Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

10 OCAK 2014

09 Ocak 2014 Perşembe 21:33
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yeni haftanın, beraberinde getirdiği film sayısı yedi. İki yerli yapım, ‘Sağ Salim 2’ ile ‘Yunus Emre Aşkın Sesi’ ve popüler korku-gerilim örneğinin son halkası ‘Paranormal Activity: The Marked Ones / Paranormal Activity: İşaretliler’, notlarımız arasında yer alamayan yeniler. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insana sıkı sıkıya sarılmayı ihmal etmeyin sakın! Herkese iyi seyirler.

GLORIA
Film, Grup Gündoğarken imzalı ‘Gel İstersen’ adlı şarkıyı düşürüyor akla: ‘Tutkular kelepçe gibidir yüreğine. Sakın vurma özgür ol sende. Kendini yalnız duy, başkası olmasın. Ne eksiğin ve ne de parçan’. Sebastián Lelio imzalı Şili filmi, hüzünle mizahı buluşturan, duygusal bir dram. Kendini, yere sağlam basan bir birey olarak duyumsamanın, zayıf yanlarını törpüleyerek, yeniden güçlü, özgür hissetmenin filmi. Arka planda ise, ülkenin geçmiş kırk yılına ve günceline değinen, politik ve sosyal gerçekler var. Altmış yaşına merdiven dayamış Gloria, yalnız bir kadın. Kendini yalnız hissediyor; kendini yalnız duymak güç çünkü! Şuursuz, bilinçsiz bir halde deviniyor gündelik hayatta. Anlık hazlar peşinde koştuğu bekar partilerinde, barlarda ve müzikhollerde aradığı kendi değil, bir başkası hep! Yine onun gibi ‘aranan’, kendinden biraz yaşlı emekli bir deniz subayı ile ilişkiye giriyor ardından. Bağlanmak istiyor, ilişkinin büyüsüne kapılmak ama… Berlin Film Festivali’nden döndüğü üç ödülden, ‘en iyi kadın oyuncu’ olanını kazanan Paulina García, müthiş bir performans sergiliyor! Arjantinli sinemacı Lucrecia Martel’in ‘La Mujer Sin Cabeza / Başsız Kadın’ ve geçtiğimiz aylarda vizyona giren Amerikan bağımsızı ‘Frances Ha’ ile birçok ortak yönü var filmin, mesele bağlamında. Dürüst bir portre resmetmiş Şilili yönetmen. Ülkesinin tarihine çaktırmadan bakarak, bütün acıların; bireyin yüreğinde ve hafızasında açtığı yaralarla ilgileniyor. Özgürlük ve kişilik, en önemli belirleyicisi birey ve insan olabilmenin. Başkası olmadan, bir başına, dans edebilmek örneğin. Kendinin ne güzel olduğunu bilmek, sevmek kendini. Çirkin bir kediyi ya da! Umberto Tozzi imzalı enfes şarkı ‘Gloria’ eşliğinde, kendinizi iyi hissederek ve dans ederek çıkıyorsunuz salondan. Bir yakınınız Gloria. Çok sevdiğiniz, o hür ve güçlü arkadaşınız! (4 / 5)

ÇOCUK POZU
Berlin Film Festivali’nde ‘Altın Ayı’yı ve FIPRESCI ödüllerini kazanan sarsıcı dram, taş gibi filmlerle, son yıllarda beyazperdede mütevazı bir görkem yaratan Romanya sinemasının yeni ürünlerinden. Ölümle sonuçlanan trajik bir trafik kazasından yola çıkıp, bağımlı ve buyurgan anne-oğul ilişkisinden, sınıfsal farklara, ülkesinin ve dünyanın belirleyici sosyo-ekonomik problemlerine ve son tahlilde insanlık hallerine değinen son derece geniş sınırlı müthiş bir dram ‘Çocuk Pozu’. Burjuva ailenin, altmış yaşına basmış çok mutsuz annesinin, otuzlu yaşlarının ortasında olup, ayakları üzerinde tek başına durmayı başaramamış oğlunu, özgür bırakmaya niyeti yoktur işin aslı. Genç adam, trajik biçimde, ölümle sonuçlanan bir kazaya karışınca, oğlunu kurtarmak ve işin içinden en az zararla çıkmak için kollarını sıvar anne. Bütün bağlantılarını, gücünü kullanıp, biricik oğlunu kurtarmak, hala var olduğunu kanıtlamaktır tek amacı! Romanya’nın toplumsal dinamiklerini, sınıf farklılıklarını, burjuvanın acımasız hayatta kalma güdüsünü, güce tapan kapitalist anlayışı, öte yandan, kocaman bir imkansızlık, yoksunluk ve çaresizliği, müthiş bir sinemayla öyküleyen film, Calin Peter Netzer imzalı. Birçok önemli Romanya filminde izlediğimiz usta aktris Luminita Gheorghiu, kelimelerin ötesinde bir başarıyla canlandırıyor ‘dominant anne’ rolünü. Sınıfının, kadının genetiğine emrettiği hal ve oluşlar zihne takılıp kalıyor! Bencilliğinin, sevgisinin önüne geçmesini engelleyemeyen anne ve öte yanda biricik evlatlarını yitirmiş yoksul ebeveynin durumu kabullenme çaresizlikleri. Yürek ezen, sizi salonda dayak yemiş gibi bırakan, son derece güçlü film, her sinemasever için izlenmesi elzem bir yedinci sanat örneği. (4,5 / 5)

FERAHFEZA
Yerli yapım, 31. İstanbul Film Festivali’nin ‘ulusal yarışma’ bölümünde, ‘Altın Lale’ için yarışmıştı. Elif Refiğ’in yazıp yönettiği filmin ismi; ‘iç ferahlatan’ ve Türk müziğinde bir makam adı anlamına geliyor. Lecce Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü ve FIPRESCI ödüllerini kazanan yapım, baskıcı babasından, çevresinden, hayatının gidişatından ve yaşadığı yerden bunalmış bir gencin, uzaklara gitme hayali üzerine. Kendine benzeyen Eda ile karşılaşan ve rüyalarında gördüğü Vamos adlı gemiyi arayan genç adam, yaşamın başka yerde olduğu gerçeğine inanmıştır bir kere! Başrollerini Uğur Uzunel ile Sitare Akbaş’ın paylaştıkları yerli filmde, Rıza Akın ve Sırrı Süreyya Önder konuk oyuncu olarak rol alıyorlar. Cesaretle denemiş, bazı eksik yanları ve tekrarlarına rağmen, derdini söylemeyi başarmış yapım, yönetmeni adına ümit verici bir çaba. Fikri hür, vicdanı hür! (3 / 5)

KAÇIŞ PLANI
Dünyanın önde gelen güvenlik tasarım ve uygulama uzmanlarından biri olan Ray Breslin, kendini günün birinde, sahte kimlikle girip, bir şekilde kaçmayı başardığı ve sistemin güvenlik zaaflarını ortaya çıkardığı hapishanelerin bir yenisinde bulur. Demir parmaklıkların ardında tutsak olduğu olduğu yeni hapishane, geçmişte kaçmayı başardığı hiçbir yapıya benzememektedir. Kendisine bir tuzak kurulmuştur. Hapishanenin en nüfuzlu mahkumlarından biri olan Emil Rottmayer ile tanışan ve işbirliğine giden kahramanımız, kibirli ve psikopat hapishane müdürünün, ‘kaçılmaz’ dediği bu hapishaneden firar etmek için kolları sıvar. Memleketinde çektiği 2003 tarihli ‘Ondskan / Şeytana Karşı’ ile tanınan ve yatay geçiş yaptığı Hollywood’da, ‘Derailed / Raydan Çıkanlar’, ‘1408’, ‘Shanghai / Şangay’ ve ‘The Rite / Ayin’ adlı ‘karanlık’ filmleri yöneten İsveçli Mikael Håfström imzalı aksiyon-gerilim, özellikle isimleri aksiyonla anılan iki unutulmaz Hollywood yıldızını bir araya getiriyor: Sylvester Stallone ve Arnold Schwarzenegger. Dur durak demeden üretmeye devam eden iki ünlü aktöre, Jim Caviezel, Sam Neill, Vinnie Jones, Vincent D’Onofrio ve müzisyen-aktör 50 Cent, eşlik ediyorlar. İlginç başlayan, belli dozda, yalın entrika ile ilerleyen fakat aksiyona daldığı anlarda, bünyesinde bir takım beklenmedik zafiyetler gösterip, sıradanlığa yenik düşen film, vasat sularda geziniyor. Mantığı zorlayan oluşlar ve kimi yapay sahneler, geniş kitlelerce çok sevilen iki ünlü oyuncuyu bir arada izlemek isteyenlerin keyfini kaçırmasın sakın! Stallone ve Schwarzenegger ikilisi, kendilerini bir şekilde izletmeyi başarıyorlar. (2,5 / 5) MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar