Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

06 ARALIK 2013

05 Aralık 2013 Perşembe 20:09
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Yeni haftada, yerli yapımların egemenliği söz konusu! Vizyona giren yedi filmin, beşi yerli. Bunlardan, notlarımız arasında yer alamayan yapımlar ise, “Kızım İçin” adlı dram ile iki komedi; “Mc Dandik” ve “Düğün Dernek”. “Battle of the Year / Yılın Savaşı” ise müzik ve dans yüklü, üç boyutlu bir yapım. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini sakın bırakmayın! Herkese iyi seyirler.

ÖLÜMSÜZ AŞK
Onca ‘yoksunluk’ varken!
Kurgu kökenli ve kısa metraj filmleriyle tanınan, sinemanın her alanına vakıf, bağımsız ruhlu David Lowery’nin yazıp yönettiği hüzünlü dram, ince bir sızı bırakıyor yürekte. Yoksunluk, her anlamda gariplik ve çaresizlik üzerine. Bir de gerçek aşk… Realist bir tona ve görkemli bir sinematografiye sahip, ışığın bir başrol oyuncusu gibi kullanıldığı romantizm yoğun yapım. Aslında bir şekilde tür kırması perdede duran. Western var içinde. Kara film var. Aşk filmi var. Aslı, çok duygusal bir dram. Sevdiği kadına ve yüzünü görmediği kızına ulaşmak için hapisten kaçan bir adamın sevdiklerine kavuşma serüveni. Bağımsızların üssü Sundance’da, en iyi sinematografi ödülü kazanan yapımın Bradford Young imzalı görüntü yönetimi de birinci sınıf. Işık, müthiş… Sonra oyuncu kadrosu. Elem yüklü varoluşunu perdeden size geçiren Casey Affleck, çok başarılı. Andrew Dominik’in 2007 tarihli enfes çalışması ‘The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford / Korkak Robert Ford’´un Jesse James Suikasti’ filminden sonraki en iyi performansı, her filminde çıtayı yükseğe taşıyan başarılı aktörün. ‘Amerikalı Ejderha Dövmeli Kız’ Rooney Mara da müthiş. Kırk yıllık oyuncu gibi döktürüyor, 1985 doğumlu aktris. Filmin soundtrack’ında yer alan hüzünlü şarkı, ‘I Will Go A´wandering No More’u da seslendiren güçlü aktör Ben Foster, bildiğiniz gibi. Usta oyuncu Keith Carradine’ı ise özlemişiz. Ne denli iyi bir oyuncu olduğunu unutuyoruz bazılarının… ABD’nin güneyinde, Teksas’da, zaman belirtilmeyen bir tarihte, muhtemelen, 70’li yıllarda geçen öykü, açık bir yarayı kanatırken, garipliği, mahzunluğu, kavuşamamayı, babalık müessesesini, karşılıksız sevmeyi, beklemeyi, umut etmeyi ve gerçek aşkı öykülüyor. David Lowery, takip edilmesi zaruri bir sinemacı. Bağımsız yapım, hüzün yüklü ve son derece kişilikli. (4 / 5)

YOZGAT BLUES
Yürek parçalanması
Belediyelerin açtığı kurslarda öğretmenlik yapan ve inanıp, bildiği kaliteden asla ödün vermeden, AVM’lerde Fransızca şansonlar söyleyen Yavuz, kurstan öğrencisi olan ve marketlerde ürün tanıtımı yapan Neşe ile birlikte, aldığı iş teklifi üzerine, emektar arabasına atlayıp, Yozgat’a gider. Hayattan beklentileri, hayata karşı olan tavırları başka başka olan karakterler eşliğinde, İç Anadolu’nun yoksun bozkırında bir tutunma, ait olma ve şövalyelik öyküsü. ‘Yozgat Blues’, iyi film. Allak bullak ediyor insanı. Mahmut Fazıl Coşkun, ilk filmi ‘Uzak İhtimal’in epey ötesine geçmiş. Taşrada zaman ve yoksunluğun abc’si. Ercan Kesal’ın sahici ve çok özel performansı. Müthiş karakter ‘Yavuz’un orijinal dilde Joe Dassin yorumu: L’été Indien… Bütün oyuncu kadrosu… Ayça Damgacı da çok iyi. Ya Nadir Sarıbacak? Tansu Biçer’i unutmamalı! Çağın ve yaşanan yerin geçer akçe değerleri dışında biri olmak. İmkânsızlığın ve asla mutlu olamayacak olmanın, şövalyeliğin can acıtan resmi. Taşrada akan değil, ‘düşen’ zaman ve insan halleri öte yandan. İncelikli… ‘Gidecek yeri olmayan bir adam aslanları görmeye parka gitti. Aslanlar taştan, o bir insan, nasıl anlaşırlar? Anlaştılar.’ der Behçet Necatigil, ‘Bayram Ziyareti’ adlı canım şiirinde. Böyle bir hissiyatla ayrılıyorsunuz salondan. Önem arz ediyor ‘Yozgat Blues’. Başka bir kente kalkan otobüsün anonsunu bekliyorsunuz Yavuz’la birlikte, üçüncü sınıf bir otobüs şirketinin ofisinde ya da ne bileyim, sonsuza dek, rahatsız koltuklarındasınız, ‘hiçbir yere’ hareket etmeye hazırlanan, yalnızlar turizmin bekleme odasının… (3,5 / 5)

SAROYAN ÜLKESİ
Karakter gösteren iyi bir ilk!
Lusin Dink’in yazıp yönettiği bir doküdram. İlk gösterimi, 32. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışma bölümünde gerçekleşmişti, yönetmenin ilk sinema filminin. Özellikle kısa öykü ve oyunlarıyla tanınan Ermeni asıllı Amerikalı yazar William Saroyan’ın (1908-1981) memleketi Bitlis’e yaptığı yolculuk, usta kalemin metinleri ve yer yer kendi sesi eşliğinde ‘rahat’ bir anlatı. 1964 baharında ABD’den, İstanbul’a uçup, buradan, karayoluyla Bitlis’e uzanan bir yolculuk. Öfke ve kederi mizahla buluşturan, hüznü içselleştirip dokunur kılan, bilge bir edebiyatçının, insancıl bir figürün gözüyle hasretlik, politika, tarih, edebiyat ve akıp giden ömrümüz. İçi dolu ‘an’lar, ince detaylar, sıcak, tertemiz, ümit veren zarif bir iş. Lusin Dink’i izlemek şart! (3 / 5) MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar