefilli hikâye içinde dolaşırken, oldukça zorluyor ve yoruyor izleyeni. Tekrarlar ve kimi aynılık düzeni içinde süren anlatının gücü ve etkisi de ilk filmden oldukça uzak. Yine de kurak giden sezonda bir vaha, Nemes’in yeni filmi. İmparatorluğun sapkın gündelik hayatı, finaldeki siperler, olay incelikle örülürken, fonda cereyan eden ayrıntılar dikkat çekici. İddialı yine Nemes; kendi tekniği, dili ve biçimi, çok çalışılmış, başka bir sinemayı gösteriyor çünkü. Öykünün, bir ‘Fight Club’ ve ‘Tyler Durden’ esintisi yaratması da olası! (3,5 / 5)

 

MASUMİYETİN DAYANILMAZ ÇEKİCİLİĞİ

-Harala Gürele!-

Fransa-Belçika ortak yapımı, erotik tatlar içeren komedi; Grimm kardeşlerin çok bilinen klasik masalının, ‘Pamuk Prenses’in çağdaş bir uyarlaması. Yönetmen koltuğunda oturan isimse; Entre ses Mains / Hayatım Ellerinde’, ‘Nathalie…’, ‘Coco avent Chanel / Coco Chanel’den Önce’, ‘Gemma Bovery / Aşkın Dili’, ‘Adoration / Yasak Aşk’, Les Innocentes / Masumlar’ gibi nitelikli filmlerin yaratıcısı Anne Fontaine! Claire, genç ve oldukça güzel bir kadındır. Üvey annesi Maud onu, babasından kalan otelde tıpkı bir hizmetçi gibi çalıştırmaktadır. Bir süre sonra Maud, kendi sevgilisinin, Claire’e yaklaşma niyetinde olduğunu fark ederek kıskançlık sınırlarını aşar ve üvey kızından kurtulmaya karar verir. Bir kiralık katilin tuzağına düşen Claire, onun elinden kaçıp, bir çiftliğe sığınır. Burada ona kol kanat geren ve yakınlaşan 7 erkekle karşılaşır ve olaylar bildik biçimde gelişir! ‘Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’in günümüz dünyasına uyarlanmış biçimi, Anne Fontaine’den beklenmeyecek biçimde dağınık bir anlatı ve kaba bir erotizm içeriyor. Haldır huldur, harala gürele bir karambol yansıyor perdeye sadece. Genç aktris Lou de Laâge’e, dev isim Isabelle Huppert’in yanı sıra, usta aktörler Benoît Poelvoorde ve Charles Berling eşlik ediyorlar. Huppert, belki de kariyerinin en kötü ve anlamsız performansını sergilemiş. İnsan doğası, iyilik, kötülük ve günümüz fonunda moral değerlere dair birçok değini. Ne var ki, manasız! (1,5 / 5)

 

İÇERDEKİLER

-İçerde olan kim?-

Komiser, yaklaşık altı aydır sebepsiz yere gözaltında tuttukları öğretmeni, açık görüş yasak olmasına rağmen karısıyla buluşturacağını söyler. Başta buna inanmayan tutuklu, komiserin bu iyiliği neden yaptığını sorgular. Tutuklu, komiserin odasında karısıyla yalnız kalacağı anı beklerken, içeri gelen sürpriz konuk, onu bambaşka bir sorunla yüzleşmek zorunda bırakacaktır. Melih Cevdet Anday’ın 1964 tarihli iki perdelik oyunundan senaryosunu Hüseyin Karabey’in yazıp, yönettiği dram, değişen roller, otorite, güç, birey, irade, baskı, ideoloji, ahlak ve etik üzerine. ‘Muktedir olmak isteyenin, zalim rolünü üstlenmesi’ evrensel meselesi üzerine, sıkı bir metin içeriyor film.

2018’de Adana Film Festivali’nden ‘Jüri Özel Ödülü’ ve ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ ödülleri ile ayrılan psikolojik ve sosyo-politik dramın üç performansını, Caner Cindoruk, Settar Tanrıöğen ve Gizem Erman Soysaldı üstleniyorlar. Filmin üç oyuncusu da gayet başarılı. Dönemsel bir sahne oyununun, sinemaya uyarlanmasında zorlanılmış zorlanılmasına fakat yine de izleyiciyi sıkmadan, baştan sona ilginin dağılmamasında başarılı olunmuş. Değişmeyen insan ve dünya gerçeklerini, güç, otorite, ahlak, zaaflar, etik ve despotluk gibi ‘asla kaybolmayan’ kavramlar üzerinden anlatması hoş filmin. (2,5 / 5)

Gerilim türündeki ‘Door in the Woods / Lanetli Kapı: Paranormal Orman’, özellikle küçük izleyiciye seslenen iki animasyon; ‘UglyDolls’ ve İspanya’dan çıkagelen ‘Bikes / Bisikletler’ ile birlikte iki yerli yapım; Hakan Haksun’un yazıp yönettiği komedi ‘Kim Daha Mutlu?’ ve yönetmenliğini Yüksel Torun’un üstlendiği dram türündeki ‘Ne Olur Gitme’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler! MURAT ERŞAHİN

 



Diğer Yazılar