Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

13 EKİM 2023

12 Ekim 2023 Perşembe 19:59
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yine sonbahar yine bir Filmekimi! Zengin programdan, size önerdiğim on filmi seçmek pek kolay olmadı!  

All Of Us Strangers: Yaman filmler ‘Weekend’ ve ‘45 Years’ ile tanıyıp sevdiğimiz Andrew Haigh’in, başrolünü Paul Mescal’in üstlendiği yeni filmi dokunaklı bir öykü…

The Old Oak / Umudunu Kaybetme: İşçi sınıfının gür sesi, dev auteur Ken Loach babanın yeni filmi, İngiltere’nin kuzeydoğusunda bir maden kasabasında geçiyor!

Perfect Days / Mükemmel Günler: Wim Wenders ustadan! Cannes’de ‘En İyi Aktör’ (Kôji Yakusho) ödülünü kazanmıştı. ‘Tokyo Tuvaleti’ adında gerçek bir kentsel yenileme projesinden esinlenerek hem gayet şiirsel hem de dokunaklı bir filme imza atmış Wenders. Japonya’nın Oscar adayı olan film adını, Lou Reed’in eşsiz klasiği ‘Perfect Day’den alıyor! 

Anatomie D’une Chute / Bir Düşüşün Anatomisi: Justin Triet imzalı yapım, Cannes’de Altın Palmiye’nin sahibi olmayı başarmıştı! ‘Hitchcockvari mahkeme filmi’, bir evliliğin dinamiklerini mercek altına yatıran ilginç bir psikolojik gerilim olarak tanımlanıyor!

Kuolleet Lehdet / Sararmış Yapraklar: Her daim ‘iyi ki var!’ dediğimiz usta auteur Aki Kaurismäki’nin Cannes’de elde ettiği Jüri Ödülü’nün yanı sıra FIPRESCI tarafından yılın en iyi filmi seçilen, yürek ısıtan ‘Sararmış Yapraklar’ı, dünya halini dert edinen tatlı ve hüzünlü bir romantik komedi. Enfes müzik ve melankoli…

La Passion De Dadin-Bouffant / Şeflerin Aşkı: Vietnam Asıllı Fransız sinemacı Tràn Anh Hùng’a Cannes’de ‘En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandıran yapım, adından da anlaşılacağı üzerine yemek hakkında bir film! Uzun uzadıya tarif paylaşma, yemek hazırlama, sunma ve en nihayetinde yeme ritüellerinden oluşan öykü, izleyicinin aklını başından alan sahneler arasında, son derece etkileyici bir aşk hikâyesi de anlatıyor. 

The Zone Of Interest: Auschwitz kamp kumandanı Rudolf Höss, eşi Hedwig, çocukları ve hizmetkârlarıyla rüya gibi bir hayat sürmekte! Öyle ki, ölüm kampının duvarına bakan muhteşem evleri tam da tren raylarıyla gaz odaları arasında! Martin Amis’in aynı adlı romanından uyarlanan çarpıcı film, çiçekli, geniş bahçeleri, seraları ve havuzlarında keyif süren Höss ailesinin başlarına ölüm külleri serpilirken süregiden sıradan gündelik yaşamını gözlemliyor. Jonathan Glazer’in on yıl önce çektiği huzursuzluk şahikası ‘Under the Skin’in ardından sinemaya bu etkileyici dönüşü, kötülüğün sıradanlığına ve kendiyle çelişen insan doğasına dair alışılmadık ve kan dondurucu bir bakış. Cannes’den ‘Jüri Büyük Ödülü’ ile dönmüştü.

Hayat: Zeki Demirkubuz’un yeni filmi! Babasının zoruyla nişanlanmak zorunda kalan Hicran evden kaçar. Hicran’ın zaten onu istemediğini düşünen Rıza, bu durumu önceleri pek umursamasa da durum giderek zoruna gitmeye başlar ve Hicran’la yüzleşmeye karar verir. Sadece bir kere gördüğü nişanlısının peşinden İstanbul’a gidip uzun sürecek büyük bir arayışa başlar. 

Poor Things / Zavallılar: Yaman isim Yorgos Lanthimos, Venedik’te Altın Aslan’ı alan yeni filmiyle karşımızda! Emma Stone bu kez Victoria döneminde, ölüyken diriltilen Bella Baxter rolünde! Alasdair Gray’in 1992 tarihli romanından sinemaya uyarlandı. Willem Dafoe ve Mark Ruffalo, Emma Stone’a eşlik eden usta aktörler.

Das Lahrerzimmer / Öğretmenler Odası: İlker Çıtak imzalı film, Almanya’nın ‘En İyi Yabancı Dilde Film’ dalında Oscar adayı. Kendini işine adamış idealist bir öğretmen olan Carla Nowak, bir lisede ilk işine başlar ve…  

Nâzım Hikmet’in ‘Mevsim Sonbahar’ şiiri ile koyalım noktayı bu haftanın açılışına…
 
‘Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez,
bu bahiste
geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saçlarını güneşte kurut
olgun meyvelerin baygınlığıyla parıldasın
nemli, ağır kızıltılar…
Sevgilim, sevgilim,
mevsim
sonbahar…’


SİNEMA TARİHİNDEN 5 KLASİK

Banshun / Geç Gelen Bahar
(Yönetmen: Yasujirô Ozu / 1949)

Ugetsu Monogatari / Yağmurdan Sonraki Soluk Ayın Hikâyeleri
(Yönetmen: Kenji Mizoguchi / 1953)

Kumonosu-jô
(Yönetmen: Akira Kurosawa / 1957)

Suna no onna / Kumların Kadını
(Yönetmen: Hiroshi Teshigahara / 1964)

Gishiki
(Yönetmen: Nagisa Ôshima / 1971)

 

Vizyonda bu hafta (13 Ekim 2023)
Beşi yerli yapım olmak üzere toplam dokuz yeni filme ev sahipliği yapıyor 13 Ekim haftası!
Craig Gillespie imzalı biyografik öykü ‘Dumb Money / Keriz Parası’ ve iki yerli yapım; Bekir Bülbül’ün yönettiği dram ‘Bir Tutam Karanfil’ ile Selçuk Aydemir imzası taşıyan komedi ‘Güven Bana’ haftanın notlarımız arasında yer alan yenileri.


KERİZ PARASI
-Borsa’da Devrim!-

Keith Gill, tüm birikimini, bir video oyun dükkânı olan mütevazı ‘Gamestop’ hisselerine yatıran ve sosyal medyada bu konuyla ilgili paylaşımlar yapan sıradan bir adamdır. Bir hisse senedi tüyosunun kapsamının genişlemesiyle herkes zengin olur; ta ki milyarder Wall Street kurtları karşılık verene ve her iki tarafın da dünyası altüst olana kadar. 2021 yılının başında gerçekleşen ve bir sosyal haber, tartışma sitesi olan Reddit’te başlayıp, Wall Street’e büyük bir darbe vurmaya kadar giden ‘GameStop’ olayını konu alan film, ‘The Social Network  / Sosyal Ağ’ filminin senaristlerinden Ben Mezrich’in ‘The Antisocial Network’ adlı kitabından uyarlanmış perdeye. Perdeye yansıyan yaşanmış hikâyeyi yöneten isimse Lars and the Real Girl / Gerçek Sevgili’ ve ‘I, Tonya / Ben, Tonya’ filmlerinden anımsayacağınız Craig Gillespie.
İngilizce’de önemli bir anlama sahip olan mitolojiden ve İncil’den gelen ‘Davud ve Golyat hikâyesi’ olarak da adlandırılan öykü (güçsüz olanın güçlü olanı yenebileceğini, her zaman favorilerin kazanmadığını anımsatan olay) bireysel küçük yatırımcının, borsada, yani kurtlar sofrasında söz sahibi olabileceğini kanıtlayan yaşanmış, gerçek olayları, gerçek karakterler üzerinden taşıyor perdeye. Paul Dano’yu başrolde izleyeceğimiz biyografik yapımda öne çıkan diğer rolleri, Shailene Woodley, Pete Davidson, America Ferrera, Seth Rogen, Nick Offerman, Anthony Ramos, Kate Burton, Clancy Brown ve tanımakta zorlanacağınız usta aktör Vincent D’Onofrio üstleniyorlar. 
Borsacılık dilinde ‘avanak/salak/keriz’ parası olarak tanımlanan ve filme ismini veren küçük/bireysel yatırımcının artık gözünün açıldığını, birlikte kalmak ve dayanışma ile bireysel yatırımcının da büyük oyuncular kadar önem kazandığını ve bu önemli gelişmeyi başlatan olayları perdeye taşıyan öykü, dinamik anlatımı ile bir dakika olsun sıkmadan kolaylıkla izletiyor kendini ancak filmin yapısına –bir tercih olarak- yedirilen bilgiler ve gerçek kişiler bombardımanı bir süre sonra dramatik yapıyı, bir yarı belgesele ya da sahte belgesele (mockumentary) dönüştürüyor adeta. Aşağıdakiler-Yukardakiler savaşına yeni bir paragraf! Modern finans Robin Hood’ları ve haksızlığa, sömürüye dur diyen küçük insanın güçlüye kafa tutuşunu günümüz zalim ekonomik düzeninde perdeye taşıyan film, insansız, vahşi kapitalist düzenin işleyişini de anlattığı hikâyeye paralel biçimde özetliyor. (3,5 / 5)


BİR TUTAM KARANFİL
-Ağır yük-

Yaşlı bir mülteci, karısının cenazesini ülkesine götürüp defnetmek istemektedir. Küçük torununu da yanına alarak, tabutla yola çıkar. Yoldaki araç şoförleri, tabutla gezen bu iki mülteciyi araçlarına almak istemezler. Dede ile torunu yola mecburen yayan devam etmek zorunda kalırlar. Taşındıkça ağırlaşan tabutsa, sürüklenmelere ve yol koşullarına daha fazla dayanamaz, kırılmaya başlar. Savaşın halen hüküm sürdüğü topraklara geri dönmek istemeyen küçük kız ile özlemini çektiği ülkesine bir an önce kavuşmak isteyen yaşlı adamın ortak sevgi bağları tabutun içindeki cenazedir. Yolculukları boyunca hayata tutunma çabaları ve cenazeyi taşıma gayretleri, birbirlerine daha sıkı bağlanmalarına yol açar.
Bekir Bülbül’ün yazıp yönettiği dram, 42. İstanbul Film Festivali’nde Barış Aygen’in titiz kamerasına ‘En İyi Görüntü Yönetmeni’ ödülünü kazandırmıştı. Başrolleri Demir Parscan ve Şam Şerit Zeydan’ın paylaştıkları yürek yaralayan yol öyküsünde Yiğit Ege Yazar, Bahadır Efe, Fırat Kaymak ve Tahsin Lale de diğer önemli rolleri üstleniyorlar. Evinden, toprağından ayrı olmanın açtığı yürek yaraları, sevdiğine son görev ve gurbette olup sıla özlemi çekmenin röntgenini yansıtmış perdeye elem dolu dramda Bekir Bülbül. Dede ile torunun ilişkileri eşliğinde uzayıp giden yolda geçen imkânsızlıkla örtülü yoksunluk öyküsü… İyi yazılmış, iyi çekilmiş, iyi oynanmış, bir takım sarkmalara, boşluklara ve tekrarlara karşın eli ayağı gayet düzgün, duyarlı, vicdanlı bir yapım. (3 / 5)


GÜVEN BANA
-Güvenecek kimse yok!-

Yatalak babalarıyla yaşayan iki kardeş olan Özcan ve Sercan, açtıkları lokantalarını döndürmek için zalim bir tefeciden borç almışlardır. Borçlarını ödemek için dayılarından aldıkları hakları olan, dededen kalmış arsa parasının sahte çıkması üzerine hiç hesapta olmayan zorlu bir maceraya atılırlar. ‘Çalgı Çengi’, ‘Düğün Dernek’ gibi popüler komedilerden tanıdığımız Selçuk Aydemir’in yazıp yönettiği komedide başlıca rolleri Cihangir Ceyhan, Ufuk Bayraktar ve Okan Çabalar üstleniyorlar. Özgür Emre Yıldırım ve Pelin Karahan’ın yanı sıra usta aktörler Erdal Özyağcılar, Köksal Engür, Zihni Göktay ve Yılmaz Gruda kadronun diğer isimleri. Film, hayatlarını bu yıl içinde yitiren usta aktörler Köksal Engür ve Yılmaz Gruda’nın anısına adanmış.
İki kardeşin, sahte çıkan miras parasının peşinden koşarken atıldıkları tehlikeli macerada, insan bozuntusu üç dayı oğlu, bilmiş bir nişanlı, üçkağıtçı işbilir bir tefeci ve kiralık bir katil mizah dolu aksiyona eklemleniyorlar. Öyküsü fena olmayan buna karşılık, yapısı ve atmosferiyle oldukça dağınık, kolaya kaçılmış, üstelik pek de güldürmeyen mizahi bir yapım duruyor perdede. Popüler yerli filmlerin yeni örneği, Guy Ritchie anlatı ve yapısına özenip, Yeşilçam duyarlılığını, yerel esprilerle dengelemeye çalışırken, tökezliyor. Öyle böyle, izletiyor kendini yine de. (1,5 / 5)     

Haftanın notlarımız arasında yer alamayan yenilerine bakacak olursak…
Macar asıllı sinemacı Nimród Antal’ın yönettiği aksiyonu yüksek suç öyküsü ‘Retribution / Durdurulamaz’da başrolü türün ustalarından Liam Neeson üstleniyor. Bir bankanın üst düzey yöneticisinin arabasında bomba olduğunu öğrenmesiyle gelişen olaylar. 
‘Dangerous Waters / Tehlikeli Sular’. Annesi ve onun yeni erkek arkadaşıyla bir açık deniz tatiline çıkan Rose’un, yelkenlilerine bir grup silahlı adamın saldırması sonrası yaşadıkları.  John Barr’ın yönettiği gerilimde, usta aktör Ray Liotta’ya, Saffron Barrows, Odeya Rush, ve Eric Dane eşlik ediyorlar.
Almanya-Belçika-Norveç ortak yapımı ‘Richard the Stork and the Mystery of the Great Jewel / Bak Şu Leyleğe 2: Zümrüt Taşının Peşinde’ adlı animasyonu, Benjamin Quabeck ve Mette Tange ikilisi yönetmişler. Zorlu bir göçe liderlik edeceğini öğrenen serçe Richard’ın maceraları.
Zübeyde Hanım’ın oğlu Mustafa Kemal ile olan diyaloğu ve Mustafa Kemal’in bir direnişin lideri olma yolunda ilerlerken gösterdiği dirayeti öyküleyen tarihi biyografik dram ‘Zübeyde, Analar ve Oğullar’, Cenk Yaz imzası taşıyor. Aslıhan Güner ve Alican Yücesoy’un yanı sıra, Emre Kınay, Devrim Nas, Sitare Akbaş, Wilma Elles ve Turgay Tanülkü oyuncu kadrosunda yer alan diğer isimler.
Haşim Aydemir’in yönettiği ‘Sur’da Devran’ adlı komedide, Sırrı Süreya Önder, Nazmi Kırık ve Yüksel Ünal başlıca rolleri üstleniyorlar. Beyaz bir güvercinin peşine takılan üç arkadaşın yol hikâyesi.
Mert Uzunmehmet’in yazıp yönettiği korku öyküsü ‘Zuhur: Cinn-i Ayin’, karanlık geçmişe sahip olan bir eve taşınan ailenin ürkütücü hikâyesi! Erol Sertel, Larissa Lara Türközer, Sinem Yalçın, Efekan Güner, Sema Aydın ve Zehra Saçlı oyuncu kadrosunu oluşturuyorlar. 
İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın!

İyi seyirler herkese!

 

TARİHTE BU HAFTA
Altı yıl öncesine, 2017 yılına dönüyor, tarihte bu haftayı anımsıyoruz!


Vizyonda bu hafta (13 Ekim 2017)
Dördü yerli, toplam yedi yeni yapım merhaba diyor bu hafta vizyona! İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! Herkese iyi seyirler.


MUTLU SON
-Şiirimiz karadır abiler!-

İzleyicisine ‘huzursuz seyirler’ dileyen ‘rahatsız’ auteur Michael Haneke, beyazperde için çektiği on ikinci ve şimdilik son uzun metrajında, yine bildik dertlerini, yine büyük bir ustalıkla yansıtıyor perdeye. Steril Avrupa’nın iki yüzlü riyakarlığını, faşizan yanını, üst-orta sınıfların suratına şamar şeklinde vuran yaratıcı auteur, bu kez Fransa’nın kuzeyine, Calais’de yaşayan, zengin bir aristokat aileyi mercek altına alıyor. Rahat ve müreffeh bir hayat süren Laurent ailesi, en küçük üyesinin kışkırtıcı kararlılığıyla çözülmeye başlar. 
Problemli ‘mutsuz’ aileler, suçluluk duygusu, faşizan eğilimler, acı geçmiş gibi kavramların yanı sıra, kıta Avrupası’nın kanayan sorunlarından olan göçmen problemi perdeye, Haneke sinemasının alametifarikaları olarak yansıyorlar. Dev oyuncular Isanelle Huppert ve Jean-Louis Trintignant’a, aktör-yönetmen-senarist Mathieu Kassovitz, usta İngiliz oyuncu Toby Jones, Alman aktör Franz Rogoswski ve genç yetenek Fantine Harduin eşlik ediyorlar. Her oyuncu, parlak bütünü oluştururken, bireysel ışınlar saçıyorlar.  
Cannes’de Altın Palmiye adayı olan zeki dram, Haneke’nin, 2012 tarihli bir önceki filmi ‘Amour / Aşk’a birebir göndermeler yaparken, ustanın bildik yol haritasından farklı kolajlar da içeriyor. İğneleyici durum tahlili, Haneke’nin öfke oklarından nasibini almayan pek bir şey bırakmıyor yine ortada. Hemen her oluş ve gerçeğe son derece egemen yönetim, bir parça tekrarı hoş görürsek, ilgiye aday tabii ki! (3,5 / 5)


TAŞ
-Sembolik, politik, distopik ve yetkin-

‘İki Dil Bir Bavul’, ‘Başgan’ adlı belgeselleri ve ‘Babamın Sesi’ adlı kurmacası ile tanıdığımız Orhan Eskiköy, yeni uzun metraj kurmacasında, inanca, sıkışmış bireye ve otoriteye dair içi dolu sorular soruyor.
Selim, kendisini kaldığı devlet yurduna götürmek isteyen Memur adında birinden kaçarken az sayıda nüfusun yaşadığı köyün herhangi bir evinin önünde yorgunluktan bayılır. Emete, kapıda yatan kişinin, yıllar önce kaybolan oğlu Hasan olduğunu düşünür. Bundan öyle emindir ki, kocasıyla kızını da buna inandırır. Selim’in ansızın kapılarında belirmesi, evdekilerin hayatının tamamen değişmesine neden olacaktır. Memur ise hâlâ genç adamın peşindedir ve üstelik köylüler üzerinde de derin bir baskı kurmuştur.
Otorite, birey, inanç, korkular, tabular, yaratılış, doğa ve devinim üzerine içi dolu sorular sorma gayretindeki film, Bela Tarr sinemasına yakın duran son derece titiz sineması ve ciddi meseleleri ile dikkat çekiyor. Türksoy Gölebeyi’nin enfes kamerası, siyah beyaz anlatıya zenginlik katmış. Orhan Eskiköy’ün yazıp yönettiği dram, galasını yaptığı 36. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Altın Lale Yarışması’nın ardından, geçtiğimiz günlerde 24. Adana Film Festivali’nin Ulusal Yarışması’nda da yer almıştı. Festivalden, Ahmet Varlı’nın kazandığı ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ ödülü ile ayrılan distopik tatlar içeren özenli filmin oyuncu kadrosunda Varlı’nın yanı sıra, Muhammet Uzuner, Jale Arıkan, Beste Kökdemir de çok güçlü performanslar sergiliyorlar.
Sembolik bir anlatının, gerçeküstü lezzetlerle incelikli bir politik ve sosyolojik drama yedirildiği yapım, birçok disiplinden beslenen, sineması son derece düşünülerek tasarlanmış, yılın en iyi yerli filmlerinden biri kuşkusuz. Kayıtsız kalmayın sakın! (3,5 / 5)

 
ÖLÜM GÜNÜN KUTLU OLSUN
-Uyan, öl, uyan-

Bencil, şımarık, kendini beğenmiş, genç ve güzel üniversite öğrencisi Tree, öldürüldüğü günü,  ertesi sabah uyandığında bütün detaylarıyla yeniden yaşamaktadır. Kendi katilini bulmak için defalarca ölmesi gereklidir belki de! 
Tuhaf ve gizemli bir ‘dejavu’yu perdeye yansıtıyor özellikle yeni yetmelere ve gençlere seslenen korku-gerilim. İçine mizah dozu da serpilmiş yapım, Christopher Landon imzalı. Başrolü, Jessica Rothe üstlenmiş. Rol arkadaşları ise Israel Broussard, Charles Aitken ve usta aktör Matthew Modine’in kızı Ruby Modine. Kendi katilinin kim olduğunu her gün yeni baştan cinayete kurban giderek araştıran kurban, sonunda; iyi insan olmayı seçiyor ve bütün kötü huylarından arınarak mutlu oluyor. Bir tutam muhafazakar ve ahlaki bakış içeren gençlik gerilimi, günümüz gençlerinin kültürel ‘boşuklarıyla’ da dalgasını geçiyor öte yandan. 
Başrol oyuncusu Jessica Rothe, hem masum, hem de feleğin çemberinden geçmiş kız yüzünü gayet iyi kullanıyor. Tür filmlerinde aranılan bir aktris olmasının kaçınılmazlığını anımsatalım. Son tahlilde gençler ve türün hayranları için izlemesi hoş bir eğlencelik. Uçucu ama keyifli. (2,5 / 5)


CİNGÖZ RECAİ
-Popülist bir oldubitti-

Özellikle ‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’ adlı romanıyla tanınan Cumhuriyet döneminin usta kalemi Peyami Safa’nın (1899-1961) yarattığı hırsız-polis serisinin ünlü karakteri, Arsen Lüpen’in Türkiye şubesi olan kibar hırsız ‘Cingöz Recai’, yaratıcı yönetmen Onur Ünlü’nün dokunuşuyla yeniden beyazperdede. 
Yoksuldan çalmayan, adaletsizliğe tahammülü olmayan ve havada kazanıp tavada yiyenin düşmanı olan kitap kahramanı kibar hırsız Cingöz Recai ve sürekli onun peşinde olup, onu yakalamayı kendisine iş edinmiş, çalışkan polis müfettişi Mehmet Rıza’nın maceraları, Peyami Safa’nın güçlü kalemiyle toplumsal bir beğeni kazanmıştı. Beyazperdeye de yansıdı polisiye seri. Hem de iki kez. İlk olarak 1954 yılında Metin Erksan usta yönetti Cingöz Recai’yi. Ünlü karakteri Turan Seyfioğlu canlandırırken, ona; Neriman Köksal ve Avni Dilligil eşlik ettiler. Filmde, Fikret Hakan, Kenan Pars, Nubar Terziyan, Kadir Savun, Belkis Dilligil ve Pola Morelli de rol almışlardı. 1969 yılında ise Safa Önal’ın yönettiği ve Cingöz Recai’yi Ayhan Işık’ın canlandırdığı aynı adlı filmde Sema Özcan eşlik ediyordu taçsız krala!
Yeni çevirimin senaryosunu Pınar Bulut ve Kerem Deren birlikte kaleme almışlar. Ekibiyle birlikte, bir teknoloji dehasını soymak için harekete geçen Cingöz Recai, kimsenin bilmediği gerçek hedefine ulaşmak adına, karanlık bir çeteye dahil olmayı ihmal etmez. Yıllardır peşinde olduğu ‘Hayalet’e yaklaşırken gönlünü kaptırdığı gizemli güzel Göze ve onu takip etmekten asla vazgeçmeyen Baş Komiser Mehmet Rıza da maceranın tam ortasındadırlar. Cingöz Recai karakterini, Kenan İmirzalıoğlu canlandırmış. Meryem Uzerli, Haluk Bilginer, Musa Uzunlar, Fatih Artman, Algı Eke, Serkan Keskin ve Hakan Boyav filmin oyuncu kadrosunun diğer önemli isimleri. İmirzalıoğlu, Uzerli ve Bilginer ve biraz Artman dışında bütün karakterler dolgu malzemesi olarak kullanılmış öyküde. 
Eserlerinde insan ruhunun labirentlerinde, derininde, en karanlık yerlerinde gezinen, gerçek olanın yalınlığıyla ilgilenen ve yalnızlık gibi somut bir gerçeğe sokulan; psikolojiyi, edebiyata katan usta yazarın evreninde farklı ve ‘başka’ bir karakter geçidi anlamına gelse de, Cingöz Recai’nin içinde toplumsal kodlar ve genel anlamda bir panorama yer alır. Mütevazılık, kibirden uzak bir sadelik, olgunluk, babayani bir oturmuşluk, eski adamlık, dürüstlük, alicenaplık taşar Cingöz Recai’den. Hatta kahramanının da dediği gibi; ‘gerçek basit ve sadedir. Onu biz büyütür, biz süsleriz’!
Bu gerçek fazlasıyla süslenmiş Onur Ünlü filminde. Ürün yerleştirme yapılmış Cingöz Recai evreninde düpedüz. Filmin teknolojik altyapısını ve sanırım sponsorluğunu üstlenen şirket örneğin. Popülist ve milliyetçi söylem, eserin ruhunu tamamen zedelemiş. Lümpen oluşlara değinmek bile istemiyor insan. Oldubittiye kurban gidivermiş eser. Her şeyin alelade olduğu günümüz kültürel dünyasında Onur Ünlü gibi ‘sıkı yaratıcılıklarla’ bizi heyecanlandırıp, sevindiren bir yönetmenin böyle güzel bir malzemeyi heba etmesi son derece üzücü. Ticari bir deneme deyip geçmek gerek belki de ve Ünlü’den ‘Polis’ gibi, ‘Beş Şehir’ gibi, ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’ gibi, ‘İtirazım Var’ gibi, içi dolu filmler beklemek. (1 / 5)   

Özellikle küçük izleyiciye seslenen ve çevresinde çok sevilen sevimli ateş böceğinin öyküsü olan Çin yapımı animasyon ‘Lighting Dindin / Büyülü Kanatlar’ ve iki yerli yapım; Yasemin Erkul Türkmenli’nin yönettiği, başrolleri Tuvana Türkay ile Seçkin Özdemir’in paylaştıkları romantik dram ‘Bir Nefes Yeter’ ve yönetmenliğini Ali Demirel’in üstlendiği komedi türündeki ‘Kayseri Aslanı: Çin İşi’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese.

MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar