Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

15 KASIM 2013

14 Kasım 2013 Perşembe 20:35
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

İki yerli film, Özcan Deniz’in yönettiği ve başrolü üstlendiği romantik dram ‘Su ve Ateş’ ile Ahmet Hoşsöyler’in yönettiği ‘Sevgi Taşı’nın yanı sıra, İspanyol yapımı gişe canavarı melodram ‘Tengo Ganas De Ti / Sensiz Olmaz’, notlarımızda yer almayan yapımlar. Robert Redford’un tek kişilik şovuna şahit olacağımız varoluşçu dram ‘Sona Doğru’ ile Aslı Özge’nin ödüllü filmi ‘Hayatboyu’, notlarımız arasında. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

SONA DOĞRU
Asla Vazgeçme!
Hint Okyanusu’nda yol alırken, yelkenli teknesi, denize düşmüş başıboş bir gemi konteynerine çarpıp, büyük hasar alan adam, teknesini denizin ortasındaki şartlarda, geçici olarak onarmayı başarır fakat aniden bastıran güçlü fırtına, donanımlı denizciyi, bir can pazarına sürükler. Batan tekneden cankurtaran botuna taşınan bir hayatta kalma öyküsü. İlk uzun metrajı ‘Margin Call / Oyunun Sonu’ ile kalitesini belli eden J.C. Chandor’un ikinci yönetmenlik deneyimi, yine son derece başarılı. Oldukça riskli bir film, orijinal adıyla ‘All Is Lost’. Okyanusun ortasında, doğa ile mücadele eden orta yaşı geride bırakmış bir tek kahramanı var filmin. Tek kişilik sürükleyici bir dram, perdedeki. Varoluş, insanın ve insan üretimi teknolojinin, doğa karşısında yaşadığı zorluklar, yaşamak için verilmesi gereken mücadele ve hayatın gücü. Atardamarlarından hemen her şeyiyle gezegenin devinimini pompalayan uçsuz bucaksız mavilik ve bu sessiz, kimi zaman kuduran boşlukta verilen yaşam mücadelesi. Bir meydan okuma değil, devam etme öyküsü. Robert Redford, isimsiz kahraman, ‘bizim adam’ rolünde müthiş. Adamın nerden gelip, nereye gittiğinin, kim olduğunun, ne olduğunun pek bir önemi yok. Ortadaki durum ve mücadele önemli, işte bu kadar! Ufak balıklar, daha iri olanları, köpekbalıkları, bir yat, bir kurtarma botu, plastik bir bidon, bir harita, birkaç konserve tenekesi, bir kavanoz, tek başına bir adam, dingin ve uçsuz bucaksız kalabalığın, başka bir yaşamın içindeki yalnızlık. Görüntü yönetiminden, senaryosuna dek, son derece zeki, üzerine düşünülmüş, titiz, yalın, güçlü, özetle; yılın kaçırılmaması gereken filmlerinden biri ‘Sona Doğru’. (4 / 5)

HAYATBOYU
İnsansız insan ilişkisi…
Birbirlerine uzun evlilikleri içinde yabancılaşan bir çiftin öyküsü. Ayrılığın ve mutlak yalnızlığın karşısında dikilip duran alışkanlık ve ilişkinin rutin getirileri… 32. İstanbul Film Festivali’nden, en iyi yönetmen ve en iyi görüntü yönetmeni ödülleriyle ayrılan ‘Hayatboyu’, Aslı Özge imzalı. Perdeye yansıyan öykü-mesele, Michelangelo Antonioni ustanın 1961’de yarattığı bir başyapıtla, ‘La Notte / Gece’ ile yakın akraba. Ruh ikizi adeta fakat zaten çekilmiş o film; hem de kusursuza yakın biçimde. ‘Tamam da, bu ne o zaman’ diye düşünüyorsunuz filmin ardından. Bir yetkinlik kanıtı mı sinema? Yönetmen hakim öyküsüne, eyvallah! Ama yüzlerce kez, hatta Hollywood dahil olmak üzere defalarca izlediğimiz bir mevzu ve biçim buluşması perdedeki. İçe sinmeyen, ‘olmuş’ dedirtmeyen büyük bir resim duruyor karşımızda. İnsansız bir resim ama. Son derece soğuk. İnsan sıcaklığı içermeyen bir insan hikayesi. İlişkinin törpüledikleri ve yalnızlığın getirileri. Yazarak, düşünerek, zamanla daha başka bir ilişki kurulabilir mi filmle, bilemiyorum? Ama biraz da bu yüzden var eleştiri. Zamana bırakılacak filmler dosyasına kaldırmak mı gerekiyor ‘Hayatboyu’nu? Aslı Özge’nin yolculuğunu izlemek lüzumlu. Kendince iddialı bir sürece tanıklık etmek. Emre Erkmen’in kamerası filmin artılarından. Defne Halman ise elinden geleni yapmış, kelimenin dolu anlamıyla. Filmden onu çıkarınca geriye kalanları da düşünmek gerek! (1,5 / 5) MURAT ERŞAHİN







Diğer Yazılar