Konuk Yazar

YALNIZ BİR 'ŞARKICI'DIR YÜREK...

16 Haziran 2019 Pazar 10:28
YALNIZ BİR 'ŞARKICI'DIR YÜREK...

İngiliz pop/rock starlarının hayatlarında, filmler eşliğinde gezinmeye devam ediyoruz; ‘Bohemian Rhapsody’de Freddie Mercury ve Queen’i yâd etmiştik, şimdi sıra ‘Rocketman’ vasıtasıyla Elton John’da. Bu İngiltere-ABD-Kanada ortak yapımı çalışma, küçük bir taşra kasabasının utangaç çocuğu Reginald Kenneth Dwight’ın Elton Hercules John’a dönüşünün de hikâyesi aynı zamanda. Dexter Fletcher, birçok filmde boy göstermiş eski bir aktör. ‘Bohemian Rhapsody’de Bryan Singer’la başlayan ama bitmeyen serüvene de yönetmen olarak son noktayı koyan kişi. ‘Rocketman’da bu kez filmin tamamını yönetmiş. Senaryosunu Lee Hall’un kaleme aldığı yapım, baştan sona olmasa da kimi anları itibariyle ‘müzikal’ formatına bürünüyor. Bu haliyle İngiliz sinema geleneği içinde ‘Tommy’, ‘The Wall’ gibi yapıtların izini sürse de aslında ait olduğu kulvar ‘biyografik film’.

İlk deplasman konseriyle gelen şöhret

Küçük Reggie’nin sonradan büyük acılara dönüşecek ailevi problemleri arasında açılan öyküde babasının bir kere bile sarılmadığı, annesinin ise onun varlığı yüzünden kocasına katlanması sonucu sevgisini göstermediği bir çocuğun müzik vasıtasıyla kendisine bir kimlik ve tutunma noktası kazanmasını izliyoruz başlarda. Yeteneği çok geçmeden ona kimi kapıları aralıyor, derken 20’li yaşlarında tanıştığı söz yazarı Bernie Taupin’le verimli ortaklığı, prodüktör Dick James’in kanatları altında yükselmelerini sağlıyor. Ve asıl patlama Los Angeles’ta Troubadour’daki ilk ‘deplasman’ konserinde, ‘Crocodile Rock’ı söylediği anda geliyor ve şöhretin basamaklarını hızla tırmanıyor. Bu süreçte aynı zamanda sevgilisi olan John Reid, menajerliğini üstleniyor ve onu adeta bir ‘para basma makinesi’ne dönüştürüyor. Lakin bir zamanların mutsuz, sevgisiz ve yalnız çocuğu, çok geçmeden aynı sorunlarla yeniden yüzleşmek zorunda kalıyor. Alkol, uyuşturucu ve seks de dertlerine derman olmuyor. Peşi sıra ciddi bir rehabilitasyon dönemi başlıyor... 

Samimi ve açıksözlü

‘Rocketman’, şöhretin zirvesine ulaşırken kendisini o noktalara taşıyan değer ve kişilerle problem yaşama türünden klasikleşen ya da bir tür “Ee, bu işin doğası bu” denilecek istasyonlarda dolaşıyor. Ama bu rutin denklem içinde de son derece samimi, içten, inandırıcı bir öykü anlatıyor. Elton John’un annesi, babası, anneannesi, dost çevresi, birlikte çalıştığı insanlar, yürütemediği kısa süreli evliliği ve bütün bu aşamalarda çizilen insani portrelerin derinliği son derece tatminkâr.

Öte yandan ‘Bohemian Rhapsody’nin, anlattığı öykünün birçok yanını hem detaylarda hem de genelde çarpıttığı iddia edilmişti. ‘Rocketman’e bu türden 

bir eleştiri yöneltmek zor. Öte yandan yine ‘Bohemian Rhapsody’nin, Freddie Mercury’nin cinsel yönelimini utana sıkıla perdeye taşıdığı yönünde -ki ben öyle olduğu kanısında değilim- eleştirilere maruz kalmıştı. ‘Rocketman’, Elton John’un cinsel kimliği ve yönelimleri açısından fazlasıyla samimi ve açıksözlü; bu konuda sanırım herkes hemfikir olacaktır...

Oyunculuklara gelince: Taron Egerton, film boyunca Elton John’ı canlandırmıyor, adeta yaşıyor sanki. Bu etkileyici ve ışıltılı performansın tortuları önümüzdeki Oscar sezonuna kadar hatıralardaki sıcaklığını korur mu bilemem ama bu genç İngiliz aktör çokça övgü ve bolca alkışı hak ediyor. Ayrıca filmdeki şarkıları seslendirmesi de takdire şayan. Keza Bernie Taupin’de bir zamanların ‘Billy Elliot’ı Jamie Bell, menajer John Reid’de ‘Game of Thrones’un Robb Stark’ı Richard Madden, anne Shelia’da Bryce Dallas Howard, minik Reggie’de Matthew Illesley, prodüktör Dick James’te Stephen Graham izliyoruz; hepsi çok çok iyiler...

‘Watford Başkanı’ydı aynı zamanda...

Sonuç olarak müzik, romantizm, bağımlılık, sevgisizlik ve yalnızlık gibi temalarda dolaşan ‘Rocketman’, el attığı meselelerin hakkını veren bir film olmuş diyebiliriz. Lakin öykü Elton John’un
yakın ve şimdiki zamanlarına pek uğramıyor, sadece finaldeki iki-üç notla durumu toparlıyor. Gerçek aşkı David Furnish’le tanışması yok mesela. ‘Candle in the Wind’ şarkısını Taupin’le birlikte Marilyn Monroe için yazmışlardı, yakın dostu Lady Di’nin ölümünden sonra ise şarkının kimi bölümlerinde oynama yapıp cenazede tekrar seslendirdi. İngilizler açısından unutulmaz bir toplumsal hatıraya dönüşen bu olay da filmde yer almıyor.

Beni ayrıca bir ‘futbolsever’ olarak ‘Watford Kulüp Başkanlığı’ da ilgilendiriyordu; Elton John, 1898’de kurulan bu köklü kulübün başına ilki 1976’da olmak üzere iki kez geçmişti. Bu durum da ne yazık ki ‘Rocketman’in ilgi alanları dahilinde değil.

Toparlarsak; saydığımız bu eksikleri hariç, izlenmeyi hak eden bir çalışma diyelim... UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/14.06.2019)



Diğer Yazılar