PİSTTE YAŞLI BİR KOVBOY VAR!
.jpg)
Sonny Hayes zor zamanlar geçirmiş çok eski bir Formula 1 pilotudur. Döneminin en dikkat çekici, potansiyelli genç sürücüsüyken 30 yıl kadar önce yaşadığı korkunç bir kazayla pistlere veda etmek zorunda kalmıştır. Sonrasında başarısız evlilikler, kumarbazlık, taksi şoförlüğü ve aklına estikçe kimi yarışlara katılma gibi notlar düşmüştür hayatına... Karavanı vardır ve arada bir katıldığı yarışlara onunla gider... En son Daytona’da varlığını hatırlatır. Derken eski dostu, Formula 1 dönemlerinden eski partneri ve rakibi Ruben Cervantes ortaya çıkar. Artık sürekli kaybeden ve bu sonuçlarla yakın gelecekte mali desteğini yitirecek olan APXGP (APEX) takımının başındadır. Hayes’ten takımın yeni parçası olmasını ister ve İngiltere’ye gitmesi için bir uçak bileti verir.
Bu, ‘yaşlı kurt’ için yeni bir meydan okuma fırsatıdır ve uzak bir geçmişte bıraktığı prestijini yeniden ayağa kaldırma şansıdır. Teklifi kabul eder ve pistlere geri döner. Takım arkadaşı Joshua Pearce ise hırslı ve gelecek vaat eden genç bir yetenektir. Çok geçmeden ikili arasında meselelere bakış açısı ve kuşak farklılıklarından oluşan bir çekişme başlar. Öte yandan takımın mali işlerinden sorumlu temsilcisi Peter Banning’in ekibin geleceği hakkında farklı bir planı vardır...
En son Tom Cruise’u kendisinin eski bir mitiyle buluşturan ‘Top Gun: Maverick’e imza atan Joseph Kosinski’nin, bu adımda da birlikte çalıştığı Ehren Kruger’in kaleme aldığı senaryodan çektiği ‘F1 Filmi’ (F1: The Movie), yukarıda özetlediğim öyküye sahip. Nihayetinde sporun en pahalı ve gösterişli arenalarından biri olan motor yarışlarının en üst noktasında dolaşan yapım, Amerikan sinemasının spor filmleri kanadında sahaya sürdüğü (ve bir anlamda çok sevdiği) ‘dibi görüp tekrar zirveye çıkma’ meselesini pistlerde yeniden üretiyor. Ehren Kruger’in metni, yaşlı bir karakterin gençlere ve dönemin öne çıkan yıldızlarına hem hayat dersi verme hem de onlara karşı mücadele gücü ve azmi gösterme çabasına odaklanıyor. Bu açıdan formül ‘Top Gun: Maverick’in reflekslerini ve genel iskeletini fazlasıyla andırıyor; görsel yetkinlik ve dinamik anlatımıyla tanınan yönetmen Joseph Kosinski bir anlamda kamerasını gökyüzünden yeryüzüne indirerek aksiyonel anlatımını sürdürüyor ve bu arada ana karakterine de Tom Cruise yerine Brad Pitt’i oturtuyor! Pitt’in hayat verdiği Sonny Hayes küstah, kibirli, seksi, asi bir kovboy (ki birçok Batılı eleştirmen karakterin başarısız evliliklerinin de altını çizerek gerçek Brad Pitt’in bir yansıması olarak görmüş Sonny’yi). Ama öte yandan deneyimleri, gençlere aktarabilecekleri ve başına buyrukluğuyla büyük bir ilgi odağı. Damson Idris’in canlandırdığı takım partneri Joshua Pearce ise zorlu bir çocukluğun ardından alt sınıf temsilcisi olarak gözü pek ve yetenekli bir pilot; öykünün çatışma denklemlerinden biri bu ikili arasında kuruluyor. Öte yandan Sonny yarış esnasında takım direktörlerinin emirlerini uygulamayarak çok geçmeden çatışmayı genele yayıyor. Ekibin mihenk taşlarından (ki kendisi bu sektörün tek kadın takım mühendisi unvanına sahiptir) Kate McKenna’yla (bu rolde ‘The Banshees of Inisherin’den hatırladığımız Kerry Condon’ı izliyoruz) süreç içinde yaşadığı yakınlaşma da bir ilişkinin kapısını aralıyor. Javier Bardem’in canlandırdığı Ruben Cervantes de kurtuluşu eski arkadaşının yeteneğinde arayan ama onun sert ve başına buyruk yapısıyla zaman zaman darmadağın olan bir profil çiziyor.
GÜÇLÜ AKSİYON DOKUNUŞU
Filmin yapımcıları arasında yedi kez kazandığı şampiyonlukla Formula 1 tarihinin Michael Schumacher’le birlikte ‘Sürücüler Şampiyonası’ rekorunu elinde bulunduran Lewis Hamilton da var ki, filmde rol de alıyor. Arada Aytron Senna, Alain Prost, Michael Schumacher gibi efsanelerin adı anılıyor. Max Verstappen, Charles Leclerc, Carlos Sainz gibi günümüz yarışçıları bazen isimleriyle bazen de kısa anlardaki görünteleriyle hikâyede karşımıza çıkıyor. Kimi çekimler 2023-2024 sezonları içinde gerçekleştirilen Formula 1 yarışları esnasında asıl merkez olarak İngiltere’deki Silverstone pisti kullanılmış. Öyküde Formula 1’e ilişkin kimi ince detaylar var; mesela bazı yerlerle yumuşak lastik kullanımı tercihi ya da ‘pit-stop’a girildiğinde yaşananlar gibi... Lakin bu tür ayrıntılara rağmen film genel çerçevede bence hem ait olduğu sporun kendi dinamikleri hem de öykünün genel yapısına ilişkin yüzeysellik taşıyor. Örneğin sıralama turları sadece sözcük boyutunda var, öte yandan Tom Cruise’un ‘Mission: Impossible’ serisi dolayısıyla çizdiği ‘yaşlı ama enerjik aksiyon yıldızı’ portresini bu film dolayısıyla kendi kariyerinde yaratmaya çalışan Brad Pitt, belki perdede pek sırıtmıyor ama onun olduğu yaşlarda Formula 1 tarihinde başarıya ulaşmış bir pilot ne yazık ki yok. Halihazırda yarışan sürücüler arasında İspanyol Fernando Alonso 43 yaşında, tarihteki en yaşlı pilotsa 1955’teki Monaco Grand Prix’sine 55 yıl ve 292 günlükken başlayan ve yarışı altıncı sırada bitiren Fransız Louis Chiron.
Her ne kadar son dönemde eskisi kadar Formula 1’e düşkün olmasam (Mika Häkkinen’ciydim ve Michael Schumacher’le birlikte bu ikiliden sonra söz konusu sporun son efsanelerini yitirdiğini düşünüyorum) da eski bir ‘Spor Servisi’ çalışanı kimliğiyle (ki Radikal’de Formula 1’e tam sayfa ayırırdık) defalarca haberini yaptığımız bir alana ilişkin bu filmde anlatılan pilot profillerinin pek de gerçekçi olduğu kanısında değilim. Hoş, bu konuda daha doğru değerlendirmeyi elbette konunun uzmanı spiker, yorumcu ya da sporcular yapacaktır ama bana sorarsanız yönetmen Kosinski ve görüntü yönetmeni Claudio Miranda (ki ‘Oblivion’ ve ‘Top Gun: Maverick’te birlikte çalışmışlardı) çarpıcı kadrajlar, hızlı bir kurguyla birlikte pistin tozu ve araçların çıkardığı seslerden oluşan o kulakları sağır edici ama öte yandan da fazlasıyla etkileyici armoniye yüklenmişler ve Ehrer Kruger’in klişelerle örülü senaryosunun zayıflığını görsellikle ve sesle örtbas etmeyi yeğlemişler. Ama yine de filmin yer yer aksiyon anlamında etkileyici sahneler ve anlar barındırdığını söylemeliyim.
Meraklısı için konuya ilişkin ‘Grand Prix’ (Yön: John Frankenheimer/1966-Başrolünde James Garner vardı), ‘Le Mans’ (Yön: Lee H. Katzin-John Sturges/1971-Başrolünde Steve McQueen vardı), ‘Rush’ (Yön: Ron Howard/2013-Başrollerinde Chris Hemsworth ve Daniel Brühl vardı) gibi yapımları öneririm.
Tom Cruise kariyerinin başında ‘Yıldırım Günleri’ (Days of Thunder/Yön: Tony Scott) filmiyle yarış pistlerinde boy göstermişti, kuşağının aktörü Brad Pitt de kariyerinin bu ileri aşamasında ‘F1 Filmi’nde aynı atmosferi soluyor. Bu iki yapıtı aynı parantezde buluşturan en önemli unsur da müziklerine emektar Hans Zimmer’in imza atması.
Son bir notla bitireyim; IMDb’deki bir bilgiye göre Brad Pitt bu filmde kariyerinin en yüksek ücretini (30 milyon dolar) almış...
UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/29 HAZİRAN 2025)