Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

06 ARALIK 2019

05 Aralık 2019 Perşembe 19:53
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yılın ve sezonun son ayının ilk haftası, biri yerli toplam yedi yeni filme ev sahipliği yapıyor. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın ha bırakmayın! İyi seyirler herkese.


ALEV ALMIŞ BİR GENÇ KIZIN PORTRESİ

-Aşk hiç biter mi?-

Céline Sciamma’nın yazıp yönettiği romantik dram, sezonun kuşkusuz en önemli, en iyi filmlerinden. ‘Altın Palmiye’ adayı olduğu Cannes’den, ‘En İyi Senaryo’ ödülü ile dönen duygusal Fransız yapımı, gönlünün olmadığı zorunlu bir evliliğe sürüklenen Héloïse ile gizli bir şekilde onun portresini yapmak için izole bir adaya gelen Marianne’nin giderek derinleşen ilişkilerini öykülüyor. On sekizinci yüzyılın sonlarında, bir yürüyüş eşlikçisi olarak aristokrat genç kızı yakından gözlemleyerek, annesinin; ondan gizli ısmarladığı ve müstakbel eşe gidecek olan portreyi çizmek için adadaki eve yerleşen ressam, sahici bir aşkı taşıyacaktır yanında…
Başrollerini Noémie Merlant ile Adèle Haenel’in üstlendikleri incelikli hikâyede; filmin diğer iki performansını Luàna Bajrami ile usta İtalyan aktris Valeria Golino canlandırıyorlar. Oyuncuların kimyaları müthiş uyumlu. Evin genç hizmetkârı rolünde Luàna Bajrami ise ayrı bir akılda kalıyor sanki! El yapımı bir biblo gibi kotarılmış zarif filmin görüntüleri, beyazperdede adeta bir tabloya baktığımız hissine kapıldığımız çalışmasıyla Claire Mathon’a ait. Kurgu ve orijinal film müziğinin yanı sıra, sanat yönetimi, dolayısıyla yapım tasarımı da üst düzey.
Tutkulu aşk, tamamen inandırıcı biçimde yansıyor perdeden salona! Adeta birçokları gibi formüllerin izinden gidip, ‘gibi yapan’ değil, yaşayan ve yaşatan; ‘sahici’ bir öykü kaleme almış Sciamma. İzlediğimiz bir tablo sanki. Özel, kaybolmayacak anlar ve hakiki duygular geçidi. Kadın dayanışması, sınıfı yok eden dostluk, sıcaklık, güven hissi, romantizm, aşk… Aşk kalır bir de… Bir kitabın yirmi sekizinci sayfasında kalır aşk. Bir odada, bir tabloda, kara kalem bir eskizde, bir şarkıda, bir şiirde belki! Kalır işte… Vivaldi’nin notaları eşliğinde akan gözyaşlarında kalır. Bitmez! (4,5 / 5) 


UZUN KIZ

-Acıya dokunmak-

Rusya’dan çıkagelen sarsıcı dram, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında; 1945 güzünde, Leningrad’da geçiyor. Savaşın yıkıcı, yok edici, çıldırtıcı travmasından sıyrılıp, normal bir hayat kurmaya, tutunmaya çabalayan iki arkadaşın; Iya ile Masha’nın öyküsü. Sadece binalar, köprüler ve heykeller değil, insanlar da paramparça olmuştur savaş sonrası. Tarihin en büyük kuşatmalarından birinin enkazından çıkmak imkânsızdır adeta! Acıdan yapılmış iki savaşçı kadın, Iya ile Misha, hayatlarını sürdürmek için bir nefes, bir umut, bir anlam peşinde koşmaktadırlar.
1991 doğumlu yönetmen Kantemir Balagov imzalı Rus filmi, Rusya’nın Oscar adayı olmasının yanı sıra; Cannes’in prestijli ‘Belirli Bir Bakış’ bölümünden ‘En İyi Yönetmen’ ve FIPRESCI ödülleri ile ayrılmayı başarmıştı. Sıska ve upuzun kız Iya rolünde Viktoria Miroshnichenko, küçük bedeni fakat kocaman ruhuyla Masha karakterinde Vasilisa Perelygina, rol yapmıyor, adeta gerçeği yaşıyorlar. İki aktrisin de ilk performanslarını izlediğimiz gerçeğine inanmak güç! 1994 doğumlu görüntü yönetmeni Kseniya Sereda’nın şiir görüntüleri, filmin içindeki acıyı, ruhumuza enjekte ediyor adeta. Sanat yönetimi, genel yapım tasarımı ve orijinal müzik için ayrı ayrı parantezler açmak önem arz ediyor. Hepsi, büyük resmin kalıcılığında önemli rol oynuyorlar. 
Yönetmen Balagov, gencecik yaşına uymayan olgun ruhuyla, yüreğimizin odalarından en güzeline yerleşiyor. ‘Acı bilimi’ bir yerde anlatılan öykü! Savaşın bedenden çok ruhlarda bıraktığı tahribatla ilgilenmiş film. Bir daha asla eskisi gibi olamayacak insanların tutunma çabasıyla! ‘Ekmeğimi kazandım’ diyor Masha, zengin evindeki yemek masasında, hiç tanımadığı bir sınıftan olan kadının acımasız bakışları altında! Dostluk, aşk, dayanışma, devam etme zorunluluğu, sorumluluk, acıyla yaşamak ve adına hayat dediğimiz adil olmayan, tuhaf gidişat! Nedir o yeşil elbise, nedir o bütün renkler, üzerine hüzünden örme yelekler giymiş genç kızların, hastane odalarında ümitsizce ölümü bekleyen insanların, ruhu parçalanmış toplumun acısına dokunabilme şansı veriyor etkileyici dram. Sadece yedinci sanata gönül vermiş olduğumuz için değil; duyarlı ve vicdanlı insanlar olduğumuzu iddia ediyorsak, izlememiz mecburi! (4,5 / 5)


BALON PİLOTLARI

-Huzur, bilimde!-

Biyografik tatlar da içeren emek yoğun bir macera Tom Harper imzalı İngiliz filmi. Yönetmen Tom Harper’ın, Jack Thorne ile birlikte kaleme aldıkları öyküyü beyazperdeye yine Thorne uyarlamış. Başrolleri günümüzün iki yıldız İngiliz oyuncusu üstleniyor. Felicity Jones ile Eddie Redmayne. Himesh Patel ve usta aktör Tom Courtenay, kadronun öne çıkan diğer iki ismi. Jones ve Redmayne’in kimyaları cuk oturmuş! İkisinin de o ‘masum’ halleri, filmin ‘farklı’ enerjisiyle buluşmuş.
Korkusuz hava balonu pilotu Amelia Wren ile öncü meteorolog James Glaisher’in, insanlığın hava ve iklim konusunda bilgilerini arttırmak ve o döneme dek kimsenin ulaşamadığı mesafelere yükselebilmek adına 1862 yılında çıktıkları zorlu sıcak hava balonu yolculuğunu izliyoruz perdede. Gökyüzünde nefes kesici keşifler yapan Glaisher ve Wren, yerden on bir kilometre yükseldiklerinde hayatta kalmak için zorlu bir mücadele vereceklerdir. Bilime geniş satırlar açan ve bilimden tamamen faydalanan yapım, korkusuz havacı ve bilim adamının, birbirlerine tutunmalarını ve aralarında filizlenen güçlü bağı da yansıtıyor hikâyesine. Amelia Wren, tamamen kurgusal bir karakterken, 1809-1903 yılları arasında yaşamış, meteoroloji bilimin atalarından kabul edilen İngiliz meteoroloğu, havacı ve astronom James Glaisher, tamamen gerçek bir tarihi figür olarak yer almış yapımda. Dünyayı değiştirmek isteyenler, yılmadan yürüyenler, kafalarını kaldırıp gökyüzüne bakanlar… Film, özellikle gökyüzü çekimlerinde son derece titiz ve başarılı. Güçlü sinematografi ve teknik detaylar, kalıcı bir referans filmi haline getiriyor yapımı. Tom Harper’ı yakın takibe almakta yarar var!
‘Dünyanın kaosu ve dertleri arasında aradığımı huzuru bilimde buldum’ diyen James Glaisher ve kurgusal karakter olan ortağı Amelia Wren’in gözü pek öncülük öyküleri, öğretici, keyifli ve hoş bir seyirlik sunuyor. (3,5 / 5)


ADDAMS AİLESİ

-Farklı olanı kabullenmek-

Karikatürist Charles Addams (1912-1988) tarafından yaratılan dünyanın en tuhaf ailesi ‘Addams’lar, sinema ve TV’de defalarca izleyiciyle buluştular. Karanlığı seven alışılmadık ailenin yeni filmi, bir animasyon bu kez! Conrad Vernon ve Matt Lieberman tarafından yazılan öyküyü, Greg Tiernan ve Conrad Vernon ikilisi yönetmiş. Nerede yaşarlarsa yaşasınlar yerel halkla, ‘normal’ insanlarla yıldızı barışmayan Addams Ailesi, yeni bir yuva olarak sahiplendikleri şatonun hemen yanına kurulan yeni banliyö ahalisini ve onları kışkırtan kötücül emlakçı Margaux Needler’ı bulur bu sefer karşısında. Ailenin kızı Wednesday ile yerel halktan yaşıt arkadaşı, bütün farklılıkları aşıp uzlaşmaya kararlıdırlar oysa.

Gomez, Morticia, Wednesday ve Pugsley Addams’ın çekirdek aileyi oluşturdukları Addams’lara ailenin ninesini, Fester amcayı, kesik eli ve Frankenstein uşağı da katmamız şart tabii. İnsanların korktuğu ve diğeri olarak niteledikleri garip, ürkütücü tuhaf ve garip ‘yaratıklar’ın aile içi resmi o denli şirin ve herkes gibi ki! Bütün farklılıklarımızı kabul edip, birbirimizi anlamaya gayret gösterdikten sonra, birlikte yaşamamak mümkün değil diyor sevgi, anlayış ve empatinin önemini vurgulayan film, bir kez daha! Karşımızdakinden korkmadan, farklılıklarından, olağanüstü yeteneklerinden ve karakterinden ürkmeden yepyeni bir dostluk kurmak mümkün diyor öykü. Bütün Addams ailesi üyelerini çok sıcak, samimi ve sahici bulup, özellikle Fester amcayı çok sevdim ben örneğin. Filmin orijinal seslendirme kadrosunda Charlize Theron, Oscar Isaac, Chloë Grace Moretz, Martin Short, Allison Janney, Snoop Dog ve usta isim Bette Midler’ın yer aldığını önemle belirtmek lazım. Biçim olarak da son derece titiz kotarılmış animasyonun zengin soundtrack’ında ise Christina Aquilera, Quantum Jump, Snoop Dog, Las Cabecitas, Fuzz Finnegan, Migos, Karol G ve Rock Mafia’ya rastlıyoruz. (3,5 / 5)

Aaron Mirtes’in yazıp yönettiği korku-gerilim ‘Curse of the Nun / Rahibenin Laneti’, özellikle küçük izleyiciye seslenen animasyon ‘Go Fish / Kahraman Balık’ ve haftanın tek yerlisi olan, Mahsun Kırmızıgül’ün yazıp yönettiği ve 2015 tarihli dram ‘Mucize’nin devam filmi olan ‘Mucize 2’, notlarımız arasında yer alamayan diğer yeni yapımlar. Tekrar iyi seyirler herkese. MURAT ERŞAHİN
 

 



Diğer Yazılar