Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

01 KASIM 2013

31 Ekim 2013 Perşembe 21:35
Murat Erşahin Sinemadan Çıkmış İnsan

Bu hafta, vizyonun beraberinde getirdiği film sayısı dokuz. Onur Ünlü’nün son harikası ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’ ve Noah Baumbach’ın yeni filmi ‘Frances Ha’, ‘başka sinema’ kapsamında vizyonda! Başka sinema nedir mi? Enfes bir şey! Bağımsız filmlerin aslan yürekli dağıtıcısı M3 Film ile Kariyo & Ababay Vakfı işbirliğiyle hayata geçirilmiş bir proje. ‘Başka Sinema’, gerçek sinemaseverlerin özledikleri film izleme deneyimini ve iple çekerek bekledikleri bağımsız filmleri, artık yıl boyunca ulaşılabilir kılıyor. İstanbul Avrupa ve Anadolu yakaları ile Ankara dahil, dört sinema salonunda gün boyu ardı ardına ve antraksız (aynı festivallerdeki gibi ara verilmeden) izlenecek filmlerde, izleyiciye seçme özgürlüğü sunuluyor! Aynı salonda günde en az üç kez izleyiciyle buluşacak filmler, mutlaka yakalayıp, izlemeniz için, uzun süre vizyonda kalıyor. Sürpriz film geceleri ve seanslardan sonra film ekipleriyle sohbetler, ‘başka sinema’nın önemli ayrıcalıkları arasında. Başka Sinema, 1 Kasım Cuma gününden itibaren, Beyoğlu Beyoğlu, Altunizade Capitol, Bahariye Rexx ve Ankara’da, Kızılay Büyülü Fener sinemalarında hayata geçiyor. Duyduk duymadık demeyin! Haftanın notlarımızda yer alamayan diğer yenileri ise, filmekimi programında da izleyiciyle buluşma şansı bulan etkileyici dram ‘Fruitvale Station / Son Durak’ ile iki sevimli animasyon: Hollywood çıkışlı ‘Free Birds / Kahraman İkili’ ve İtalyan yapımı ‘Gladiatori di Roma / Acemi Gladyatör’. İçinizde yaşayan sinemadan çıkmış insanın elini asla bırakmayın. Herkese iyi seyirler!

BEHZAT Ç. ANKARA YANIYOR
Kahramanlarımızı özlemişiz. TV’nin en ‘gönül’, en ‘gerçek’ ve en ‘hakikatli’ dizisi Behzat Ç. ve arkadaşlarının yeni beyazperde macerası, ilk filme nazaran çok daha politik ve sosyal içerikli. Gezi olaylarını fon alan yapım, Ankara’da işlenen seri cinayetlerin ortak noktasını araştıran cinayet büro elemanlarının çektikleri sıkıntıları, uğradıkları haksızlıkları öykülüyor. Dizinin karanlık anti-kahramanı Ercüment Çizer beyazperdede kaldığı yerden devam ediyor icraatlarına. Amirim, Akbaba, Hayalet, Harun, Eda, Tahsin, türlü derin entrikalara ve karanlık oluşumlara karşı omuz omuza mücadele veriyorlar yine. İlk filmi imzalayan, dizinin de genel yönetmeni olan Serdar Akar’ın yönettiği ikinci filmin senaryosu, TV’de diziyi sürdüren Ercan Mehmet Erdem tarafından kaleme alınmış. Sanem Çelik, Serenay Sarıkaya, Sadi Celil Cengiz, ikinci filmin yeni isimleri. Ercüment Çözer’in yanındaki seksi sarışın, tehlikeli bir Bond kızı göndermesi olarak – gerekliliği tartışılır- ayrı bir renk olsun diye eklenmiş kadroya. Muhalif bakışı, bizden biri olmuş kahramanları ve her yere gidebilecek öykü potansiyeliyle, beyazperdede uzun bir seriye dönüşmeyi şimdiden garantilemiş bir film “Behzat Ç.”. Yeni film özelinde konuşursak, ülkenin güncel sosyal ve politik oluşları, karakterlerin yaşadıkları özel problemler ve hepsini kuşatan ülkenin genel anatomisi, seyri hoş bir film vaat ediyor izleyiciye. Behzat Ç’nin eski hayranları değil sade; karakterleri yeni tanıyacak olan sinema seyircisi içinde son derece ilginç bir deneyim olacağı kesin. TV’den sinemaya aktarımında belli sıkıntılar olsa da, kahramanlarımızın tanıdık enerjileri ve sosyal içeriğiyle yüzde yüz sürükleyici ve seyre değer diyebiliriz yeni bölüm için. Amirimin deyişiyle, ‘hışşş, hoop, salonlara la!’ (3,5 / 5)

SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ
Zeki, yenilikçi ve yaratıcı sinemacı Onur Ünlü’nün yeni filmi, bir takım olağanüstü özelliklere sahip kasabalının, gündelik dertleri, endişe ve sıkıntıları üzerine hüzünlü, karanlık, o derece de umut dolu, absürt bir öykü. Varoluş denen karanlık, acı veren ve gerçeküstü olgudan etkilenen sıradan, küçük insanların, büyük öyküleri. Hepsi birer süper kahraman olan ama kendi yaralarını saramayan tuhaf insancıklar. İki güneşi, üç tane ayı olan küçük Anadolu kasabası. Yan hakemlik de yapan Cemal, duvarların ardını görebilmekte. Nesneleri harekete geçiren Yasemin, zamanı durdurabilen Defne, ölümsüz bir kötü adam, gözünden kanlı yaş akan doktor, görünmez öğretmen ve akıp giden gündelik hayat. Hayal kırıklıkları, aşk, çekip gidebilmek, insanı yiyip bitiren endişe, ölüm, hayat, devam etme zorunluluğu, kişiyi kemirip duran yürekteki kara nokta, aynı yerden gülümseyen kader, çıkar çatışmaları, art niyetler ve ters köşe oluşlar. Başroldeki Ali Atay’a, Demet Evgar, Damla Sönmez, Ahmet Mümtaz Taylan, Nadir Sarıbacak, Tansu Biçer, Serkan Keskin, Ercan Kesal, Ezgi Mola ve Cengiz Bozkurt’tan oluşan güçlü bir oyuncu kadrosu eşlik ediyor. Ünlü’nün bildik muzip ve yaman dokunuşlarla şekillendirdiği kendi öyküsü, yaşamın arka beşlisinde oturmayı tercih edenlerin filmi. 32. İstanbul Film Festivali’nde ‘en iyi film’ ödülünün yanı sıra, en iyi senaryo, en iyi kurgu ve FIPRESCI ödüllerini de kazanmıştı, insanın çıkmazını kaşıyan, başarılı, zeki ve egzistansiyalist kara komedi. (4 / 5)

FRANCES HA
Büyümek ve ayaklarını yere sağlam basmak üzerine son derece zeki ve sıcak bir komedi-dram Noah Baumbach imzalı yapım. ‘The Squid and the Whale / Mürekkep Balığı ve Balina’, ‘Margot at the Wedding / Kız Kardeşim Evleniyor’ ve ‘Greenberg’ gibi kalburüstü filmleriyle tanıdığımız aslan yürekli bağımsızlardan Baumbach, büyüyemeyen bir yetişkinin, kırılgan, hüzünlü bir o kadar da kıpır kıpır ve umut dolu dünyasına sokuyor izleyicisini. Siyah beyaz çekilmiş film. Kendi evinde değil, sürekli başka başka adreslerde yaşayan Frances Haliday, otuzlarına hızla yaklaşmaktadır. New Yorklu genç kadın dans etmektedir ama profesyonel bir dansçı olma hayalleri de uzak gözükmektedir. Profesyonel dünyanın gerekleri, uzağındadır Frances’in. En yakın dostu Sophie’de, onu bırakıp gittiğinde, elinde kalanlarla idare etmeye başlar kahramanımız. Başrolü üstlenen başarılı aktris Greta Gerwig’in, senaryosunu, Baumbach ile birlikte kaleme aldığı yapımda, Mickey Sumner, Adam Driver ve Michael Zegen, diğer önemli rolleri üstlenmişler. Gerwig’in, gerçek anne-babası, Frances’in anne babası olarak çıkıyorlar karşımıza. Kendin olmak, kapı ziline ismini yazacak dört duvarın sorumluluğunun keyfini çıkarmak ve adına hayat dediğimiz yolculuğun zorlu durakları üzerine hüzün yüklü bir komedi ‘Frances Ha’. İnsan halleri, hayatın getirdiği tesadüflere hassas olabilmek, sevmek, dostluk ve kişilik üzerine içi dopdolu, son derece zeki ve sıcacık bir öyküyü yansıtmış perdeye Baumbach. Fransız Yeni Dalga’sına yıllar sonrasından selam duran, yenilikçi ve çok lezzetli bir yolculuk. (4,5 / 5)

LAST VEGAS
Billy, Paddy, Archie ve Sam, altı yaşından beri arkadaştırlar. Grubun müzmin bekarı Billy, yetmiş yaşında, kendisinden kırk yaş küçük gelin adayıyla evleneceğini açıkladığında, dört kafadar, unutulmaz bir bekarlığa veda partisi düzenlemek için Las Vegas çıkarması planlarlar. Kafalarının içinde deli dolu birer çocuk olsa da, artık eskimiş vücutları, düşüncelerine ve yüreklerine ayak uyduramamaktadır. Yine de gençlere taş çıkartacak bir hafta sonu geçirmek üzere, soluğu Vegas’ta alırlar. Eski hesaplaşmalar, yeni aşklar ve deneyimler, dört arkadaşın, pazara değil, mezara kadar sürecek olan dostluklarını kanıtlayacaktır. Jon Turteltaub imzalı ‘içli’ komedide, dört dev aktör başrolleri paylaşıyor. Michael Douglas, Robert De Niro, Morgan Freeman ve Kevin Kline. Her daim genç ve güzel aktris Mary Steenburgen, dört kafadara eşlik etmiş. Geçmişin ufak ama belirleyici detayları, adına dostluk denen hayati kavram, aşk, birlikte kalmak, fedakarlık ve güven temaları üzerinde dönen sıcak film, ‘azgın teke sendromu’na bulaşacak gibi görünerek, ters köşeye getiren ve içi dolu duygusal meseleler üzerinde duran, son derece keyifli bir seyirlik. Usta oyuncuları, akıp giden öyküsü ve yerinde yönetimiyle, izleyici için isabetli bir seçenek olur. (3 / 5)

THOR: KARANLIK DÜNYA
İskandinav mitolojisinde baba tanrı Odin’in oğlu olan Thor, yıldırım ve şimşeklerin tanrısı olarak bilinir. Elindeki kocaman çekiç ve bitmez, tükenmez gücüyle insanlığı koruyup kollamaktır görevi. Aynı zamanda Marvel Comics’in ünlü kahramanlarından birine de ilham kaynağı olmuştur mitolojik kahraman. Stan Lee, Jack Kirby ve Lary Lieber üçlüsünün ürünü Thor, ilk kez 1962’de buluşmuştur okuyucuyla. 2011’de beyazperdeye de uyarlandı Thor, Shakespeare uzmanı Kenneth Branagh ve Joss Whedon, yönetmen koltuğunu paylaşmışlardı. Branagh, Shakespeare eserlerinde yer alan iyi-kötü çatışmasının, iktidar, güç, siyaset, meydan okuma temalarının ve birbirine karışmış duyguların Thor’un öyküsünde fazlasıyla yer aldığını söylemişti. Genç, atleti, kaslı ve yakışıklı aktör Chris Hemsworth, ‘Thor’ rolünde çok iyiydi. Yeryüzüne sürgüne gönderilen Thor ile uzay ve gök bilimleri uzmanı Jane’in duygusal öyküsü, kötü güçlerin dünyayı ele geçirme planları odaklı aksiyonu bol fantastik bir macerada işlenmişti. Sonuç olarak sevilen bir seriye dönüştü mitolojik kahraman. TV çalışmalarıyla tanınan Alan Taylor oturuyor bu kez yönetmen koltuğunda. İkinci film, ‘Thor: The Dark World / Thor: Karanlık Dünya’ adını taşıyor. Karanlık Elf’lerle mücadele ediyor bu kez Thor. Kainatı ve dolayısıyla, sevdiği kadının yaşadığı dünyanın yok olmaması için, elinden geleni yapıyor tabii ona yardım edenlerde var atıldığı zorlu macerada. Geçtiğimiz filmden tanıdığınız Natalie Portman, ‘Jane’ rolünde yine bizimle. ‘Baba Odin’e Sir Anthony Hopkins, karanlık ve kötü kardeş Loki’ye yine Tom Hiddleston hayat veriyorlar. Çatlak bilim adamı Stellan Skarsgard ve fedakar anne Rene Russo, oyuncu kadrosunun diğer tanıdık ve güçlü isimleri. Tanıdık ve tekrar gibi gelen birçok ana sahip, bol efekt içeren yeni uyarlama ama şu bir gerçek ki, popüler bir seri halini almış görünen fantastik serüven, özellikle türün hayranları ve çizgi roman meraklıları için yerinde bir seçenek. (2,5 / 5)

AZİZ AYŞE
İlk gösterimi, 19. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali kapsamında düzenlenen ulusal uzun metraj film yarışmasında gerçekleşen ‘Aziz Ayşe’, yönetmeni ve senaristi Elfe Uluç’un ilk uzun metraj kurmacası. Belgesele göz kırpan yapım, bir dönem travesti olarak çalışmış ve erkek görüntüsünün altında kadın olmayı seçmiş, ellili yaşlardaki kağıt toplayıcısının gerçek öyküsü. Çöplerden topladıklarıyla kazandığı parayı, hayır kurumlarına, Mehmetçik vakfına ve benzer kuruluşlara yatıran Ayşe, bu yüzden almış ‘aziz’ lakabını. Sokakta yaşamayı, yıllar önce işgal yoluyla taşındığı metruk evle bırakmış ama komşularından dertli. Tesadüfen tanışıp dost olduğu Elif adlı kız, belgeselini çekmeye karar veriyor. İki farklı kişilik, birbirlerini etkilemeye başlıyorlar. İnsancıl ve dürüst bir öyküsü var filmin ama kurmacada mı, belgeselde mi duracağına karar verememiş bir hali de var öte yandan. Dağınık yapısı, belirli bir kafa karışıklığının veya ilk film deneyiminin sonucu olabilir. Kesinlikle kötü değil ama! Farklı bir deneyim izleyici için. (2 / 5) MURAT ERŞAHİN



Diğer Yazılar