Konuk Yazar

‘ALACAKARANLIK KUŞAĞI'NDA GİDİYORUM GÜNDÜZ GECE ...

20 Ocak 2020 Pazartesi 20:42
‘ALACAKARANLIK KUŞAĞI'NDA GİDİYORUM GÜNDÜZ GECE ...

Kişilikleri hakkında gerçek fikir sahibi olmadığı kadınlara vurulan iki erkek; biri taksici Güven, diğeri de yetenek yarışmalarında şöhreti arayan Birol... Cem Yılmaz’ın dört bölümden oluşan ‘Karakomik Filmler’ serisinin ikinci adımındaki öyküleri öncelikle bu ortak parantezde buluşturmak mümkün. Öte yandan biri ‘Deli’ diğeri de ‘Emanet’ ismini taşıyan bu son iki hamle ruh, biçim ve sinematografik kaygılar açısından başlangıçtaki ‘2 Arada’ya yakın duruyor... Genel bir yargıda ise aslında bu hafta vizyona giren filme ‘Kapkara Filmler’ demek sanki daha uygunmuş gibi geldi bana...

‘Küçük adamlar’ın büyük dertleri...
Özellikle ‘Deli’, bir ‘Alacakaranlık Kuşağı’ öyküsü tadında. Kendi halinde yaşadığı hayat, karşısına çıkan Meral’le duygusal açıdan çalkantılı sulara taşınan Güven, bir gece taksisine aldığı müşteriyle gerilimli ve çıkmaz bir sokağa sürükleniyor. Yolu Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne kadar uzanan taksici, aşkı kendince “Gözlerine bakayım yeter” diyerek tanımlarken hayat bu teorisini tuhaf bir denklemle pratiğe dönüştürüyor...
Bir kolu geçirdiği kaza sonrası işlevini yitiren Birol’un sevdası ise şöhret olmak ama bir yandan da ekrandan tanıdığı ve âşık olduğu Deniz’e ulaşmak. Ki bunu da başarıyor. Ama Birol da tıpkı Güven gibi bilmediği sularda dolaşırken boğuluyor...
‘Deli’ ve ‘Emanet’, ‘2 Arada’ gibi Hans Fallada’nın ‘Küçük Adam Ne Oldu Sana?’sının izlerini sürüyor. Minör, bir parça gerilimli, kendi içinde kapanan, hüzünlü, umutsuz ve girişte de altını çizdiğim gibi ana çizgileriyle kapkaranlık öyküler bunlar. ‘Deli’, seyirci olarak kendinizi kaptırıp gideceğiniz bir serüven sunuyor. Gizemi var ve polisiye tadına da sahip. Kapanış mantığı da iyi ama sanki finalin altını, diyaloglar eşliğinde hafif kalınca çizmek kendi büyüsünün tadını biraz kaçırmış gibi... ‘Emanet’ ise sosyolojik okumalara açık: 70’lerde hayatımıza giren ve sonsuza kadar hiç çıkmayacakmış gibi görünen televizyonun ‘büyüsü’nde dolaşıyor öykü. Otel sahneleriyle Zeki Demirkubuz sinemasına, anlattığı dünyanın kimi refleksleri itibariyle de Yeşim Ustaoğlu’nun ‘Araf’ına selam gönderiyor sanki. Ekranın cazibesi, alt sınıflar nezdinde hiç bitmeyen önemi, bir eşik atlama aracı olarak görülmesi belki eski bir tez ama hâlâ mevcudiyetini koruyor ve bu açıdan ‘Yetenek Sizsiniz’ gibi yarışmalar aynı zamanda sosyokültürel kodlar içeriyor. ‘Emanet’te söz konusu yarışma (program) gerçek sahipleri ve aktörleriyle öyküye dahil edilerek doğru adreslerde dolaşılmış.

Özkan Uğur muhteşem oynuyor
Performanslara gelince: Cem Yılmaz her zamanki standartlarında. Güven sert ama romantizmi kendi içinde yaşıyor, Birol (ki fiziksel görünüşünde sanki Şevket Altuğ’un gençliğinde canlandırdığı kimi karakterlere gönderme var gibi) ise her daim romantik. Kadroda yer alan Tansu Biçer, Cem Davran, Çağlar Çorumlu, Özge Özpirinçci, Büşra Develi, Emin Gürsoy, Celil Nalçakan, Hakan Gerçek; bence hepsi iyiler. Öte yandan Özkan Uğur ise ‘eski hariciyeci’ İbrahim karakterinde muhteşem oynuyor.
Bu iki öyküyle sonlanan ‘Karakomik Filmler’ serisi, kuşkusuz Cem Yılmaz’ın sinema serüveninde bundan sonra gideceği yolu da eni konu belirleyecek gibime geliyor. Sinemadaki Cem Yılmaz’a ilişkin herkesin farklı bir tarifi ve beklentisi var. Kimi sadece güldürsün istiyor, kimi kendi beğenilerine göre sinema yapsın istiyor, kimi hem güldürsün hem de kendi tarifine göre sinema yapsın istiyor. ‘Karakomik Filmler’in bütününe bakıldığında Cem Yılmaz’ın yer yer güldüren ama asıl olarak hikâyeye ağırlık veren bir sinema yapmak istediği anlaşılıyor. Bu aynı zamanda gişeyi de önemsememek demek. Ama klasik refleksler kuşkusuz onu da bu türden tartışmaların içine çekiyor.

Takdiri hak eden arayışlar
Öte yandan Yılmaz’ın sinemada da kalıcı olmak için çabaladığı aşikâr. Bana sorarsanız bu büyük yetenek, kendisini daha doğru ifade edeceği forma (formlara belki) ilişkin arayışlarını sürdürüyor. Bence öncelikle bu tavır takdiri hak ediyor. Varacağı (ya da varması gereken) yerin ise açık (ya da hazır) bir formülü yok elbette. Bu tür meselelerde tarif oluşturması bakımından benim aklıma ilk elde hep Adam Sandler ve Seth Rogen’in başrollerini paylaştığı, Judd Apatow imzalı ‘Funny People’ gelir. Kim bilir, Cem Yılmaz’ın kendi yönettiği filmler kadar başka yönetmenlerin filmlerinde hacimli rollerle karşımıza çıkması da iyi bir ‘antrenman’ yöntemi olabilir ki, bu açıdan Yavuz Turgul’un ‘Av Mevsimi’ ve Yüksel Aksu’nun ‘İftarlık Gazoz’u iyi örneklerdi.
‘Karakomik Filmler’ serisinin, yolları ‘Kaçamak Lokantası’nda kesişen ikinci adımını kaçırmayın derim. Bir beğeni sıralaması istenirse de kendi adıma dizilişi şöyle yaparım: ‘2 Arada’, ‘Emanet’, ‘Deli’ ve ‘Kaçamak’... UĞUR VARDAN (HÜRRİYET/18.01.2020)



Diğer Yazılar