08 KASIM 2019
Üçü yerli yapım olmak üzere toplam beş yeni film vizyona merhaba diyor bu hafta. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.
ONUN ADI PETRUNYA
-Herkese karşı tek başına!-
Kuzey Makedonyalı Teona Strugar Mitevska’nın yazıp yönettiği minik cüsseli fakat koca yürekli film, geleneksel ve adeta kemikleşmiş adetlerin, günlük kuralları koyduğu erkek toplumunda kadınların verdiği mücadeleyi taşıyor perdeye.
2019 Berlin Film Festivali’nden Ekümenik Jüri Ödülü ve Sinemacıları Ödülü ile ayrılan yapım, geleneksel Teofanya Bayramı kutlamaları sırasında sadece erkeklerin katıldığı ritüelde, süregelen düzene çomak sokan Petrunya’nın başına gelenleri öykülüyor! Kuzey Makedonya’da hemen her oluşun olanca sıradanlığıyla sürdüğü küçük kasaba Stip’te, Teofanya Bayramı kutlamalarında bir sürü erkek, pederin suya attığı tahta haçı çıkartmak için kıyasıya yarışırken, hüzünlü ve dertli Petrunya nehrin diğer yakasından suya dalıp haçı kapar. Bereket ve şans getireceğine inanılan tahta haçı sudan bir kadının çıkarması memnunlukla karşılanmaz öncelikle! Haçı geri almak için sıraya girenler arasında kasabanın erkekleri, kolluk kuvvetleri, kilise ve sansasyonel haber arayan medya vardır!
Makedonya’nın sancılı dönüşümü, kilise etkisi, medya, yargı ve ikiyüzlü, acımasız erkek egemen düzen. Derdini bağırmadan, usul usul fakat inatçı bir kararlılıkla anlatan ‘düzgün’ film, yürekli bir dram her şeyden önce. Küçük bireyin korunaksız varoluşunu okşayarak, var olan bütün kurum ve kuruluşlara, otoriteye ve ayrımcılığa uçan tekme girişiyor yönetmen. (3,5 / 5)
PAVAROTTI
-Sahici efsane-
Sokaktaki adama operayı sevdiren İtalyan tenor Luciano Pavarotti’nin yaşamına olabildiğince ‘içeriden’ samimi bir bakış! Modern operanın en önemli ve en popüler figürü olarak gösterilen Pavarotti’nin hayat öyküsü, salt sanatçının değil, onun yaşamını sürdürdüğü yılların sosyal politiğini de içermekte.
1935 yılında Modena’da dünyaya gelen, 2007’de yine aynı yerde hayata veda eden efsane tenorun müzikal kimliğinin ötesinde, ‘birey’ olarak derinlikli portresini yansıtıyor film perdeye. İlk müzik deneyimini şehrindeki koroda, fırıncı olan babası Fernando ile yaşayan, henüz çok gençken, babasıyla Gioachino Rossini’nin adı verilen koroyla birlikte Galler’e giden ve babasının tavsiyesiyle müzik okuyan Luciano’yu ‘Pavarotti’ yapan yıllar!
Pavarotti kendisinde doğuştan gelen nadir, hassas ve berrak sesi ile 1960, 70, 80 ve 90’ların en çok tanınan ses sanatçısıydı. 1966’da Gaetano Donizetti’ nin ‘La Fille du Regiment’ eserinde yüksek perdeden dokuz C’yi de (Do notası) seslendirebilen ilk tenor oldu. Aynı performansı 1972’de New York Metropolitan Operasında gerçekleştirdi ve ‘Yüksek C’nin Kralı’ (yüksek Do’ların kralı) lakabını aldı. Pavarotti’nin popülerliği gelmiş geçmiş bütün tenorlardan daha fazlaydı. Placido Domingo ve Jose Carreras ile birlikte verdikleri üç tenor konserleri ile en çok satan albüm rekorlarını kırdı. Pavarotti her yıl düzenli olarak çok sevdiği Modena’da düzenlenen ‘Pavarotti ve arkadaşları’ adındaki yardım konserlerinde bayraktarlık yaptı. Neredeyse bütün dünyada canlı yayınlanan bu konserlerde, Andrea Bocelli, Jon Bon Jovi, Bryan Adams, Bono, James Brown, Mariah Carey, Eric Clapton, Sheryl Crow, Céline Dion, Anastacia, Elton John, Deep Purple, Meat Loaf, Queen, George Michael, Sting ve Spice Girls gibi müzik endüstrisinin her alanından şarkıcılarla birlikte söyledi. Birleşmiş Milletler organizasyonları için büyük yardımlar topladı. Bu yardımlar, Bosna, Guatemala, Kosova ve Irak’taki savaş mağdurları ve aileleri için kullanıldı.
Oscar ödüllü yönetmen Ron Howard tarafından imzalanan biyografik belgeselin yapımcıları arasında Brian Grazer’da yer alıyor. Pavarotti’nin müzik-opera aşkı yanında, duygusal dünyası, aile ilişkileri, dostlukları, hayatı algılaması ve içinde doğduğu İkinci Dünya Savaşı dahil yaşamı boyunca karşılaştığı kırılma anlarının, onun ruhunda ve hayata bakışında yarattığı düzlemle ilgilenmiş film daha çok! Duygusal, hüzünlü ve sahici bir belgesel duruyor karşımızda. Hayata inadına gülümseyen, bizi öldürmeyen şey güçlendirir diyen, kendini sevgiye ve insanlığa adamış ‘tutkulu’ bir sanatçının içerden portresi izlediğimiz. Bildiğimiz Pavarotti’yi ‘gerçekten’ tanımak için kaçırılmayacak bir fırsat! (4 / 5)
Üç yerli yapım; Şahan Gökbakar’ın başrolünde yer aldığı popüler komedi serisinin yeni halkası olan ‘Recep İvedik 6’, Taner Tunç’un yönettiği ‘Yaralı Keklik’ adlı dram ve TRT Çocuk kanalının çizgi karakteri Hapşu ile arkadaşlarının yeni maceralarının beyazperde versiyonu ‘Hapşuu’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar iyi seyirler herkese. MURAT ERŞAHİN