07 ŞUBAT 2020
Üçü yerli yapım olmak üzere, toplam dokuz yeni film merhaba diyor vizyona. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.
KARANLIK SULAR
-Küçük insan ve sistem-
Küçük insanın bir başınalığı, korunaksızlığı ve vahşi kapitalist sistemin doymak bilmez azgın iştahı ile yönetenlerin kayıtsızlığı... Kapitalist ekonominin altın kuralı bir bakıma, küçük, sıradan insanı umursamamak! Nathaniel Rich’in 2016 yılında The New York Times dergisinde yayınlanan ‘The Lawyer Who Became DuPont’s Worst Nightmare’ adlı makalesinden uyarlanan biyografik dramı, yaman sinemacı Todd Haynes yönetmiş. ‘Velvet Goldmine’, ‘Far From Heaven / Cennetten Çok Uzakta’, ‘I’m Not There / Beni Orada Arama’ ve ‘Carol’ gibi çağdaş klasikleri imzalayan Haynes’in yeni filminde başrolü ‘her rolün adamı’ Mark Ruffalo üstlenmiş. Anne Hathaway, Tim Robbins, Bill Pullman, Bill Camp ile Mare Winningham, teşhisi yerinde ve eleştirisi güçlü öyküde rol alan diğer önemli isimler.
Kurumsal şirketlerin işlerini gören itibarlı bir hukuk firmasının taze ortağı Robert Bilott, şirketler hukukunda uzman bir savunma avukatıdır. Bir gün aniden dev büronun kapısını çalan kendi halinde bir çiftçi olan Wilbur Tennant, kimya endüstrisinin öncü firmalarından DuPont’un çevreye saldığı atıkların zehirli olduğunu ve hayvanlarını öldürdüğünü iddia eder. Olayı araştıran Bilott, bu itibarlı ve büyük kimya şirketinin, başta tavalarda kullanılan ‘teflon’ olmak üzere neredeyse bütün ürünlerinin çevre kirliliğine yol açtığını ve canlıların sağlığını tehdit ettiğini görür. Mazlum çiftçinin adına açılan dava kısa, uzun yıllar sürecek ve büyük ses getirecektir, ancak…
Hemen her izleyicinin kendi ülkesi, kendi toprakları, çevre kirliliği ve canlı sağlığı üzerine ciddi sorular soracağı ‘hakiki’ öykü, sarsıcı ve önemli! Önemi, ardına politik otoriteyi de alan vahşi kapitalist mantığın, sıradan insan ve doğa üzerindeki olumsuz etkisi. Yalnız mıyız sorusu ardı sıra zorluyor zihni! İnsana iyi gelen, yürekli, zeki, güçlü filmlerden biri duruyor perdede. (4 / 5)
ANNELERİMİZ
-Toplumsal hafıza ve acılar-
Guatemala’da 1960-1996 yılları arasında yaşanan, uzun ve sancılı iç savaşta 300.000’e yakın insan hayatını kaybetmiş, otuz altı yıl süren kapkara dönemde birçok faili meçhul cinayet ve kayıp kaydedilmişti. Askeri cunta sırasında militan olan babasının kayboluşundan esinlenen yönetmen César Díaz, 2018’de cuntacıların yargılanmasıyla başlayan filminde kendi aile geçmişini araştıran bir antropoloğun hikâyesini anlatıyor. Otobiyografik özellikler taşıyan sarsıcı dram, galasını yaptığı Cannes Film Festivali’nde ilk filmlere verilen prestijli ‘Altın Kamera’nın yanı sıra, ‘eleştirmenler haftası’ ödülünü de elde etmeyi başarmıştı.
Ernesto, adli tıpta görevli bir antropologdur. Cunta üyelerinin yargılanmasıyla başlayan ‘şeffaf’ dönemde açılan toplum mezarlarda kimlik taraması yapan genç adam, kendi babasının izini bulduğunu düşünür… Guatemala’nın gölgede bırakılmaya çalışılan kapkara tarihi ile bireysel kayıpların acısıyla yaşanan ve dinmesi güç toplumsal travmayı perdeye yansıtan yaman film, perdeye yansıyan hakiki ‘anlatıcı’ annelerle, ülkenin gerçek hafızasını seriyor gözler önüne. Hemen her coğrafyada olduğu gibi Guatemala kültüründe de hâlâ geçerliliğini ve etkisini yitirmeyen sözlü tarih anlatıcıları, acı dolu yüzleriyle, unutmayı reddederek, yüreklerindeki derin kederi izleyiciyle paylaşıyorlar. Başrolü üstlenen Armando Espitia ve genç antropoloğun annesi rolünde karşımıza çıkan Emma Dib, bünyeye elem salan müthiş performanslar sunuyorlar. Toplumsal hafızanın önemi, geçmişle ve karanlıkla hesaplaşmak, nesilleri büyüten devrimci türküler, acılarını derine gömmüş kahır dolu anneler, uzaklara takılıp kalan elem yüklü bakışlar ve günün birinde çok derinlerden yüzeye çıkan gerçekler. Kaçırmayınız. (4 / 5)
ŞEKER ÇOCUK
-Baba ve oğul üzerine-
Problemli genç aktör için sevgisiz bir adam olan babasıyla, dolayısıyla geçmişiyle barışmak ve ruh sağlığını korumak çok kolay olmayacaktır… Yaman aktör Shia LaBeouf’un yazdığı ve başrolü üstlendiği dram, biyografik özellikler taşıyor. Aktörün çocukluk ve gençlik yıllarında (on iki ve yirmi yaşlarında), babasıyla ilişkisini ve bu ilişkinin, ‘oğul’ üzerinde yarattığı psikolojik kırılmaları izliyoruz.
LaBeouf’a, Lucas Hedges ve Noah Jupe’nin eşlik ettikleri dramın yönetmeni, ilk uzun metraj kurmacasını imzalayan Alma Har'el. Fırtınalı geçen çocukluk ve ilk gençlik döneminin ruhunda yarattığı tahribatı iyileştirme gayreti içindeki aktör, en çok babasıyla ‘barışmayı’ arzulamakta! Örselenmiş çocukluğu avutmak ve yaraları sarmak kolay değil tabii. Dışardaki dünya, ‘içerdeki’ o başka şey… Donuk, sevgisiz bir ‘baba’ ile yetişkinliğe yürümenin imkânsızlığı. Mesele sağlam fakat öykünün üzerine kurulduğu ‘babanın’ ve oğulun halet-i ruhiyeleri, izleyiciye geçmiyor perdeden. Ne babalar, ne ebeveynler var şu alemde, bu adamın durumu ne ola ki dedirtiyor film bir yerden sonra. Shia LaBeouf, gönül borcunu ödemiş, içindekileri dökmüş gayet öznel hikâyesinde. Kendini bir şekilde izleten, samimi bir film yine de ‘Şeker Çocuk’. (2,5 / 5)
PERİ
-Kolajlı masal-
2015 tarihli ilk uzun metrajı ‘Baskın’ ve Türkiye-ABD ortak yapımı ‘Housewife / Ev Kadını’nın ardından Can Evrenol, üçüncü uzun metraj kurmacasıyla karşımızda. İlk iki filminin aksine, yönetmenin sevip kullandığı korku-gerilim ögeleri, ufak bir parçasını muhafaza ederek, yerini fantastik bilimkurguya bırakmış. Distopik bir atmosfere sahip film, post-apokaliptik bir dünyada geçiyor.
Büyük dünya savaşı sürmektedir. Santraldeki patlamanın üzerinden on yıl geçmiştir. Patlama sonucu birçok engelli çocuk gibi Peri de, ağzı olmadan gelmiştir dünyaya. Karantina altındaki kasabada değil, babasıyla birlikte ormanın derinliklerinde yaşamaktadır. Babası, ağzını kapayan kırmızı mendile, üç tane hayati kural yazmıştır: Nehrin öbür tarafında geçmeyeceksin, sırt çantanı asla yanından ayırmayacaksın ve insan gördün mü kaçacaksın. Peri, babasını kaybettikten sonra, hayatta kalma mücadelesi verecek fakat yalnız kalmayacaktır!
Cem Özduru’nun ‘Perihan’ adlı çizgi romanının serbest uyarlaması olan fantastik yapımın senaryosunu Can Evrenol, Kutay Ucun’la birlikte kaleme almış. Çocuk oyuncular Elif Sevinç, Denizhan Akbaba, Özgür Civelek ve Kaan Alpdayı’ya, Mehmet Yılmaz Ak, Sermet Yeşil ve Özay Fecht eşlik ediyorlar. Filmin görüntü yönetmeni ise Meryem Yavuz.
Günümüzde birçok benzer öykü ve tür denemesini izlediğimiz yapım, çok yakın bir sinema yazarı dostumun yakıştırdığı üzere; ‘(Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz) Ömercik, Ayşecik ve Şişko Nuri, Terminatör’e karşı’ olarak adlandırılabilir… Marc Caro ve Jean-Pierre Jeunet ikilisinin 1995 tarihli aynı türdeki başyapıtları ‘La cité des enfants perdus / Kayıp Çocuklar Şehri’, 2009 yapımı, Cormac McCarthy kitabından uyarlanmış John Hillcoat filmi ‘The Road / Yol’, Benh Zeitlin’in 2012 tarihli ‘Beasts of Southern Wild / Düşler Diyarı’ ve Christopher Caldwell ile Zeek Earl ikilisinin imzaladığı 2018 tarihli ‘Prospect’ bir yanda duruyorlar ve onlardan daha zayıf olup, ‘Peri’den çok daha iyi olan türün yüzlerce örneği izlenmişken, ‘anlamı’ düşüyor perdedeki filmin. Yönetmenlik yetisi olarak Evrenol’un en zayıf filmi kanımca ‘Peri’. Bir öğrenci filmi düzeyinde ve ortalama altı bir kolaj niteliğinde distopik masal! (1 / 5)
DC Comics’in kötü karakterlerinden, Joker’in sevgilisi, Batman’in düşmanı Harley Quinn’in kahramanı olduğu Cathy Yan imzası taşıyan aksiyon macera ‘Birds of Prey: And the Fantabulous Emancipation of One Harley Quinn / Yırtıcı Kuşlar (Ve Muhteşem Harley Quinn)’, Joe W. Nowland’ın yönettiği korku gerilim ‘Wake Up / Karabasan’, Zhiyi Zhang ve Guillaume Ivernel’in birlikte yönettikleri Çin-Fransa ortak yapımı animasyon ‘Spycies / Süper Ajanlar’ ile iki yerli yapım; Tayfun Can Demirtaş’ın yazıp yönettiği korku türündeki ‘Humraz Cin Tarikatı’ ve yönetmenliğini Ömer Faruk Yardımcı’nın üstlendiği komedi ‘Şahane Hayaller’, haftanın notlarımız arasında yer alamayan diğer yenileri. Tekrar herkese iyi seyirler. MURAT ERŞAHİN