14 HAZİRAN 2019
Beşi yerli yapım olmak üzere, toplam on iki yeni filmin merhaba dediği vizyon haftası hayli kalabalık ve hemen her beğeniye sesleniyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.
ROCKETMAN
-Sevgiyi arayan adam!-
Küçük bir piyano dehası, çekingen, yalnız, mutsuz bir çocuk olan Reginald Dwight’ın, müziğin dünyaca ünlü süper starlarından birine, Elton John’a evrilme hikâyesi. Aslında; sevgiyi arayan bir sanatçının ruh altı röntgeni duruyor perdede! 25 Mart 1947 doğumlu İngiliz piyanist, pop/rock yıldızı ve besteci Sir Elton Hercules John, tipik bir İkinci Dünya Savaşı sonrası çocuğu! Savaştan dönmüş, çok acı ve ölüm görmüş, hissiz ve tepkisiz babasının, hayata başka bir düzlemde yaşamaya karar vermiş, gününü gün eden, bencil annesinin yanında sevgisiz bir çocuk o! Bir tek anneannesi ilgileniyor onunla. Müzik dehasını da ilk keşfeden o! Küçük, sevgisiz, ürkek ve umutsuz bir çocuğun, pop kültürünün dünyaca ünlü, ikonik figürüne dönüşme öyküsü, Elton John’un şarkılarıyla yansıyor perdeye. Tamamen klasik bir müzikal üzerine bina edilmiş işin aslı, biyografik dram.
Otuz yaşını süren İngiliz aktör Taron Egerton’un aklı zorlayan, nüanslı ve unutulması güç performansıyla artı değer kazanan yapımı, aktör kökenli Dexter Fletcher yönetmiş! 1986 tarihli Derek Jarman başyapıtlarından ‘Caravaggio’da, ressamın gençliğini canlandıran 1966 doğumlu Fletcher’ın dördüncü uzun metraj yönetmenlik denemesi ‘Rocketman’. Senaryoyu ise bir başka başarılı İngiliz, 2000 tarihli ‘BillyElliot’ ile ‘en iyi orijinal senaryo’ dalında Oscar adayı olmuş tecrübeli senarist Lee Hall kaleme almış.
Müzik tutkusundan, yalnızlığına; ailesinden, yakın çevresine, eşcinselliğinden, alkol ve uyuşturucu bağımlılığına dek Elton John’un ‘hakiki’ hayat öyküsü olanca çıplaklığıyla yansımış perdeye. Esasen, sadece Elton John’un değil, ‘sanatçının’ hayat öyküsü izlediğimiz. Dünyayı değiştirmek adına sanatla uğraşan ve üreten dahi insanların özel hayatlarındaki sevgisizlik ve yalnızlığın resmini çizmişler perdeye. Bu arada son yılların en düzgün ve kaliteli müzikallerinden biri duruyor karşımızda! Koreografi üst düzey. Sanat yönetimi, genel yapım tasarımı, saç ve makyaj, en az Taron Egerton’un performansı kadar göz alıcı! Jamie Bell, Richard Madden, Bryce Dallas Howard, Gemma Jones, Charlie Row, Steven Mackintosh ve küçük yıldız adayları Kit Connor ve MatthewIllesley, başarılı oyuncu kadrosunun; Egerton’a eşlik eden diğer isimleri.
Çok çalışılmış, titiz, derinlikli, ‘art house’ yönü olan bir müzikal biyografi olmuş Elton John’un öyküsü. Avrupa’nın yoksul, yoksun, korkulu, sıkıntılı, ürkek günlerinde büyüyen bir dehanın eserleri ve ruh altına uzatılmış bir kamera eşliğinde hüzünlü yalnızlığı. Tek derdi sevgi olan insanoğlunun çıkmazı. Elem kokan yapım; içerdiği ‘gerçeklik’ ve sterillikten sıyrılmış yapısıyla, referans noktası oluşturacak yapıda. Dört Oscar elde etmiş ‘Bohemian Rhapsody’den ayrılan tarafı da bu zira! Çoluk çocuk, aile değerleri adına harcanmış bir diğer ikon Freddie Mercury’nin konservatif öyküsü, ne kadar ‘yama’ gibi duruyorsa perdede, Elton John’un hikâyesi bir o kadar hakiki. Rami Malek’in kendisine Oscar kazandıran performansı gayet iyiydi pek tabii. Bakalım akademi, Malek’i anında unutturan Taron Egerton’un emeğini ödüllendirecek mi? Kaçırmayınız. (4 / 5)
SİYAH GİYEN ADAMLAR: GLOBAL TEHDİT
-Nerede o eski siyah takım elbiseler-
Dünya dışı tehditkâr varlıklarla mücadele eden ve gezegeni koruma amacı güden MIB ekibinin yeni yüzleri Ajan M ve Ajan H’nin maceraları bu kez izlediğimiz. Popüler serinin dördüncü ve yeni filmi, bir spin-off proje! Bir medya kavramı olan spin-off, herhangi bir görsel ürünün başka bir ortama uyarlanması anlamı taşıyor.
Aksiyon ve maceranın işini bilir isimlerinden F. Gary Gray imzalı yeni filmde; öykünün bildik karakterleri olan Tommy Lee Jones ve Will Smith, yerlerini; Chris Hemsworth ve TessaThompson’a bırakmışlar. ‘Siyah Giyen Adamlar’ yeni macerada iki erkek değil! Unisex bir durum var ortada bu kez ve bu eşitlikçi yapı filmin hemen en iyi yanı! EmmaThompson ve Liam Neeson gibi usta isimlere; Rebecca Ferguson ve Rafe Spall eşlik ediyorlar. Kahramanlarımız, teşkilattaki köstebeği ortaya çıkarmaya uğraşırlarken, alışık olduğumuz üzere dünyayı da kurtarıyorlar tabii. Nerede o eski siyah giyen adamlar desek de, sınırları son derece belirli, uçucu fakat iyi niyetli bir proje olmuş serinin yeni filmi. Kimyaları uyuşmuş yeni kahramanların sinerjisinden ve teknik kadrodan güç alarak sürüyor macera. Siyahı unutturup, pembe pantolona terfi ettiren bazı planlar hoşluk katıyor öyküye. Hafif zorlama fakat eğlenceli de! (2,5 / 5)
KUYU
-Sen, oğlum değilsin!-
İrlanda’dan çıkagelen korku filmi, yerel halk öykülerinden besleniyor. Eşinden ayrılan Sarah, geçmişin travmalarından kurtulmak adına oğlu Chris ile birlikte, şehirden kırsala taşınır. Oğlu bir gün evlerinin hemen yanı başında olan ormanda kaybolur. Eve geri döndüğünde Sarah, oğlunun eskisi gibi olmadığını fark eder. Garip komşularıyla olan tekinsiz karşılaşma sonrası, iyice emin olur genç kadın. Evdeki çocuk, oğlu değildir!
Ormandaki bir bataklığın saldığı kötücül kader ile ilgili öykü; ‘emin olma’ meselesi üzerinde ciddi satırbaşları yapıyor! Senarist kökenli Lee Cronin’in ilk uzun metraj denemesi, orta karar bir tür filmi. Asla kötü değil ama! Hatta bazı anlar yaratılan atmosfer, türün sıkı yapımlarının altında kalmıyor. Bunda oyuncu kadrosunun ve görüntü yönetmeninin büyük rolü var. Başrolü üstlenen SeánaKerslake çok iyi. Zor rolünün altından başarıyla kalkan küçük oyuncu James QuinnMarkey, büyük usta AkiKaurismäki’nin başucu oyuncularından Finlandiyalı usta aktris Kati Outinen ve bir diğer usta isim, İskoçyalı emektar aktör James Cosmo, oldukça iddialı bir kadro oluşturuyorlar. Görüntü yönetmeni Tom Comerford ise alkışı ayrıca hak ediyor. (2,5 / 5)
TARKOVSKY’NİN ÜÇ BAŞYAPITI VİZYONDA
Sözden çok dizelerle ifade edilecek üç şiirsel Tarkovsky başyapıtı… Başka Sinema aracılığıyla, yıllar sonrasında vizyonda. Yürek ve zihinlerimizde sonsuza dek yer eden üç eseri kısaca anımsayalım.
SOLARİS
-Aşk, hafıza, vicdan ve bilinçaltı-
Yedinci sanatın en önemli isimlerinden dahi auteurAndrei Tarkovsky’nin (1932-1986), 1972 tarihli bilimkurgu dramı, Polonyalı efsane kalem Stanislaw Lem’in (1921-2006) romanından uyarlanmıştır perdeye.
Solaris bir araştırma gezegeni. Gezegen, oraya ayak basanların zihinleriyle oyunlar oynuyor. Bir çeşit zeka barınıyor bu gezegende. Uzay üssündeki üç bilim adamı, açıklanması zor olaylar yaşıyorlar. Bu tuhaf olayları araştırmakla görevli kişi de, gezegendeki bilinmeyenin doğasıyla yüzleşecektir. Natalya Bondarchuk, DonatasBanionis ve Jüri Järvet başlıca rolleri üstleniyorlar. Sevmek, tanımak, hakikat ve hatırlamak… Hatırlamak, insanın en önemli yeteneği ve trajedisidir… (4 / 5)
STALKER
-Herkesin ‘bölge’si var!-
Uzak bir gelecekte, bambaşka bir yaşam düzeni içerisinde, ismi olmayan bir ülkede, dünyaya düşen dev gök taşı yaşamı yerle bir ederken,Zone adında esrarengiz, yeni bir bölge oluşmuştur.Çok iyi korunan bir yerdir ‘bölge’… İsimsiz ve gri bir kasabanın yakınında bulunmaktadır! Eşinin itirazlarına rağmen sıra dışı zihinsel yetenekleriyle iz sürücü, yanındakileri bölgenin içinde var olduğu bilinen ve gizli dileklerin gerçekleştiği ‘odaya’ dek rehberlik edecektir. İlhamını yitirmiş, alaycı ve yeteneğini sorgulayan bir yazarla, yolculuktan öte, sırt çantasını önemseyen sessiz bir bilim adamıdır bunlar…
Aleksandr Kaydanovskiy, Anatoliy Solonitsyn, Nikolay Grinko ve Alisa Freyndlikh’i izliyoruz. Hayata dair gizemler, sorulmamış sorular, inanç, bilim, hayaller, mutluluk ve yolculuk… Varoluşun karanlık sorgusu! Felsefe ve sanatın buluşma noktası, Andrei Tarkovsky’nin 1979 tarihli bir diğer başyapıtı. ArkadiyStrugatskiy ve Boris Strugatskiy’nin romanlarının beyazperde uyarlaması, yedinci sanatın belirleyici yapı taşlarından biri adeta. En büyük arzunuz, bazen bilinçli olarak dilediğiniz bir dilek değildir. (5 / 5)
AYNA
-Aynaya yansıyan anılardır-
Kırklı yaşlarında bir adam, ölüm yatağında geçmişi hatırlar! Çocukluğu, annesi, ailesi, savaş, şahsi anılar, Rusya ve dünya tarihinin kırılma anlarıyla kesişir.Andrei Tarkovsky’nin belki de en kişisel ve politik filmidir1975 tarihli yapım. Orijinal adıyla ‘Zerkalo’, bir rüyadır, bir mırıldanmadır öte yandan. Hemen her gerçeğin omuz başında yer alan pişmanlıklar üzerine bir mırıldanış.
Tarkovsky’nin yaşamından izler taşır, karakterin geçmişe ait kesitleri. Yönetmenin babasının bir şiiri okunur film boyunca ve perdeye yansıyan şiir-film, görünenin oldukça ötesinden, derin anlamlar, hisler taşır. Margarita Terekhova, anne ve eş rolünde çıkar karşımıza. IgnatDaniltsev, aynı başarıyla eşlik eder usta aktrise. Bach, Purcell ve Pergolesi notaları eşliğinde, hüzün ve elem yüklü bir içe dönüş yolculuğu. Katıksız bir başyapıt! (5 / 5)
Yapımcı kökenli Winston Azzopardi’nin ilk yönetmenlik denemesi olan İngiltere-Malta ortak yapımı gerilim ‘TheBoat / Tekne’, Şilili karikatürist Rene ‘Pepo’ Rios tarafından yaratılan Condorito ve arkadaşlarının maceralarını perdeye taşıyan Peru yapımı animasyon ‘Condorito: La Película / Kahraman Tavuk Uzayda’nın yan sıra, beş yerli yapım; başrolünü 2018’de yitirdiğimiz usta aktör Turan Özdemir’in üstlendiği; Durmuş Akbulut’un yazıp yönettiği ‘Bekçi’, Aytekin Birkon imzası taşıyan korku filmi ‘Cinnet’, yönetmen koltuğunda Serdal Genç’in oturduğu romantik komedi ‘Akıllara Seza’, Murat Kuşçu imzalı romantik dram ‘Ferhat ile Şirin: Ölümsüz Aşk’ ile Cüneyt Faruk Arkın’ın yazıp yönettiği komedi ‘Hayalimdeki Köy’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler. MURAT ERŞAHİN